Yeni Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün dahi dayandığı iktisadiyatla kuracaktır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923)

Kemalist Ekonomi Sistemi basit ve sadedir. Anlaşılması ve uygulanması kolaydır. Burada teknik ayrıntılara girmeden temel hususlara değinerek bu yazı serisini tamamlayacağım. İlgilenen yöneticiler konunun bilimsel detaylarına “KEMALİST EKONOMİ DOKTRİNİ” kitabımdan ulaşabilirler.

Atatükçü Ekonomi’nin olmazsa olmazı “TAM BAĞIMSIZLIK “ ilkesidir. Kapütülasyonlar ve Duyun-u Umumiye İdaresi uygulamasının ülkeyi nasıl esir aldığını yaşayan Atatürk, yarattığı ekonomik sistemin her safhasında bu ilkeye bağlı kalınmasını sağlamıştır. Bunun en bariz örneği dış ticarette görülür. Kural şudur; İhracat ve ithalat tutarları ülke bazında eşit olacaktır. Yani o ülkeye ne kadar satabiliyorsan o kadar ithalat yapabilirsin. Misal; Rusyada ve İranda var bende yok. İhtiyacım var ve petrol ile doğalgazı onlardan alacağım. Hayır alamayacaksın. Onlara bağımlı kalmamak için ancak sattığın mal kadar bu ihtiyacını alabileceksin. Bu uygulamanın anlamı çok derindir. Yöneticiler ithal ederek işin kolayına kaçmayacaklar. Çok ihtiyacın varsa arayıp kendin çıkaracaksın. Yoksa sende olan milli kaynaklarınla ısınacaksın. (Kömür, su, rüzgar ve güneş enerjisi gibi)

Atatürk'ün ekonomik politikalarını belirleyen ilk dönem 1923-1930 yıllarını kapsar. Mevcut ekonomik durum1135 delege ile toplanan Birinci İzmir İktisat Kongresinde (17 Şubat-4 Mart 1923) tesbit edilir. Kongrede belirlenen hedeflere ulaşılmaya çalışılır. Fakat arzu edilen sonuçlar tam olarak alınamaz. Gelişmeler sadece tarım kesiminde görülür. Bu arada Osmanlı'dan kalan borçlar ödenmeye devam edilir. 1'inci İzmir İktisat Kongresi sonucunda açıklanan çalışma komisyonlarının tesbitleri ve çözüm önerileri çok ilgi çekicidir. Günümüz ekonomistlerinin bu sonucu dikkatle okumalarında büyük yarar görmekteyim.

Atatürk'ün ekonomik politikasının temelleri ve esasları 1930-1940 arasındaki ikinci dönemde tam olarak ortaya çıkar ve en üst düzeye ulaşır. İlk döneme nisbetle ağırlığın bugün tamamına yakını elden çıkarılan İktisadi Devlet Teşekküllerinde olduğu ve kendine özel bir ekonomik rejimin uygulandığı görülmektedir. Bu dönemde ;

* DEVLET ÖNCÜLÜĞÜ, DEVLET YATIRIMCILIĞI, DEVLET İŞLETMECİLİĞİ, DEVLETİN TESBİT ETTİĞİ HEDEFLERE EKONOMİNİN YÖNLENDİRİLMESİ, gibi hususlar ağırlık kazanır. Fakat bu faaliyetlerin temelinde yine fertlerin topyekün kalkınması ve refah seviyesinin adaletli olarak dağıtılması yatar.

Batı toplumunun ürünü olan Kapitalizm ve Sosyalizm gibi ekonomik sistemler batı insanının gerçeklerine, ihtiyaç ve kültür yapısına uygun dizayn edilmişlerdir. Nasıl ki montaj sanayii uygulamaları tek başına ülkenin kalkınmasına imkan vermiyorsa, montaj doktrin ve sistemlerin kalkınma modeli olarak kullanılması herzaman yeterli olmayabilir. Oysa Atatürk'ten sonra ülkeyi yönetenlerin ve ekonomiyi yönlendirenlerin gözlerini daima dışarıya çevirdikleri ve çareyi yine yabancı modeller arasında aradıkları bir gerçektir.

Şimdi Türk toplumunun ekonomik bünyesi ve şartlarının daima gözönünde tutulduğu Atatürkün ekonomik görüş ve uygulamalarının tekniğine inmeden elde edilen sonuçlarını günümüz Türkiye ekonomisi ile bazı temel alanlarda mukayese edelim.

* Bugün yeterli sermayemiz, her alanda yetişmiş liyakatlı insan gücümüz, yeterli okullarımız ve öğretmenlerimiz mevcuttur.

* Edirnede oturan vatandaşımız bir gün içinde karayolu ile ülkenin en uzak ve en ücra noktasına ulaşabilmektedir. Malını kolayca alıcılarla buluşturabilmektedir.

* Fabrika yapan fabrikalarımız, fabrikalarımızda üretilen hammaddeyi sağlayan yeraltı ve yerüstü zenginliklerimiz vardır.

* Ayrıca ellerimizde elektronik çağının mucizevi nimeti durumundaki kredi kartlarımız vardır.

* Atatürk döneminde Dolar ve TL.birbirine eşitti ve hatta lira daha değerliydi. Şimdi paramızın değeri dolar karşısında 18.7 kat düştü. Evlatlarımız benim neslimin 30 sene aralıksız kullandığı PARA, KURUŞ ve hatta LİRA'yı tanımıyor. Piyasalarımız TL.ile değil "Dolar" ile tanzim ediliyor. Hatta bütçemizi mecliste sunan yetkililer " 2023.. yılı bütçemiz .... dolar olacak " şeklinde konuşmak zorunda kalıyorlar.

* İthalatımız daima ihracatımızdan fazla oluyor ve bütçemiz daima eksi ile kapanıyor. Yapılan basit bir araştırma ile ithal ettiğiğimiz malların, önemli ihracat ürünlerimizin hammaddeleri ile lüks tüketim malzemeleri olduğu biliniyor. Yine tarım ülkesi olmamıza rağmen bir diğer büyük rakkamını da tarım ürünlerinin teşkil ettiği görülüyor.

* Bugün halkı açlık sınırında yaşamaya zorlayan fiyat artışlarını ve zamları takip etmek mümkün değildir. Savaş şartlarına rağmen Atatürk dönemi yöneticilerinin adını dahi bilmedikleri ENFLASYON CANAVARI konusunda halkın güvenmediği TUİK rakamlarına göre dahi dünya şampiyonuyuz. Bağımsız bilim adamlarınca yapılan ölçümler ise üç hanenin altına düşmüyor. Yabancı bilim adamları “Türkiyedeki enflasyonun derslerde anlattıklarına uymadığını, bir ülkenin bu şartlarda yaşamasının fiilen ve ilmen mümkün olmadığını ve bunu nasıl becerebildiğimizi incelemeye geldiğini "belirtiyorlar.

* Atatürk döneminde hazırlanan Ekonomik Kalkınma Proğramları %100 gerçekleşirken son yıllarda Devlet Planlama Teşkilatı olmadan hazırlanan planların kağıt üzerinde kaldığı görülüyor.

* Atatürk döneminde toplumun bütün kesimlerini kapsayan sekiz ayrı dalda çalışan halkımız üretime katkıda bulundukları sürece üretimden eşit pay almakta iken, bu durumun günümüzde giderek toplumun sosyal sınıfları arasında kapatılamaz bir uçurum doğurduğunu görüyoruz. Nitekim bugün finans sektörümüz hiç yorulmadan kağıt üzerinde inanılmaz kârlar elde ederken; bordrolu bir profesörümüz ancak % 50 dolayında maaş artışı elde edebiliyor. Tabiki bu değerler daima enflasyonun altında kaldığından reel kazançlar hep azalıyor.

* Türk kamuoyu üst düzey bürokratlarımızın, yöneticilerimizin hergün yeni bir rüşvet ve yolsuzluk hikayeleri ile güne başlıyor. Devletin yüce makamları adeta birilerinin hizmet üreteceği yerler değilde nemalanacağı yerler olarak görülüyor. Oysa Atatürk devri bürokratlarının devletin her kuruşu için gösterdikleri hassasiyeti anlatan yüzlerce kitap ve doküman süsledikleri kitapçı raflarında okunmayı bekliyor.!

* Türk vatandaşları tasarrufa değil, tamamen tüketime yönlendiriliyor. İnsanımız adeta doyumsuzlaşıyor. Piyasada faaliyet gösteren 500 Televizyon ve 2000 Radyo İstasyonu (TRT dışında) " X gazozunu için, Y çamaşır suyunu kullanın "şeklindeki reklamdan kazandıkları ile faaliyetlerini sürdürüyorlar.

Benim amacım; günümüz manzarasını abartarak ülkemizin çok kötü bir durumda olduğunu sergileyip milletimin moralini bozmak değildir. Bilakis az bir çaba ile çok daha iyiye ve güzele sahip olmaları gerektiğini vurgulamaktır. Geçmişte mucizevi ekonomik başarılar elde etmiştik. Bugün daha da iyisini yapabileceğimizi tekrarlamak içindir.

-------------------------------------

NOT: Dr.Tahir Tamer Kumkale’nin “KEMALİST EKONOMİ SİSTEMİ “ile ilgili seri yazıları devam edecektir.