Avrupa’da Ortaçağ sonlarında kurulan üniversiteler klasik bilim ve felsefeyi aktarmakla yetinmişler, bilimsel gelişmelere ve yeni bilgilere karşı direnç göstermişlerdir. Bununla beraber kilisenin otoritesinde ve kontrolünde olan üniversiteler modern bilimin doğuşunu engelleyememiştir. Modern bilim başlangıçta üniversite dışında bu amaçla örgütlenen derneklerde, akademilerde gelişmeye başlamıştır.
Batıda artan ihtiyaçlar, değişen şartlar, sermayenin artması bilimsel gelişmeleri zorlamıştır. Özellikle coğrafi keşifler bilimsel gelişmelerde önemli rol oynamıştır. 18.yyıl ortalarında başlayan sanayi devrimi, başlangıçta birbirinden ayrı gelişen bilim ve teknolojiyi daha çok yaklaştırmış, artık bilim olmadan teknoloji olamaz, dolayısiyle üretim yapılamaz anlayışını ortaya çıkarmıştır. Sanayi devriminde insan gücü yerine su, buhar, elektrik ve motor güçlerinin kullanılması her alanda üretimi artırmıştır. Üretim, üreten ülkelerin sınırlarından dışarı çıkmış, yeni pazar arayışları başlamıştır.
Osmanlı Devleti birçok konuda olduğu gibi üniversite konusunda da Avrupa’daki bu gelişmeleri anlamakta geç kalmıştır. Halbuki Avrupa’da üniversiteler 1800’lü yıllardan itibaren anlayışlarını, yapıları ve programlarını gözden geçirip yeni yapılanmaya gitmişlerdir. Kilisenin baskısından da kurtulun üniversiteler kısa zamanda modern bilimin geliştirildiği ve ona bağlı teknolojinin üretildiği merkezler haline gelmiştir.
Sultan Abdülmecid döneminde bir Darülfünun (üniversite) kurulmasına karar verilmiştir. Ancak bu konuda Avrupa’da çok örnekler varken çok araştırılmamış, planlı bir hazırlık yapılmamıştır.”Bilimler Kapısı” anlamına gelen Darülfünun 1863 yılında açıldı. Çok geçmeden çıkan bir yangın sebebi ile kapandı. Sonraki yıllarda tekrar açılıp kapatmalar devam etti ve nihayet 2.Abdülhamit döneminde, 1900 yılında dördüncü defa açıldı. Darülfünun bünyesinde dini, tabiat ve edebiyat bölümleri bulunuyordu. Çok fazla araştırma ortamı yoktu. Dersler daha ziyade genel kültür niteliğindeydi. 2. Meşrutiyet’ten sonra Tıp Fakültesi Darülfünun bünyesine katıldı, ayrıca bir de hukuk mektebi açıldı.
Cumhuriyet kurulduktan sonra her alanda önemli çağdaş değişikliklere başlanmış, en önemli gelişmeler “Atatürk Kültür Hareketi” olarak değerlendirilen eğitim temelli reformlar olmuş ve bunlar birbirini izlemiştir.
Eğitimin birleştirilmesi (1924) ve alfabe reformu (1928) ile işe başlanmış Millet Okulları, okuma-yazma seferberliği, İstanbul Üniversitesinin kurulması (1933), Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinin açılması (1935), Atatürk’ün vefatından sonra Köy Enstitüleri’nin açılması (1940), Ankara’da Hukuk Mektebinin açılması, İstanbul Teknik Üniversitesinini kurulması (1945), Ankara Üniversitesi’nin kurulması (1946) çağdaşlaşma ve milli kültür zincirinin halkalarını oluşturmuştur. 1950’li yıllarda Demokrat Parti bu zinciri devam ettirmiş, bölgesel nitelikli olan üç üniversite ; Ege Üniversitesi, Erzurum Atatürk Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi ve özel kanunla Ortadoğu Teknik Üniversitesini kurmuştur.
Darülfünun’un çağdaş bir anlayışla İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmesinde, yabancı uzmanların görüşlerinden istifade edilmiştir. Yeni üniversitenin kadrolarında eski öğretim üyelerinin bir kısmı ile beraber, 1910 yıllarından itibaren Avrupa Ülkelerine çeşitli alanlarda yetişmeleri için gönderilen ve geri dönen genç elemanlara yer verilmiştir. Bunun yanında daha sonraki yıllarda Almanya’dan o günün şartlarında iktidara muhalif veya yahudi olmaları sebebiyle ülkelerini terketmek mecburiyetinde kalıp ülkemize gelen kıdemli Alman hocalar da önemli kadrolarda yer almışlar ve İstanbul Üniversitesi’ni her alanda gelişmesinde büyük katkı sağlamışlardır (1).
İstanbul Üniversitesinin kurulması gibi her alanda medeni-gelişmiş ülkeler seviyesine ulaşma ve daha ileri gitme (muasır medeniyet seviyesi) çabaları rahat ortamlarda olmamıştır. Cumhuriyet kurulduktan sonra 1950 yılına kadar içeride ve dışarda olan hadiseler göz önününe alınınca, ne kadar güçlükler içinde yol alındığı tahmin etmek zor değildir. Burada sadece dışarda olan hadiselerden ülkemizi yakından ilgilendiren ve dünyayı etkileyen faşizm ve komünizm ideolojilerinin zirvede olduğu ve altı yıl süren ve sonunda dünyanın paylaşıldığı 2. Dünya Savaşı’nı hatırlatmakla yetinelim.
1-Prof. Dr.Horst Widmann: Atatürk ve Üniversite Reformu, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2000.