"Bazen arkadaşlarım benim olumsuz kaybeden kötüye giden bir durumum olduğu zaman belli etmeseler de gözlerinin parladığını ve mutlu olduklarını hissediyorum.  

Ama en azından onları rahatlattığım için beni daha fazla rahatsız edemeyeceklerini ve iyi davranacaklarını düşünüyorum. Onlara arada sırada rahatlamaları için yaşamımda olan olumsuzlukları daha da dramatize ederek veriyorum. Benimle uğraşmadıkları gibi iyi de davranıyorlar" Diyor ben de bunu paylaşmaya değer buldum. 

Paranın gücü

Laik yapı sayesinde var olmuş ve markalaşmış günümüzün tarikat ve cemaat yönetimleri liberal oldular zenginleştiler beş yıldızlı oteller yurt dışı seyahatler vb 

Kapitalizm onları da ılımlı hale getirdi; tıpkı bazı eski sosyalistlerin müteşebbis olması gibi. 

Bir Ağacın Verdiği Ders 

Bir bilge öğrencilerine ders verirken şöyle der “ben nezaketi ağaçtan öğrendim. Ona tekme attım. O, tepemden çiçek yağdırdı. O utanç bana ibretlik ders olarak yetti 

Güven, sevgi ve sağlıklı iletişim...

İnsanlar sevdikleri, güvendikleri ve kendilerini yanlarında iyi hissettikleri kişilerle duygu, düşünce ve sırlarını paylaşmaya ihtiyaç duyarlar...

Bu sırrı bilenler; etkilemek, değiştirmek, yararlı olmak veya yararlanmak istediklerinin sempatisini ve güvenini kazanmanın yolunu ararlar. 

ABD'de zanlılardan tüm sırları almak isteyen polisler, onlara dostça ellerini uzatır tokalaşır en az üç saat güven ve sempati kazanma konusunda tüm öğretilenleri uygularlar...

İşin sırrı Güvendir, Sevgidir. Güven ve Sevginin geliştirilmesi için ise sağlıklı iletişim olduğunu bilmemiz gerekir. 

Geçmişinden dolayı insanı yargılamamak...!

“Bir bilgeye sormuşlar: "Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz? "Terzimi severim," diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar: "Aman üstad, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?" Bilge, bu soruya da şöyle cevap vermiş: "Dostlarım, evet ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı gözle görürler. '' 

Geldik, gidiyoruz

Geçen yıl bir kış günüydü not almışım.  

Üç gündür İstanbul’dayız ve delikanlıların evlerinde kaldık.       

Dışarısı yağmur soğuk ve çıkası gelmiyor insanın dışarıya çoğunlukla evde geçen zamanda kitaplar, internet ve sohbet zaman çabuk geçti. 

Kaldığımız evde duvara çakılmış yazı tahtası var.  

Onlar mesaj için, not için, eğlence için, komik cümleler ya da unutmamak için kullandıkları duvara asılı 40*50 boyutunda beyaz zemin üzerine tahta kalemiyle yazıyorlar siliyorlar. 

2-3 saat sonra evi terk edeceğiz, süremiz doldu.  

Delikanlının "baba sen de bir not bırakabilirsin" sözleri üzerine, "geldik gidiyoruz" iki kelimelik yazı çıktı kalemimden. 

O an aklıma gelen “bu evde kaldığımız üç günün içini istediğimiz gibi doldurmuştuk”

Halkımızın dediği gibi "şu üç günlük dünya da" da ister 70 yıl, ister 90 yıl kalalım içini nasıl doldurduğumuzdu.  

En değerlisi de yaşadığımız sürece hem kendimize, hem de diğerlerine faydalı şeylerle doldurmaktı önemli olan. Bizden geride kalanlar ise dünyaya attığımız imzamız, kitabımız, yazılarımızdı ve hayatlarına dokunduklarımızdı. 

Bize kalan ise güzel anılardı, güzel anılmaktı. Geldik gidiyoruz!  Hepsi bu yani. 

Az Akıl.

Mudanya dayım. Bir yaz günüydü yürüyüş için biraz geç saatte dışarı çıkmıştım. Gece saat 11 civarında anıtın önündeki parkın çimenlerine oturmuş bir aile gecenin o saatinde piknik yapıyor. Evin babası, kadın ve de 5-10 yaşları arasında iki çocuk. Adam temizlik işçisi, bazen garson vb işleri yaparken görüyorum. O son derece neşeli hep gülen bir kişi.      

İlk gören onun çok da zeki olmadığını düşünür.       

Gecenin bir saati ailece gülüşüyorlar. Ben onlardan çok daha neşeli değilim. Bir an onların yerinde olmak istedim. Olamazdım ki gecenin o saatinde kola içiyorlar; benim ise mideme dokunur.  

Kahvaltı yapıyorlar o saatte kahvaltının sağlıklı olmadığını uyku kalitemi bozacağımı bilirim. O saatte orada oturup piknik yaparsam; "tanıdıklarım ne der" diye düşünürüm.  

Ama yine de imrendim işte tam olarak neden olduğunu anlayamadım. Belki "başkaları ne der, o dokunur, bu dokunur bu saatte orada piknik mi yapılır...vb" bir sürü frenlerimin olduğunu düşündüm. Allah' tan hep çok zeki olmayı isterdim ancak o an bu isteğimi sorguladım.  

Daha az akıl, çok neşe, az fren, daha az umursama, daha çok anı yaşama, daha çok çocukluk yapma, daha çok kahkaha.. 

Aslında az akıllı davranmak, daha akıllıların işiymiş en azından onu anladım.