Politika, neredeyse insanlıkla birlikte değişik şekillerde var olmuştur. Bazen tek adam iradesi, bazen de yetkilerin paylaşılması biçiminde siyaset hep vardır. Siyasetin en mükemmel şekli, demokrasi ve demokratik laik sistemdir. Demokrasi ve Cumhuriyet, insan hak ve hürriyetlerine ne kadar dayalı ise, o ölçüde değer kazanır. Demokratik rejimde, kudretin kaynağı “Milletin kayıtsız, şartsız iradesi, egemenliğidir.” Millet iradesini, belli zamanlarda yapılan seçimlerde, sandığa yansıtır, kendisini temsil edecek, yönetecek milletvekillerini hür, etki dışı, serbest iradesi ile oyunu kullanarak belirler. Millet eğer kendisini temsil eden milletvekilleri, hükümet, kabine, görevini bihakkın, dürüstçe yapıyorsa, onları tekrar seçer, yapmıyorlarsa, yapacaklarına inandıklarını iş başına getirir. 

Siyasi partiler, milletvekilleri, demokratik rejimin vazgeçilemez unsurlarıdır. Siyaset, bir insanın meslek ve görevlerinin taçlandığı, herkesin erişemediği, yüce bir makamdır. Ancak fevkalade zor, fedakârlık isteyen bir iştir. Siyasetçinin, “Parası puldur, karısı duldur” lafı, boşuna söylenmemiştir. Milletvekili, 7/24 kendisini, millete, siyasi hayata vakfeder, zamanını, parasını, her şeyini paylaşır, sıkıntılar çeker, çoluğuna çocuğuna mahcup olur, gene de kimseye yaranamaz, özellikle basın, siyasetçiyi, yerden yere vurmak, rezil etmek için yarışır. Siyasetçi onlar için en büyük malzemedir. Siyasetçiyi, koruyan hiç kimse yoktur!!! Siyaset yapmak için mutlaka, siyasi parti vasıtasıyla, halkın karşısına çıkmak esastır. Demokratik toplumlarda, NGO (Demokratik Fikir Kuruluşları), kanaat önderleri, önemli olmakla birlikte, partiye dönüşmedikçe, etkin siyasi güç ve alternatif olamazlar. Ancak, NGO’ların, mutlaka var olmalarını önemsiyorum. 

Demokrasilerde, liderlerin, partilerin tek amacı ülkeyi, mevcut yönetenden, iktidardan daha iyi yöneteceğini iddia etmektir. Bu nedenle, iktidara talip olan siyasi partiler, yapacaklarını, program ve projelerini, icraatlarını millete, çok açık, anlaşılır biçimde izah etmelidirler. Siyasetin, demokrasinin bir kültürü, nezaheti vardır. Siyasette, uzlaşı, eleştirilere tahammül, tolerans, sakinlik fevkalade önemlidir. Hele iktidar... Bu konularda daha sabırlı, anlayışlı, toleranslı olmalıdır. Muhalefet eleştirecektir. Sert muhalefet yapacaktır. Esasen bir bakıma görevi de budur. Diyelim ki, iktidar fevkalade yerinde, önemli hizmet ve eserler yaptı. Muhalefet, “Evet, bu yapılan önemli olmakla birlikte, şu noktalarda hatalıdır, şöyle yapılmalıydı” diyerek, mutlaka bir tenkit noktası bulacaktır. Asıl olan, siyasi partilerin yapacaklarını, doğru dürüst, açık seçik ortaya koymalarıdır. 

Siyasette, kırıcı, kavgacı olmak yerine en ağır eleştirileri, zarif, esprili, hicivli bir üslupla yapabilmek, çok önemlidir. Siyasette, idare edenlerin keyfi, diktatörlüğe kaçan, nasıl olsa seçildim, ne istersem yaparım tarzı davranışlardan, kibirli, mağrur tavırlardan kaçınması gerekir. Hakimiyetin, her şeyin sahibi millettir. Siyaset şekilleri arasında, parlamenter, başkanlık, yarı başkanlık sistemleri vardır. Bu sistemlerin, hiçbiri tek adam hakimiyetine cevaz vermez. Tekraren ifade ediyorum Asıl hakim irade, milletin seçtiği temsilcilerden oluşan, Meclis (TBMM)’dir. Hiçbir güç parlamentonun üzerinde olamaz. 

Dünyada birçok ülkede örnek gösterilen ABD Başkanlık Sisteminde, başkan parlamentonun (Senato ve Temsilciler Meclisinin), onayını almada, icraat yapamaz, elçi atayamaz, yüksek mevkilere atama yapamaz. ABD’de sistem, denge ve denetime sıkı sıkıya bağlıdır. Başkanlık sisteminin yararı, ülke lehine alınabilecek kararları, icraatı acilen almak, ancak bilahare parlamentoya sunup, onay almaktan geçer. Türkiye’de yürürlüğe giren “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”nin bugünkü hali ile, Türkiye gerçeklerine uygun olmadığı görülmüştür. TBMM ikinci plana düşmüştür, Cumhurbaşkanı tarafından atanan bakanlar TBMM’ne hesap vermemekte, soruları cevaplandırmamakta, milletvekillerinin sorularına asıl icra makamı Bakanlar dururken, TBMM Komisyon Başkanları cevap vermektedirler. Böyle bir şey olamaz! Devletin temelini teşkil eden müsteşarlıklar, DPT, Maliye Teftiş Kurulu gibi hayati kuruluşlar kaldırılmıştır, bu büyük bir hatadır. Denetim kurumları olan Danıştay, Sayıştay, adalet mekanizması Cumhurbaşkanına bağlı hale gelmiştir. 

Bir başka tuhaflık da, Cumhurbaşkanı hem devletin başı, hem de kendi siyasi partisinin başkanıdır. Devlet Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile yönetilir duruma düşmüştür. Örneğin; Cumhurbaşkanı bütçeyi Meclise gönderiyor, eğer Meclis kabul etmezse, eski bütçeyi istediği gibi uygulayabiliyor. Eğer yeni sistem, denetim, kontrol, denge esaslarına dayansaydı, belki hatasız işleyebilirdi! Kendi partisinin genel başkanı olan Cumhurbaşkanı, kritik, hayati durumlarda nasıl tarafsız olarak, diğer siyasi partileri toplayabilecektir. 

İstanbul milletvekili olarak görev yaptığım, Yüce TBMM’de belki de çok milletvekiline kısmet olmayacak, değerli siyasi liderlerle birlikte olmak mazhariyetine eriştim. Mesut Yılmaz, Ecevit, Erdal İnönü, Baykal, Türkeş, Erbakan, Muhsin Yazıcıoğlu, Demirel, Tansu Çiller, Murat Karayalçın, Edipali, Hikmet Çetin, M.Kalemli, İsmet Sezgin, Köksal Toptan, N.Menteşe, Oltan Sungurlu ve diğer kıymetli milletvekilleri... Turgut Özal da Cumhurbaşkanıydı. Hepsi çok değerliydi. Çok renkli, ciddiyete, bilime, tecrübeye, yüksek niteliklere ilişkin oturumlar olur, siyaset büyük bir zevkti. TBMM, her fikre, düşünceye açıktı. Kürsü milletin kürsüsüydü. Aramızda bulunan Hadep milletvekilleri, Türkiye meselelerini konuşmak yerine, bizi bölen, güya halklarına mesaj veren, kırıcı, acıtıcı konuşmalar yapsa da, biz onlara tahammül ediyor, ancak çok üzülüyorduk. Zira biz onları her zaman bu vatanın, eşit haklara haiz sahipleri kardeşlerimiz olarak görmüştük. 

O dönemlerde gazeteler serbestçe her şeyi yazıyor, liderleri, milletvekillerini yerden yere vuruyor, tiyatrolarda, magazin mecmualarında her konu eleştirilebiliyordu. Hatta bazı liderler (Özal gibi) kendileri ile ilgili karikatürleri çerçeveletip, duvarlarına asıyor, kendileri hakkında karikatür, tuluat (Devekuşu, Levent Kırca Tiyatroları) olmazsa üzülüyorlar, boş zamanlarında sanatçılarla sahneye çıkıp, “Samanyolu” şarkısını birlikte söylüyorlardı. Kimse siyasi görüşlerinden, eleştirilerinden dolayı mahkemelere, hapislere verilmiyordu. Türkiye’de siyaset ve demokrasi, İngiltere’deki gibi olmasa da inkişaf ediyordu! Ben siyasette, her zaman şunu şiar edindim; “Benim partim için yaptığım her şey, ülkem için iyi olmayabilir, ancak ülkem için yaptığım her iyi şey partim içinde mutlaka yararlıdır.” Türkiye’nin laik, demokratik sistemden başka dayanacağı, seçeceği bir sistem olmayacağından, siyaseti ve demokrasiyi, tüm kurum, kuram, kuralları ile ideal biçimde yürütmek elzemdir.