İran, 2025 yılının en sarsıcı hamlesini yaptı. Saatler süren füze saldırısıyla gökyüzünü âdeta bir savaş bildirisi gibi aydınlattı. Ve ilginçtir; bu füzelerin önemli bir kısmı, “dünyanın en gelişmiş hava savunma sistemi” olarak lanse edilen İsrail’in Demir Kubbesi’ni aşıp Tel Aviv’e ulaştı. Oysa kamuoyuna yıllardır anlatılan neydi? Bu sistem geçilemezdi, Mossad her şeyi önceden bilirdi, İsrail dokunulmazdı. Ancak şimdi, bu mutlak güvenlik algısının sarsıldığına tanıklık ediyoruz.

Çünkü mesele yalnızca füzelerin ulaşması değil; ulaşmasına izin verilmiş olması ihtimalidir. Ortadoğu’da bazı duvarların yıkılması için bazen sadece bir tuğla çekilir. Ya bu tuğla bilerek çekildiyse? Ya saldırıdan çok, mesaj önemliyse? O zaman mesele teknoloji değil, niyet olur. Ve işte asıl sorgulanması gereken de budur.

Güvenlik Balonu Patladı mı?

İran’ın füzeleri bu denli isabetliyse, uzmanlar bu durumu sıradışı bir gelişme olarak değerlendiriyor. İsrail istihbarat örgütü Mossad, Ortadoğu’daki en kapalı toplantıların içeriğini bile çözebilecek kapasitedeyken, bu kadar büyük çaplı bir saldırının hazırlığını neden fark edemedi?

Bazı çevreler, Mossad’ın bu saldırıyı öngörememesini beklenmedik buluyor. Hatta, saldırının büyüklüğü ve isabet oranı göz önüne alındığında, bu duruma bilerek sessiz kalınıp kalınmadığı yönünde spekülasyonlar da gündeme geliyor.

Seçim Stratejisi mi, Gerçek Tehdit mi?

İsrail kamuoyunda, bu gelişmenin Başbakan Netanyahu’nun seçim sürecinde siyasi pozisyonunu güçlendirecek biçimde kullanılıp kullanılmadığı tartışılıyor. Siyasi tarih, benzer örneklerle dolu: Dış tehdidin yükseltildiği anlarda liderlerin iç kamuoyunda “birleştirici güç” olarak sahneye çıkması alışılmadık bir durum değil. Füze saldırılarının ortasında kameralar Netanyahu’nun sert duruşunu gösterirken, halkın güvenlik kaygıları da artıyor. Bu da iç siyasette önemli bir manevra alanı yaratıyor.

İsrail Savunma Bakanlığı saldırı sonrası yaptığı açıklamada “Çoğu füze etkisiz hale getirildi” dedi. Ancak uluslararası medyaya yansıyan görüntüler, Tel Aviv’de yıkılan binaları, alevler içinde kalan sokakları ve sığınaklara kaçan sivilleri gösterdi. Bu çelişki, bazı analistler tarafından kamuoyunun tepkisini kontrol altına alma çabası olarak yorumlanıyor. Güvenlik söylemiyle propaganda arasındaki çizgi Ortadoğu’da her zaman net değildir.

İran Ne Mesaj Verdi?

İran’ın füzeleri yalnızca altyapıyı değil, aynı zamanda İsrail’in uzun süredir sürdürdüğü mutlak güvenlik inancını sarstı. Bu saldırıyla birlikte İran, uluslararası kamuoyuna şu mesajı verdi: “İsrail’in teknolojisi, istihbaratı ve medya üstünlüğü beni susturmaya yetmez.

Ve bu mesaj, sembolik olduğu kadar stratejik bir kırılmaya da işaret ediyor. Ancak akıllarda bir başka soru daha var: İran bu füze teknolojisini nasıl bu denli ileri taşıdı? Kendi geliştirdi mi, yoksa dış destek mi aldı? Rusya ve Çin gibi ülkelerle olan askeri teknoloji ilişkileri bu denklemde nerede duruyor?

Gelelim en kritik noktaya: Bu yaşananlar gerçekten iki ülke arasındaki doğrudan bir savaş mı, yoksa daha büyük bir planın parçaları mı? Kimi yorumcular, bu gelişmeleri küresel dengelerin yeniden inşasına yönelik planlı bir sürecin parçası olarak görüyor. Amerika'nın pozisyonu hâlâ net değil. Rusya'nın sessizliği ve Çin’in dikkatli gözlemci rolü, bu olayın yalnızca iki ülke arasında olmadığını düşündürüyor.

İsrail’deki gelişmeler yalnızca güvenlik eksenli değil. Saldırılarla birlikte kamuoyunda oluşan korku atmosferi, siyasi aktörlere de yeni alanlar açıyor. Netanyahu’nun “Güvenliğin teminatı benim” söylemi, bu atmosferde daha çok karşılık bulabilir. Demokrasiyle gelinen bir noktada, savaşla kalıcılık arayışı etik tartışmaları da beraberinde getiriyor. Fakat ne yazık ki sonuç hep aynı: Kaybeden, halk oluyor. Sığınaklara kaçan çocuklar, panikle telefonlara sarılan anneler, karanlıkta dua eden yaşlılar ve tüm bu kaosun ortasında, masanın başında el ovuşturan başka aktörler de olabilir.

Perde Kapanmadı, Oyun Devam Ediyor

Ortadoğu’da taş düşse planlıdır. Füze düşüyorsa, onun ardında diplomatik pazarlıklar, stratejik öncelikler ve çok katmanlı hesaplar vardır. Bu yaşananlar bir savaş gibi görünse de, aslında bu büyük satranç oyununun yeni hamleleridir. Ve evet, piyonlar yine kaybediyor… Ama unutmayın: Bir gün o piyonlar da tahtayı devirebilir. Bu tablo, yalnızca askeri değil; aynı zamanda psikolojik ve siyasi bir mücadeledir. Her saldırı, aynı zamanda bir mesajdır. Oyun kurucular yer değiştiriyor olabilir; ama oyun henüz bitmedi. Her yeni hamle, yeni bir dengeyi doğuracaktır.