Herkesin bir kariyer hikayesi vardır, ama bazı hikayeler insana "İyi ki peşinden gitmiş" dedirtir. Bugünkü konuğumuz, klişe meslekler yerine hayallerinin peşinden giderek tasarım dünyasına adım atan ve bu alanda önemli tecrübeler kazanmış bir isim.
Türkiye’de farklı firmalarda çalıştıktan sonra, eşinin daha önce Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunması ve oradaki hayatı birlikte deneyimlemek istemesiyle Amerika yolculuğu başladı. Yeni yerler keşfetmek, farklı kültürleri tanımak, kendilerindeki artı ve eksi yönleri keşfetmek ve hem kariyer hem de kişisel gelişim anlamında ilerlemek için hazırlıklarını tamamlayarak Amerika’ya doğru yola çıktılar.
Şu anda Amerika’da freelance olarak tasarımcı kimliğini sürdüren ve tasarımları Shein gibi dünya çapında bilinen bir markada yer alan Melike Fırat ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Tasarım kariyerine başlama süreciniz nasıl gelişti? Tasarımcı olmaya nasıl karar verdiniz?
Her zaman toplumca klişeleşmiş meslekleri reddeden bir bakış açım vardı. Sanat odaklı ruhumu besleyecek ve beni mutlu edecek bir mesleğin hayatımı şekillendirmesini istiyordum. Maalesef, ülkemizde pek çoğumuz hayallerimizdeki mesleği değil de sınav puanımızın yettiği meslekleri seçmek zorunda kaldık. O zamanlar moda tasarımcılığı için “Okuyup ne olacaksın?” diyenler çevremizde çoktu. Ama ben bunlara inat, eşit ağırlık öğrencisi olarak seçebileceğim en sanatsal bölümler olan iç mimarlık ve moda tasarımı bölümlerini tercihlerimde yer verdim. Eskişehir Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Moda Tasarımı bölümünü kazanarak moda tasarımı yolculuğuna ilk adımımı attım. Kendimi bu anlamda istediği işi yapabileceği bölümü kazanıp yerleşen şanslı öğrencilerden sayıyorum ve herkesin istediği mesleği yapabileceği yerlerde olmasını diliyorum.
Küçükken hepimiz ilerde ne olacağız diye hayaller kurarız. Sizde de modacı-tasarımcı olma hayali var mıydı?
Herhangi bir konuda yaratıcı çözümler bulmak, bulunduğu ortamı güzelleştirmek ve kendine has küçük detaylar eklemek, küçüklüğümde annemden gördüğüm ve beni etkileyen en büyük etkenlerden biriydi. Babamın da sanatla ilgili oluşu ve izlediği belgeseller beni sanata, renklere ve yaratıcılığa ilgi duyma konusunda şekillendirdi. Seçeceğim mesleğin adı yoktu, ama sanatla ve yaratımla ilgili olacağı belliydi. Bu anlamda, anne babaların çocuklarının hayatını şekillendirmede bilinçli ya da bilinçsiz yaptıkları her davranışın etkili olduğu gerçeğini yaşayarak öğrendim.
Türkiye’de nerelerde çalıştınız neler yaptınız biraz bahsedebilir misiniz?
Üniversitemizin zorunlu yaz stajları vardı ve LC Waikiki Genel Merkez’de stajyer olarak başlamıştım. Sanırım, ilk haftamda aşırı pozitif ve enerjisi yüksek bir tasarımcının yanıma gelip not defterime mail adresini yazıp "Benim asistan ihtiyacım var ve sen işini ciddiye alarak yapıyorsun, bana özgeçmişini gönderir misin?" diyerek onlarca stajyer arasından beni seçmesi ile başladı. Serap’tan çok şey öğrendim; asistan olarak başladığım bu yolda tasarımcı olarak devam ettim. LC Waikiki'de kadın, Defacto'da kız çocuk kıyafetleri tasarladım. Türkiye’nin önde gelen firmalarından birinde olmak, tekstildeki yenilikleri hızla takip etmek ve yaşamak benim için çok anlamlıydı. Özellikle LC Waikiki, çalışanına yenilikleri öğretmek anlamında çok güçlü bir kurum. İçerisinde eğitim birimlerini barındıran bir okul diyebilirim; yerli ve yabancı ekip üyeleriyle çalışanlara vizyon katmak konusunda lider bir firma ve benim için ilk göz ağrısıydı.
Amerika hikayeniz nasıl başladı?
Amerika hikayem, eşimin daha önce Amerika’da bulunması ve oradaki hayatı benimle de tecrübe etmek istemesi ile başladı. Hazırlıklarımızı yaptık; yeni yerler keşfetmek, farklı kültürleri aynı noktada görmek, kendimizdeki artı ve eksi yönleri bulmak, hem kariyer hem bilişsel anlamda kendimizi geliştirmek için her şeyi geride bırakıp Amerika’ya geldik.
Amerika'da moda tasarım alanında neler yapıyorsunuz bahsedebilir misiniz?
Amerika’da freelancer olarak tasarımcı kimliğimi sürdürüyorum. Dünyanın önde gelen e-ticaret markası Shein’de tasarımlarım yer alıyor. Markaya kapsül koleksiyonlar hazırlıyorum. Ayrıca lokal bir markaya stilistlik ve vitrin tasarımı konusunda destek veriyorum.
Türkiye ve Amerika'daki moda tasarımları düşünüldüğünde sizin gördüğünüz farklılıklar nelerdir?
Öncelikle moda konusunu ele almak isterim. Kişilerin giyim tarzlarını kıyasladığımda, Amerika ve Türkiye arasında büyük bir farklılık var. Amerika’da insanlar için rahatlık ve konfor ön planda. Bunu, spor devi markaların pek çoğunun Amerika’dan çıkmış olduğu gerçeğiyle de bağdaştırabiliriz. İnsanların pek çoğunda, statü ve maddi durum fark etmeksizin, rahatlığın ön planda olduğu kombinler yaptığını görebiliriz. Türkiye’de ise Avrupa etkisi hakim; insanlarımız genel olarak yıllık moda trendlerine kolay uyum sağlıyor ve önceliğimiz şık olmak. Moda tasarımı anlamında ise Amerika’da markalaşma var ve Amerikan tasarımcılar dünyada ön planda. Bunun nedeninin Amerika’daki çok güçlü reklam bilinci olduğunu düşünüyorum. Büyük stratejik planlarla Amerikan markaları dünyaya yön veriyor. Ülkemizde ise reklam ve pazarlamanın geri planda tutulduğunu düşünüyorum. Stratejik hamlelerle hem markalarımızı hem de tasarımcılarımızı dünyaya tanıtmak için yeni yollar bulmalıyız. Sosyal medyayı etkin kullanmak bu anlamda çok önemli. Çok güçlü tasarımcılarımız var; ancak sosyal medya takipçilerine baktığımızda bile rakamsal farkı görmek mümkün. Kendimizin, yaptıklarımızın ve yapabileceklerimizin farkında olmalı, kendimizi ön plana çıkarmak için adımlar atmalıyız. Doğu ve batıyı sentezleyebilen çok güçlü bir kültürümüz ve yeteneklerimiz var. Bu başarımız, tanıtımın da etkisiyle taçlanacaktır.
Gelecekle ilgili planlarınız nelerdir?
Moda tasarımcısı olarak farklı alanlarda pek çok konuya hakim olmak, yeni olanı takip etmek ve işine adapte etmek zorundasınız. Geçmişte edindiğim bilgiler ve bugün takip ettiğim gelişmelerle, farklı firmalara tasarım alanında danışmanlık sunmak ve onların büyümesine katkı sağlamak hedeflerim arasında. Ayrıca sürdürülebilir moda konusunda bir marka adımım var ve bunu büyütmek şu an için kariyer hedefim.
Moda Endüstrisi ve Trendler hakkında ne düşünüyorsunuz? Yapay zeka moda tasarımını nasıl etkileyecek?
Trendler, içinde bulunduğumuz koşullardan çok etkileniyor. Özellikle koronavirüs, hayatımızda pek çok şeyi değiştirdiği gibi modayı da değiştirdi. Ev giyimi, sokak giyimi haline geldi. Önceden resmi olarak nitelendirdiğimiz ceketler ile spor ayakkabıları kombinlemenin mümkün olduğu bir dönemdeyiz. Temel renklerle saf, temiz ve şık zamansız tasarımlar; doğal kumaşlar, doğal doku efektleri ve renkler son yıllarda hakim. Bununla birlikte yaşamımızdaki her şey; örneğin olimpiyat oyunları, savaşlar, bilgisayar oyunları, dizi filmler, trendlerin belirlenip yaygınlaşmasında etkili.
Tasarım, bulunduğu koşullar içinde herhangi bir olaya, duruma etkinliği ve kendinden bir şey katmak anlamına gelir. Aslında insanlığın var oluşundan beri olan ve fıtratımızdan gelen bir kavramdır. Yapay zeka, bu tasarım sürecinde farklı kapılar aralamamızı ve bunu daha hızlı yapmamızı sağlıyor. Son zamanlarda gördüğüm yapay zeka destekli bir programdan bahsetmek istiyorum. Programa çiziminizi ekliyorsunuz ve bazı direktiflerde bulunuyorsunuz; örneğin renk, kumaş özelliği, türü gibi. Yapay zeka, sizin temel çiziminizin üzerine bu direktifleri kullanarak tek tuşla sayısız tasarım oluşturuyor. Size de markanıza en uygun olan ürünü seçmek kalıyor. Ayrıca son dönemlerde kullanılan üç boyutlu programlarla manken ihtiyacı olmadan numune provaları yapmak, prototip ihtiyacı olmadan ürünün nihai numunesini üretmek ve sanal gerçeklikle süreci hızlandırmak mümkün hale geldi. Mükemmel bir kolaylık.
Amerika'da takip ettiğiniz, etkilendiğiniz moda tasarımcıları kimlerdir?
Moda tasarımcısı olarak dünyadan pek çok tasarımcıyı takip ediyorum. Tek bir isim söylemek zor; ancak Asya kökenli Amerikalı tasarımcılar Vera Wang, Anna Sui, Alexander Wang'ın sofistike stillerini ve çağdaş ile klasik tarzlarını ilham verici buluyorum.
Buradaki farklı mağazalarda Türkiye'de üretilmiş ürünlere denk geliyoruz. Neden Türk ürünleri dünya genelinde markalaşmıyor? Nedir bunun çözümü?
Farklı markalarda Türk üretimi ürünler görmemizin en büyük nedeni iş gücümüzün ucuz olmasıdır. Ancak son yıllarda bu üretimi de Bangladeş, Vietnam gibi ülkelere kaptırıyoruz. Artan hammadde ve işgücü giderleri nedeniyle maalesef ülkemizde pek çok marka için üretilen ürünler farklı ülkelere kayıyor. Markalaşamamamızın en büyük nedenlerinden biri, daha önce vurguladığım gibi, reklam ve pazarlama bütçelerinin gerekli ölçüde kullanılmaması. Başarılı bir örnek verecek olursak: Türk Hava Yolları. Pek çok ünlü THY reklamlarında rol aldı ve markanın bilinirliği dünya çapında arttı. Ayrıca, dünyanın en çok izlenen etkinliklerinde reklamlar verdi. Bu yüzden pazarlama stratejilerimizi geliştirip ürünlerimize ve gücümüze inanmak, markalaşma yolunda atılacak en büyük adım olacaktır.