Biz en çok duyguların altında kaldık. Duygularımızla yaşadık, duygularımızla bir bir ezildik.

Acının tarifini yapamayacak kadar yandı canımız. Zaman durdu şimdi buralarda. Yitip gitti düşünceler…

Anlamını yitirdi ve de her şey. Dünya ne kadarmış, biz içinde yokmuşuz…

Yokluk, yoksunluk, hasret bile anlamsız olmuş.

Biz anlamamışız yaşamın değerini…

Bir girdapta sürekli döner gibi aklımız karışmış, sürekli aynı sokağa çıkmışız da yerimizi bulamamış gibi…

Elimizden yitip giden herkes ve her şeyi şimdiden özlemişiz…

Ne mevsimin ne zamanın ne de günün farkına varmadan bir anda sıkışıp kalmışız…

En güzel duyguları yaşamak varken acının altında bir bir ezilmişiz.

Ufacık bir umut ışığı aramışız; bir ses, bir nefes… Güne kavuşur muyuz bilemeden, anları saymışız…

Çok yorulduk bir de. Her kaybettiğimizden, gözümüzden her düşenden ve de her duygudan…

Sonsuzluk istememiştik ki sadece iyi anlar olsun istemiştik.

Ama yıldık; acıdan, çaresizlikten, yorgunluktan, yaşayamamaktan, anda kalmaktan, umut aramaktan… Ama iyi yıkıldık...

Ne çok isterdik zamanı geri almayı, her kötülüğün önüne geçebilmeyi şimdi.

Çok isterdik kalbe ağır gelecek hiçbir şeyi yaşamamayı.

Uykumuz bölünmeseydi mesela, sevdiklerimizi kaybetmeseydik mesela, akıp giden tek şey zaman olsaydı mesela.

Paramparça olmasaydık, dağılmasaydık ya da anlamasaydık hiçbir şeyi.

Tek derdimiz veremediğimiz sınavlar olsaydı ya da alamadığımız bir oyuncak olsaydı keşke.

Yeter ki bir bir ezilmeseydik; çaresizliğin, yok oluşun, umutsuzluğun altında.