Din üzerinden siyaset veya dini ticaret... Hepsinin de geçim kaynağı aynı. Din s

Din üzerinden siyaset veya dini ticaret...



Hepsinin de geçim kaynağı aynı. Din sömürmek...



En kârlısı...



Alan da veren de razı olduktan sonra problem de olmuyor!



Genelde politik konuları yazılarımda işlerim. Çuvaldızı kendine batırmayı bilenler, kendilerini eleştirebilenler de beğenebiliyorlar bazen.



Bazen de...



Adeta duvara tosluyorum. Kafa taslarını aşıp beyne giremiyorum. Dar görüşlü pencerelere takılıp kalıyorum. Bazı kişilerin idrak sınırını aşamıyorum diye hayıflanıyorum...



Her neyse. Bugün konum çok başka. Manevi istismar ve dilencilerin yeni buluşu!



İyi okuyun...



Geçenlerde bir kardeşimizi koca bir çuvalı sırtlarken buldum.



"Hayrola İsmet abi" diye sorduğumda, "içindekilerin makarna olduğunu" söyledi bana.



Kan ter içinde koca çuvalı cepheye götürüyor sanırsınız.



Görmeyeli oldukça zayıflamıştı bizim İsmet.



Abi "kan bağışlayana" hediye mi yoksa? deyince gülüştük.



Yok Hocam, dilenciler topluyorlar bir arkadaşımız da satıyor, tanesi de elli kuruş olunca alıcı da  çok oluyor, deyince şaştım kaldım.



Her zaman haberlerde görüyoruz.



"Dilenci öldü, serveti kaldı".



Böyle çok haberle karşılaştık fakat bu tarz girişimler, sadece sömürüyle kalmayan, sömürüyü de ticarete katan donanımlı dilenciler çıkardı karşımıza.



Şaşırsak mı?



Bilemiyorum.



Bir başka olay...



Bir bayan hocam anlatıyor;



-Markete gittik eşimle. (Eşi de öğretmen) Kapıda bir şahıs, abicim bana da bir kilo şeker alır mısınız, dedi. Eşim, şeker almak yerine para vermeyi teklif etti, fakat kabul görmedi. Şahıs şeker isteğinde ısrarcıydı. (Belli ki şekere ihtiyacı olduğu izlenimi yaratıp, sömürüye inandırıcılık katmak istiyordu).



Biz de kendisine bir kilo şeker aldık. Fakat arabaya bineceğimiz vakit bir de baktık ki ne görelim. Adam bir başkasına da aynı sözleri (abi evde şeker kalmadı) söyleyip dilenmeye devam ediyor. Anladık ki herkese aynı şeyleri söylüyor.



Hocam, meseleyi anlatınca makarna muhabbeti geldi aklıma. Muhtemelen bu sömürü çarkında bir de esnaf var. Gidip şekeri bu kişiye satıyorlar. O da duygu sömürüsünü kâr belleyip şekerleri ucuzdan alıp satıyor!



Bir başka hikâye...



Emeksiz caddesinde işyerimize doğru gidiyordum. Elli yaşını aşmış bir adam yaklaştı. (Ankara'da okurken bu tarz insanlarla çok karşılaştım, hepsine de aynı muameleyi yaptım).



Luremın, diyerek güzel bir tebessümle beni kandırma taktiklerini denemeye koyuldu.



Eşim hasta, ilaç alacak param yok, hastanede zor durumda dedi.



Reçeteyi görmek istedim, bende değil dedi. Buyur gidip alalım dedim, sen gelme dedi.



Hastaneye gidelim, seni aracımla bırakayım, yengeyi de alalım, sizi evinize götüreyim deyince de sen neye geleceksin güzel evladım, işinden gücünden olma demesin mi?



Güler misin, ağlar mısın?



Ne hale geldik, görüyorsunuz. Sömürünün dahi binbir çeşidini geliştirdik.



Hocam hikâyesini anlatınca dedi ki;



-Artık, bu devirde kimseye yardım etmeyeceksin. Kim ihtiyaç sahibi bilmek zor. Bu tarz olaylar yüzünden gerçekten ihtiyacı olanlar da mağdur oluyor fakat zorumuza gidiyor.



Maalesef haklısın Hocam. Yine de biz kendimize yakışanı yapmaya devam edelim. Gerçek ihtiyaç sahiplerini bulup hayrımızı yapalım.



Böyle kötü tecrübeler bizi iyilik yapmaktan alıkoymamalı.



Allah ayette, "yapacağınız hayırlar kendilerini Allah yoluna adamış, bu sebeple yeryüzünde kazanç için dolaşamayan fakirler için olsun. Bilmeyen kimseler, iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek istemezler. Yaptığınız her hayrı muhakkak Allah bilir", der.



Biz de Kuranı rehber edinip doğru kişilere ulaşmalıyız!



Vesselam...