İran ve Rusya Hedef mi?
Ortadoğu’daki güç dengelerini derinden sarsabilecek stratejik hamleler, uluslararası sahnede yoğun tartışmalara yol açıyor. İddialara göre, İsrail’in istihbarat servisi Mossad, İran’ın nükleer programına yönelik bir dizi gizli operasyon yürütüyor olabilir. Bu operasyonların, bölgedeki gerginliği artırarak sadece İran'ı değil, İran'ın arkasındaki önemli bir güç olarak Rusya'yı da hedef aldığı düşünülüyor. Dünya kamuoyunda spekülasyonlar, Mossad’ın İran’ın nükleer hedeflerini sekteye uğratmaya çalıştığı yönünde. Bu iddialar, uluslararası ilişkilerde büyük yankı uyandırırken, bölgesel istikrarın kırılgan yapısına dair endişeleri de artırıyor. Ancak resmi makamlar tarafından doğrulanmayan bu tür operasyonlar, şimdilik yalnızca diplomatik çerçevede değerlendiriliyor. İsrail’in İran’ın nükleer faaliyetlerine karşı olası hamleleri, bölgesel güvenlik dengelerinde ciddi bir değişim yaratabilir ve bu durum, küresel boyutta tartışılmaya devam ediyor.
İran’ın Nükleer Programı
İran, uzun yıllardır nükleer programı üzerinde çalışıyor ve bu program, bölgedeki diğer güçler tarafından bir tehdit olarak algılanıyor. İran’ın nükleer kapasitesini geliştirme çabaları, dünya çapında çeşitli diplomatik girişimlere konu olmuştur. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından uygulanan ekonomik yaptırımlar, İran’ı bu programdan caydırmayı hedeflemiştir. Ancak bu yaptırımlar ve müzakereler, İran'ın nükleer teknolojiye olan ilgisini tamamen ortadan kaldırmamıştır.
Bu noktada Mossad’ın, İran’ın nükleer tesislerini sabote etmek ve İran’ın nükleer programını yavaşlatmak için çeşitli stratejilere başvurduğuna dair söylentiler uluslararası basında sıkça yer buluyor. Özellikle 2010 yılında İran’ın Natanz nükleer tesisinde meydana gelen Stuxnet siber saldırısı, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri’nin ortak operasyonu olarak lanse edilmişti. Bu saldırının etkileri, İran’ın uranyum zenginleştirme süreçlerini önemli ölçüde sekteye uğrattı. Ancak, İran bu saldırının yalnızca geçici bir engel olduğunu ve programlarına devam edeceklerini belirtti.
Bununla birlikte, İran’ın nükleer bilim insanlarına yönelik suikastlar da dikkat çekici bir şekilde gündeme geldi. İranlı bilim insanı Mohsen Fakhrizadeh’in 2020’de öldürülmesi, bu suikastların en son örneğiydi ve İran hükümeti, saldırıdan doğrudan İsrail’i sorumlu tuttu. Fakhrizadeh, İran’ın nükleer programında kritik bir rol oynayan isimlerden biriydi ve öldürülmesi, programın askeri boyutunun zarar görmesine neden oldu. Yine de, İsrail bu operasyonlarla ilişkisini resmi olarak kabul etmiş değil ve uluslararası alanda bu operasyonların arkasındaki aktörler üzerine spekülasyonlar devam ediyor.
Rusya: İran’a Stratejik Destek mi Veriyor?
İran’ın nükleer programına yönelik uluslararası tepkilerin en büyük destekçisi olan İsrail’in karşısında ise İran’a dolaylı destek sağlayan bir başka güç var: Rusya. Rusya, Ortadoğu’daki stratejik müttefiklerinden biri olan İran’a hem ekonomik hem de askeri destek sağlamaya devam ediyor. Moskova, özellikle nükleer teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılabileceği yönündeki tezini savunarak İran’a uluslararası yaptırımlar karşısında arka çıkmıştır.
Rusya’nın İran ile olan stratejik ortaklığı, Suriye iç savaşında daha da güçlenmiştir. İran, Suriye’deki Esad rejimine askeri destek sağlarken, Rusya da aynı rejimi hava desteğiyle ayakta tutmuştur. Bu ortaklık, iki ülke arasındaki işbirliğinin boyutlarını genişletmiş ve Rusya’nın İran’ın nükleer hedeflerini dolaylı olarak destekleme potansiyeli olduğu iddialarını doğurmuştur. Ancak, Rusya’nın bu işbirliğinde nükleer silahlanmayı doğrudan destekleyip desteklemediği hala belirsizdir.
İsrail açısından bakıldığında, İran’ın nükleer silah kapasitesine ulaşması, bölgesel güç dengelerini kökten değiştirebilecek bir durumdur. Bu sebeple, İran’ın nükleer programını yavaşlatmaya yönelik adımların Rusya’yı da dolaylı olarak hedef alabileceği tartışılmaktadır. İsrail, İran’a sağlanan teknik ve lojistik desteğin son bulmasını isterken, Rusya’nın bu konuda daha diplomatik ve dengeleyici bir politika izlediği görülmektedir.
Mossad’ın Operasyon Stratejisi: Sabotaj ve Suikastlar
Mossad, İsrail’in ulusal güvenliğini korumak ve İran’ın nükleer programını durdurmak için iddialara göre oldukça geniş çaplı bir strateji yürütmektedir. Bu strateji, suikastlar, siber saldırılar ve fiziksel sabotajlar gibi çeşitli yöntemleri içermektedir. Mossad’ın İran’a yönelik operasyonları, İsrail’in güvenlik kaygılarını yansıtırken aynı zamanda bölgedeki diğer aktörlerle olan diplomatik dengeleri de göz önünde bulunduran bir yapıya sahiptir.
Stuxnet saldırısı, bu tür operasyonların en bilinen örneklerinden biridir. Bu siber saldırı, İran’ın Natanz tesislerindeki santrifüjlerin işlevini bozarak, uranyum zenginleştirme sürecini duraklatmıştı. Ancak bu sadece bir başlangıçtı. İran’ın nükleer programına yönelik sabotajlar, fiziksel operasyonlarla devam etti ve bazı tesislerde patlamalar meydana geldi. Bu patlamaların arkasında Mossad’ın olduğu iddiaları ise bölgede gerilimi daha da artırdı.
Mossad’ın suikast stratejisi ise daha bireysel hedeflere yöneliktir. İran’ın nükleer programında görev alan bilim insanlarının suikasta uğraması, Mossad’ın İran’ın nükleer kapasitesini zayıflatmaya yönelik bir hamlesi olarak değerlendirilmektedir.
Bu suikastlar, İran’ın programını yöneten kilit isimlerin etkisiz hale getirilmesi amacı taşıyordu. Ancak bu operasyonlar İsrail tarafından hiçbir zaman resmi olarak kabul edilmedi.
İsrail hükümeti, nükleer programlar söz konusu olduğunda kendi güvenlik ihtiyaçlarını ön planda tutmaktadır. Bu sebeple, uluslararası hukukun sınırları içinde hareket ettiğini savunarak, olası tehditlere karşı her türlü önleyici müdahaleyi haklı gösterebilir. İsrail’in İran’a yönelik bu tür operasyonlarla kendi varlığını koruma altına aldığı sıkça dile getirilse de, operasyonların etkisi bölgesel gerginlikleri artırma potansiyeli taşımaktadır.
Mossad’ın gölgede yürüttüğü operasyonlar, sadece İran’ın nükleer hedeflerini değil, Rusya’yla kurduğu dengeyi de altüst edebilir. İsrail’in bu hamleleri, bölgedeki tüm güç dengelerini değiştirebilecek kadar kritik. Eğer bu stratejik oyun devam ederse, dünya, daha büyük bir çatışmanın patlak vermesiyle sarsılabilir. Şimdi soru şu: Bu patlamayı kim durduracak?