Abraham J. Twerski stres, madde bağımlılığı, özgüven gibi çeşitli konularda altmışın üzerinde kitap yazmış olan ABD’li Psikiyatrist bir doktor

Abraham J. Twerski stres, madde bağımlılığı, özgüven gibi çeşitli konularda altmışın üzerinde kitap yazmış olan ABD’li Psikiyatrist bir doktordur. Ancak onu diğerlerinden ayıran bir özelliği daha var. O aynı zamanda bir haham. Yani Yahudi bir din adamı.
Twerski bir hasidik hahamdır. Erkekleri siyah ceket,pantolon ve beyaz bir gömlek giyer. Saçları, sakalları, şapkaları ve elbette kalabalıkta bile hemen fark edilen bu dış görünüşleri dışında dikkatleri çeken özellikleri onların İsrail ve Siyonizm faaliyetlerine toptan karşı olmaları ve dışa kapalı bir yaşam sürdürmeleridir.
Abraham Twerski denilen bu bilge zat-ı Muhterem’in bir özelliği var.
Biz sıradan fanilere en karmaşık, en içinden çıkılmaz gelebilecek meseleleri, ki bu meseleler aşk, sevgi, tanrının varlığı konuları  üzerine olabilir, çok basit bir şekilde anlayacağımız  örnekler vererek anlatmasıdır. Öyleki Twerski’nin arşivlenmiş konuşmalarından bir kaçının kısa videolarını  izlediğimizde kafamızın üzerinde bir ampul belirmesine sebep olabilecek kadar aydınlanırız…
Özellikle kişisel gelişim uzmanları ona ait olan stres ve ıstakoz hikayesini anlatmaya bayılırlar. Ancak ben kişisel gelişim uzmanlarına pek bayılmam.
Twerski’nin esamesi bile okunmaz onun konuşmalarından alıntıların yapıldığı kişisel gelişim uzmanlarının ülkemizde yazdığı kitaplarda ve topluluk önünde kitleleri coşturdukları motivasyon içerikli  konuşmalarında. Sanırsınız laf ebesi bu Zat-ı Şahaneler (!)  kariyerlerini araklama ve koy ver gitsin metoduyla yapmamış,bu ve benzeri düşünceleri üreterek geliştirmiştir.
Yerseniz.
“Istakozlar denizlerde ve okyanuslarda yaşayan en enteresan deniz canlılarından biridir. Oldukça uzun süre yaşayabilirler. Yaşadıkları sürece büyümeye devam edip devasa boyutlara ulaşabilirler. Büyüme sürecinde ıstakozlar sürekli vücutlarını yenileyebildikleri için yaşlanma belirtisi de göstermezler.İstakozların genç ve diri kalmasının sırrı ne olabilir? Botoks? Lifting?”
İstakozlar yumuşak ve pelte kıvamında bir vücuda sahiptirler. Bu halleri ile kırılması son derece zor olan ve hiç genişlemeyen kabuklarının içinde yaşarlar. Peki genişlemeyen ve kırılması zor olan bu kabuğun içinde nasıl büyürler? Sorusunun cevabını stres ve baskı altında kalan insan ruhu ve bir parça da  antidepresan ilaçlara lafı dokundurarak verir; epeyce yaşlı, yorgun yüzlü fakat akıcı ve sözlerinden bal damlayan sempatik üslubuyla ünlü Psikiyatrist Dr. Hasidik Haham Abraham Twerski.
Istakoz büyümeye devam ettiği zaman içinde yaşadığı kabuğu dar gelmeye ve ıstakozu sıkmaya başlıyor. Bu aşamada kendini yoğun baskı ve stres altında hisseden ıstakoz, bir kaya dibine çekilerek kabuğunu kırmak için amansız bir mücadele veriyor. Uzun çabalar sonrası kabuğunu kırıyor. Bir süre sonra yeni büyük kabuğu oluşuyor. Doğal olarak büyümeye ve gelişmeye devam eden ıstakozun yeni kabuğu da bir süre sonra yine dar gelmeye ve ıstakozu tekrar strese sokmaya başlıyor. Istakoz yine bir kaya dibi bularak zor da olsa kabuğunu kırarak içinden çıkıyor ve yeni bir kabuk daha oluşturuyor. 
Istakoz hayatta kaldığı süre boyunca bu durum defalarca yaşanıyor. Istakozun yenilenmesi ve gelişimi kendini rahatsız ve stres altında hissetmesiyle başlıyor, değişimi ile devam ediyor. Istakozun gelişmesi için gereken tek uyaran kabuğun daralması ile gelen rahatsızlık hissi. Baskı ve baskıyı nasıl algılamamız gerektiği konusunda ki bu harika örneği şöyle bitirir Psikiyatrist Dr. Twerski “Baskı anları gelişme zamanının geldiğinin sinyalini verir.İstakoz eğer bir doktora gitseydi bu gelişimi gösteremezdi.’’(Twerski burada doktorun istakoza vereceği iki ilacın ismini veriyor.) Ve bence bu konuşmanın en çok kritik etmemiz gereken, ne çok üstünde durmamız gereken noktası budur…
Özellikle gelişmiş ülkelerde günümüz insanın kendini baskı altında hissettiğinde mutluluğu ya kişisel gelişim gurularının, yaşam koçları, NLP seansları, melek terapistleri kapılarında ya da antidepresan kapsülleri ya da şişelerinde araması yaygın..
Evet…
Benim de tıpkı bir istakoz gibi hissettiğim zamanlar oldu. Kabuğumun dar geldiği,değişim ile yüzleşmek zorunda kaldığım, büyümek istediğim ve o kabuğu kırarken ne çok acı çektiğim…Hayatımı, ilişkilerimi gözden geçirdiğim. Kabuk değiştirme aşamasında saklanmak istediğim, bir kayanın altına gizlendiğim…
“Biz insanlar çilelerimizle ayakta kalmayı başarabiliriz. Ve bundan da böbürleniriz” demiş, Roma’lı bilginler.
Bu sebeple kendimle ilgili kısımları es geçip, Talmud’da geçen;
“Kendime destek olmazsam kim olacak? Sadece kendime destek olacaksam, ben neyim? Şimdi değilse ne zaman?’’ sözünün neden kitabımın adı olduğunu anlamıştır beni, ve yazılarımı yakından takip eden okurlarım diyebilirim.
Gerçek şu ki; Bizler insanız ve duygusal anlamda bir istakozdan daha fazla acı çekiyoruz.Ve çözüm her zaman istakozların doğası gereği saklandığı o  kayanın dibinde bulunamıyor.
Geçtiğimiz aylarda şunları okumuştum: Norveç’li bilim adamları, omurgasız canlıların acıyı, rahatsızlığı ve stresi hissetmediklerini iddia ettiler. Yani Istakozların ve yengeçlerin suda kaynarlarken acı hissetmediklerini savunan araştırmacılar, balık avlarken oltanın iğnesine takılan solucanların da acıyı hissetmediklerini ileri sürdüler.
Aberdeen Üniversitesi’nden su ürünleri biyoloğu Peter Fraser ise, istakoz ve yengeç gibi omurgasızların sinirlerinin insandaki sinirlerle kıyaslandığında yok denecek kadar az olduğunu ve omurgasızların bu basit sinir sistemleri yüzünden acı hissetmediklerini dile getirdi.
Bu görüşün ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Belki de lüks restoranların tencerelerinde kaynayan tüm İstakozlar, yengeçler ve avcının oltasının kancasına geçiriverdiği tüm o solucanlar yedi cedline küfür ediyorlardır bu tezi iddia eden Norveçli bilim adamlarının….
“Şşşt! Hey! Norveçli. Sen var ya sen, geçersin benim lokantanın mutfağından. İşte o vakit kıskaçlarımla seni nerenden kıstıracağı mı hayal bile etmek istemezsin. Neyse Yengen yanımda. Hanımefendilere saygım sonsuz. Şimdilik kıskacımda ki haydarı usulca tencerenin kenarına bırakıyorum. Gözüm üzerinde!
Fakat sen Abraham dede, sen ki derdimi yedi düvele ispatladın. Sen ki melalimi dile getirdin. Başımın üstünde yerin var.
En lezzetli, en yumuşak etlerim senin. Afiyet olsun’’ der miydi acaba Bay Yengeç, ya da Bay İstakoz?
Abraham Twerski’nin ıstakozlar üzerinden verdiği örnek çok önemli. Fakat kolay değil. Baskı altındayken doğru kararlar vermek, mücadele etmek, stres ile büyümek, kabuk değiştirmek. Yenilenmek…
Kolay olsa herkes yapardı…
Bu sebeple paranızı ve zamanınızı değiş, kabullen, kazan, işte yeni bir sen vaadini size sunan kişisel gelişim gurularına(!) Ya da sizi Antidepresan ilaçlara mahkum edecek bir sarmalın içine girmeden önce konuşmanın, anlatmanın, arkadaşça bir tebessümle içinizde ki size uzun bir yolculuk yapmanızı sağlayacak psikoterapi seanslarının önemini es geçmeyin. Ve her sabah şu sözü tekrarlayarak yeni sabahlara uyanabilmeyi de….
“Her şey üzerine gelip,seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme;çünkü orası gidişatın,kaderinin değişeceği yerdir….”
Hz.Mevlana