Açık konuşalım...
Bu ülkede uzun süredir yerleşmiş bir algı var.
Her seçim döneminde yeniden hatırlatılan, tekrar edilen bir iddia:
“CHP, Atatürk’ün partisidir.”
Evet, isim öyle. Tarihsel köken de öyle.
Peki ya ruh?
Ya duruş?
Ya temsil ettiği temel ilkeler?
Onlar hâlâ aynı mı?
Artık bu sorularla dürüstçe yüzleşmenin zamanı geldi.
Çünkü Atatürk’ün kurduğu o büyük yapının bugün aynı çizgide ilerleyip ilerlemediği ciddi şekilde tartışılıyor.
CHP’nin Atatürk’ün idealleriyle arasındaki mesafe, zamanla daha görünür hâle geldi.
CHP, Kendi Kurucusunun Mirasını Taşımakta Neden Zorlanıyor?
Gelin açık olalım:
Bugün partiyi yöneten kadroların Atatürkçülükle ilişkisi, çoğu zaman simgesel düzeyde kalıyor.
Bayramlarda yakaya takılan bir rozet, kürsüde dile gelen birkaç klasik söylem…
Ama o söylemlerin gündelik siyasete ne kadar yansıdığı, hepimizin malumu.
Oysa Atatürkçü olmak ilkesel bir duruşu gerektirir.
Cesareti, netliği ve halkla doğrudan ilişki kurabilmeyi şart koşar.
Fakat bugün CHP yönetimi, Atatürk’ün ilke ve değerlerinden çok, bu değerleri gölgelemeden yol almanın çabasına odaklanmış durumda.
Bir anlamda, siyasi denge hesabıyla yürüyen bir temkin siyaseti izleniyor.
Bu yaklaşım, Atatürk’ün sergilediği kararlı liderlik çizgisiyle tam olarak örtüşmüyor.
Taban ve Tavan Arasındaki Sessiz Uçurum
CHP’nin geniş seçmen tabanı, hâlâ Atatürk'e büyük bir sadakatle bağlı.
Laikliği, halkçılığı, çağdaşlaşmayı bir hayat felsefesi olarak benimsiyor.
Ancak parti yönetimi, bu değerleri açık ve net bir biçimde savunmak yerine, çoğu zaman geri planda bırakmayı tercih ediyor.
Gün geliyor bazı meselelerde netlik gösterilmiyor, gün geliyor toplumu germemek adına sessizlik tercih ediliyor.
Bu da partinin kendi ilkeleriyle olan bağını zaman zaman zayıflatıyor.
İdeolojik netlik yerini, “herkese biraz hitap etme” arayışına bırakınca;
toplumun kafasında da şu soru oluşuyor:
“CHP neyi savunuyor?”
Atatürk, Bu CHP’yi Görse Ne Hissederdi?
Şöyle bir düşünün…
Atatürk bugün yaşasaydı, bu partinin yürüdüğü yolu görüp ne söylerdi?
Atatürk, liyakati esas alan, halkın sorunlarına doğrudan temas eden, bilimi rehber kabul eden bir anlayışın temsilcisiydi.
Bugün ise bu anlayış, yer yer kampanya stratejilerine, danışman aklına ve siyasi denge hesaplarına teslim olmuş görünüyor.
Atatürk, bir ömrü bağımsızlık mücadelesine adamıştı.
Partisi ise bugün kendi duruşunu bağımsız biçimde ortaya koymakta zaman zaman tereddüt yaşıyor.
Atatürkçülük Sadece Bir Hatıra Değil, Bir Yol Haritasıdır
Elbette CHP’nin her il binasında Atatürk’ün fotoğrafları var.
Ancak o fotoğraflar yalnızca birer sembol değil; bir sorumluluk hatırlatıcısı olmalı.
Atatürkçülük;
– Eğitimi bilime dayandırmak,
– Ekonomide bağımsızlık hedefi koymak,
– Laikliği ödünsüz şekilde savunmak,
– Halkın refahı için somut çözümler üretmektir.
Bugün bu değerler, partinin siyasi gündeminde yeterince güçlü bir şekilde yer alıyor mu?
Yoksa sadece belirli gün ve haftalarda tekrar edilen birer gelenek mi oldu?
Mirası Yaşatmak Cesaret İster
Şunu artık açıkça söylemek lazım...
Bir partinin adının Atatürk’le anılması yetmez.
Önemli olan o adı taşımak değil, o adın yüklediği sorumluluğu taşımaktır.
Atatürk, bu ülkeyi kurarken yalnızdı.
Desteksizdi.
Ama ilkelerinden vazgeçmedi.
Çünkü onun inandığı şey, günü kurtarmak değil, geleceği kurmaktı.
Bugün CHP, o mirası taşıdığını söylüyor.
Peki, gerçekten taşıyor mu?
Eğer gerçekten Atatürk’ün partisi olunacaksa, bunun yolu bellidir:
Cesur olmak.
Net olmak.
Ve halkın yanında durmaktan asla vazgeçmemek.