DPT’de görev yaparken, RCD Teşkilatı toplantıları nedeniyle birçok defa İran’a gittim. Şah Pehlevi, despot, tek adam idi. SAVAK Örgütü vasıtasıyla her şeyi kontrol altında tutuyordu. Demokrasi ve insan hakları, Şah’ın izin verdiği ölçüde geçerli idi. Ancak batı yanlısı olan Şah, İran’da, medeni, batı tarzı modern yaşam biçimini geçerli kılmıştı. Tahran, Tahran’ın Semiran bölgesi, modern giyimli, makyajlı kızlar, insanlarla, adeta batılı kentler gibiydi. Modern restoranlar, gece kulüpleri, lüks arabalar, diskotekler dolup taşardı. İran oldukça rahat, uygar, herkesin istediği gibi giyindiği, moda ve şıklığın göze çarptığı, içkinin serbest olduğu, değişik bir ülkeydi. 

RCD/CENTO toplantılarında, Şah Rıza Pehlevi’yi, Başbakan Hüveyda’yı, Dışişleri Bakanı ve mensuplarını görür konuşur, yakından tanırdık. Şah bizi birçok kez, Tahran’daki ve Hazer Gölü kıyısındaki Ramsar saraylarında misafir etmişti. Hepsi, laik Türkiye’ye, özellikle Yüce Atatürk’e hayrandılar. Ne olduysa, 1979 yılında, Şah devrildi, İran’a hürriyetleri getireceğini vadeden, Humeyni yönetimindeki, Mollalar Yönetime el koydular. Hadise yönetimi ele geçirinceye kadardı. İran’da, karanlık, gerici, yobaz molla rejimi başladı. Şah döneminin değerli insanları, batı tandanslı iyi yetişmiş kişiler idam edildiler. (Başbakan Hüveyda da). Kaçabilenler, Şah dahil ABD, Fransa ve diğer ülkelere sığındılar. Gerici mollalar, hak ve hürriyetleri yok ettiler, özellikle kadınları seks objesi olarak gördüklerinden, giyim, kısıtlamaları başladı, uymayanları önce kamçılıyorlar, sonra öldürüyorlardı. Bir keresinde, İstanbul Havaalanında, İran’a giden uçağın yolcularını gördüm. Mini etekli, uygar görünümlü, şık kadınlar uçak kapısından, kapkara çarşaflara bürünüyorlar, ağlayarak uçağa biniyorlardı. 

Sadece İran mı! Pek çok ülkede, Afganistan’da, gericilik, kadınlar üzerinde zulüm yapıyor. İnsanlıktan nasibini almamış, Taliban, Afganistan’da, yönetimi ele geçirdi. Kadınlar sosyal hayattan men edildi, okumaları, dışarı çıkmaları, giyimleri, her şey yasak, karşılığı Ölüm... Birkaç erkekle evlendiriliyorlar, ezcümle, kadınlar köledirler! Taliban, insan haklarını, demokrasiyi, adalet ve özgürlüğü ortadan kaldırdı. Sadece cehalet ve din sömürüsünden besleniyor. Bir milletin geleceği, uygar yaşamak, refaha ulaşmak isteyen bir milletin umutları yok oldu! Ölüm kol geziyor! Gerici, zalim Taliban’dan, kurtulmak için Afganlılar, başta Türkiye olmak üzere dış ülkelere sığınıyorlar. İnsanlar, aileleri ile birlikte mutlu, mesut, geleceklerini kendilerinin tayin ettiği bir ülkede yaşamak istiyorlardı. Bu durum birçok ülkede geçerli. 

Son olarak İran’da, saçının teli göründü diye 22  yaşında gencecik, Mahsa Amini adında kız, adına “Ahlak Polisi” denilen, ahlaksız cani yaratıklarca öldürüldü. Kadınların giyimlerini, davranışlarını denetleyen, onlara tecavüz eden, vahşet erbabları! İran kadınları, bir kısım halk ayaklandı. Molla yönetimi, ateş açıyor, öldürüyor. Tüm dünya, Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği seyrediyor. Gerici rejim, ölü sayısını, öldürdüklerini saklıyor. Halka ateş ediliyor!! Çok yazık! Temennim, İran’da, gerici mollaların yerine insan haklarını tanıyan bir rejim gelmesidir. Ancak, çok zor! 

Türkiye her şeye rağmen, bölgesinde, demokratik rejime sahip, insan hak ve hürriyetlerini, adaleti uygulayan, muasır medeniyet seviyesine ulaşmaya çaba harcayan bir ülke. Yüce Atatürk’ün kurduğu, Laik Türkiye Cumhuriyeti ayaktadır. Halkın iradesinin hakim olduğu, kendini yönetecek milletvekillerini, Meclisi (TBMM) seçtiği, Anayasal düzene sahibiz. İran’da, Afganistan’da olanlardan, dersler çıkarmalıyız. Laik demokrasimizi, insan hak ve özgürlüklerimiz, fikir ve fikirleri serbestçe ifade hürriyetlerini, daha da geliştirmeliyiz. Demokratik rejimi, sanatı, kültürü, hukuk, adaleti, ekonomiyi, güvenliği, ileri kuram, kurum ve kuralları ile işler kılmalıyız. Yüce Atatürk’ün kurup, bize emanet ettiği, Laik Demokratik Cumhuriyet sayesinde, fertler inançlarını, dini itikatlerini serbestçe, çekinmeden yerine getiriyorlar. Hiçbir grup, parti, toplumumuzun, özgürlük ve refah umudunu elinden alamaz, tekraren ifade ediyorum ki, işte bütün bu fazileti Büyük Atatürk’e borçluyuz. Atatürk ilke ve inkılaplarını dururken, yeni formüllere ihtiyaç yoktur. Bilhassa İran ve Afganistan’ı görüp, başta kadınlarımız, tüm milletimiz, ders almalı, elimizdekilerin değerini bilmeli, müdafaa etmelidirler.