Çok uzun oldu… Oldukça uzun oldu…

Beşiktaş taraftarının mutsuzlukla harmanlanmış acımtırak hisleri, hiç bu kadar net tedavi edilmemişti.

Tüm umutları tükenmiş bir camianın, önce umuda, sonra doğru oyuna ve bütünsel bir öz güvene ihtiyacı vardır. Beşiktaş işte tam da bu durumda hasta ve bitap düşmüştü. Herkesin aklında aynı soru! Kuzeyli adam gelip bu kadar kısa sürede nasıl oldu da bu hastayı ayağa kaldırdı? Sadece özgüven aşılayarak mı? Tabii ki hayır! O kadar alışmışız ki “Haydi koçum! Yaparsın, seni kesseler acımaz” tarzı teknik adam çözümlerine, her geleni bizim gibi sanıyoruz. Özgüven ve motivasyon tabii ki önemli bir kriter ancak kuzeyli sadece motivasyonla değil, bu takımı izlemiş, analiz etmiş ve daha ilk maçtan yapbozun parçalarını doğru yerleştirmişti. Maça klasik 4-2-3-1 ile çıktı, savunurken 4’lü, saldırırken 3’lüye döndü. Beşiktaş'ın topu her alışında, Masuaku hiç olmadığı kadar seri bir şekilde sol öne yerleşirken, stoperler soldan sağa sırasıyla Emirhan – Felix – Jonas dizilimi ile, defans hattını orta saha çizgisine kadar çıkarıyordu. Kuzeylinin alametifarikası sadece bu değildi, Masuaku ile hücumda 3-2-3’e dönerken, sezon başı kampı yememiş, 35 yaşında, özellikle 60 sonrası yürümeye dahi mecali kalmayan Ciro’’yu bir hamle ile 2’leyerek fiziksel zaafını ortadan kaldırdı. Masuaku’nun her atakta sol öne yerleşmesi, Muçi ve/veya Rafa’nın sahte 9 rolüne bürünmesini, Ciro’ya net destek atmasını sağladı. İşte bu doğru yerleşim, Beşiktaş’ın 69’uncu dakikaya kadar sergilediği oyunun şifreleri idi.

Peki ya 69 sonrası ne oldu?

Sezon başından bu yana özellikle 60 sonrası oyundan ciddi şekilde düşen, skoru alamayan, alsa da savunamayan, fiziksel olarak darmadağın olan Beşiktaş, Kuzeylinin bu takımı haftalardır izlemesi ve doğru teşhisi ile skoru aldıktan sonra, Bahtiyar hamlesi ile maçın başından bu yana hücumda 3’lüye dönen stoper hattını 4’lü savunma biçimde konumlandırarak enerji verimliliğini ön plana çıkardı. 0-68 arası bize bambaşka bir geçiş oyunu izleten Kuzeyli, 68-94 arası ise, aslında tam tanımı olan geçiş oyununu izletmeye başladı. Peki bu 2 ayrı sekanstaki aynı isimdeki geçiş oyunlarının en temel farkı neydi? İşte sizin dün akşam izlediğiniz 0-68 arası olan geçiş oyununa Dünya futbolunda “OleBall” diyorlar. Direk ve en kısa sürede topu eveleyip, gevelemeden rakip kaleye ve skora odaklı oyun! 68-94 arasındaki geçiş oyunu ise bizim alıştığımız ve yıllardır Türkiye’de doğru uyguladığımızı düşündüğümüz ancak uygulayamadığımız geçiş oyunuydu. Had bilerek, aktif dinlenerek, doğru 2-3 isimle arkaya, hızlı koşular atarak rakip kalede tehlikeler yaratmak.

Gelelim netice-i talep kısmına…

Dün akşam, Avrupa liginde bu sene namağlup, bu sezon o turnuvada sadece 2 gol yiyen, son 48 aydır hiçbir müsabakada 4 gol yememiş Athletico’ya karşı muazzam oynamış olsak da Beşiktaş'ın hala iyi bir forveti, net bir sol kanadı, savunması iyi bir sol beki, hızlı ve adam eksiltebilen bekleri, kanatları ve en önemlisi gerektiğinde üretebilen merkezi yok! İşte tam da bu yüzden ne bu oyun ne de bu skor asla ve asla Beşiktaş yönetimini aldatmamalı. Bu takımın devre arasında çok net 3, mümkünse 4, 5 isimle takviye edilmesi, kalitesinin üst düzeye çekilmesi ŞART! Aksi halde bu tatlı rüya, yakın zamanda kabusa dönebilir. Nereden mi biliyorum? Biz bu filmi sezon başından bu yana 2 tur vizyonda izledik… Hem de gişe rekorları kırarak…