Tarih bazen karanlık bir ayna gibi… İnsanlığın ne kadar acımasız olabileceğini yüzümüze vuruyor. Saydnaya Hapishanesi de bu karanlık aynanın en net yansımalarından biri. Adı bile insanda bir ürperti yaratıyor, değil mi? Ama ne yazık ki, bu hapishane sadece bir isimden ibaret değil. Esad rejiminin kontrol mekanizmalarının en acımasız örneklerinden biri olan bu yer, insan haklarının hiçe sayıldığı ve yaşamın değerini yitirdiği bir cehennemi andırıyor. Burada ölüm sıradan bir olay, çığlıklar ise hiç dinmeyen bir yankı gibi. İnsan hakları tamamen yok sayılmış, umut ise çoktan kapı dışarı edilmişti.
Saydnaya Hapishanesi, Suriye’nin başkenti Şam’ın kuzeyinde yer alan, yüksek güvenlikli bir cezaevi olarak bilinir. Ancak burası, sıradan bir hapishane olmaktan çok uzaktı. Saydnaya, yalnızca mahkumları barındırmakla kalmıyor, aynı zamanda sistematik işkence ve infazların merkez üssü olarak faaliyet gösteriyordu. 2011 yılında Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, Esad rejimine karşı çıkan herkes için korkunun ve acının adresi haline gelmişti. Buraya getirilenler, sadece özgürlüklerini değil, insanlık onurlarını da kaybetmeye mahkum bırakılmıştı.
Saydnaya’da mahkumlar, her an ölüm tehdidiyle karşı karşıya bırakılmıştı. Burada insanlar yalnızca fiziksel işkencelere değil, aynı zamanda ruhsal olarak da yok edilmeye çalışıldı. Hücrelere kapatılan mahkumlar, insanca yaşam koşullarından tamamen yoksundu. Yetersiz ve sağlıksız yemekler, neredeyse hiç bulunmayan su, onları hayatta kalma mücadelesine mahkum ediyordu. Mahkumlar, günlerce hatta haftalarca karanlık hücrelerde tutuluyor ve sürekli işkenceye maruz kalıyordu.
Saydnaya'dan Kurtulanların Anlatımları
Hapishaneden kurtulmayı başaranlar, yaşadıkları derin travmalar nedeniyle uzun süre sessiz kaldılar. Ancak konuşmayı başaranlar, Saydnaya’da yaşananların dehşet verici detaylarını dünyaya anlattılar. Bir kadın mahkum, oradaki hayatı şu sözlerle dile getiriyor:
Her sabah kimlerin çağrılacağını merak ederek uyanırdık. Eğer adın çağrıldıysa ya işkenceye ya da ölüme gideceğini bilirdin. Gidenlerin çoğu geri dönmezdi. Geri dönenler ise tanınmayacak halde olurdu.
Bir kurtulan ise yaşadığı travmayı şu ifadelerle anlatıyor: “Her gece rüyamda o hücredeyim. Duvarlar daralıyor, nefes alamıyorum. O çığlıkları tekrar tekrar duyuyorum. Kurtulmak mümkün değil. Gözlerimi kapattığımda her şey yeniden başlıyor. Bir ölü gibi yaşıyorum.
Bir diğer mahkum ise, yaşadığı en acımasız sahnelerden birini paylaşıyor: “Bir gün, sabah saatlerinde bir grup insanı koridorda sıraya dizdiler. Bir kadın vardı aralarında, genç ve korkmuştu. Onun çığlıklarını dinletmek için bizi hücrelerimizden çıkarıp duvara yasladılar. Kadın, adeta işkencenin simgesi olmuştu. Gözlerimin önünde dövüldü ve sonunda yerde hareketsiz kaldı. O gün hiçbirimiz konuşmadık. O sessizlik, oradaki herkesin ruhunda bir mezar gibi kaldı.
Saydnaya’nın bir hapishane olmaktan öte, bedenleri ve ruhları esir alan bir korku merkezi olduğunu gözler önüne seriyor. Her bir anlatım, insanlık tarihinde unutulmayacak bir kara leke olarak yerini alıyor.
Dehşetin Mekanizması: Pres Makinesi
Saydnaya Hapishanesi’nde uygulanan en korkunç infaz yöntemlerinden biri, mahkumların pres makinesinde ezilerek öldürülmesiydi. Bu yöntem, insanlık onurunu hiçe sayan, vahşetin ve dehşetın zirvesini temsil eden bir uygulamayı gözler önüne seriyordu. Mahkumlar, genellikle diğer mahkumların gözleri önünde bu makineye yerleştiriliyor ve canlı canlı eziliyordu. Amaç sadece bedeni yok etmek değil, mahkumların ruhlarında silinmez bir korku bırakmaktı.
Bir tanık, bu insanlık dışı sahneleri şu sözlerle anlatıyor: “Herkesi sıraya dizdiler. Pres makinesine genç bir çocuğu yerleştirdiler, Onun çığlıkları hepimizi susturdu. Ezilirken çıkan sesleri unutamıyorum. O an, sanki insanlık orada tamamen yok oluyordu.
Bir başka mahkum ise şu ifadeleri kullandı: “O makine bizim için bir ölüm meleğiydi. Adın çağrıldıysa, geri dönüş olmadığını bilirdin. Herkes ne olacağını bilerek gidiyordu, ama kimse bir kelime bile etmiyordu. Sessizlik, ölüm kadar ağırdı.
Unutulmaması Gereken Bir Utanç Vesikası
Saydnaya Hapishanesi’nde yaşananlar, insanlık tarihinin silinmesi imkansız bir utanç belgesi olarak hafızalara kazınmalıdır. Hayatta kalanların fısıldadığı her kelime, sadece geçmişin trajik bir yankısı değil; aynı zamanda gelecekte benzer zulümlerin önlenmesi için güçlü bir hatırlatmadır.
Saydnaya, bir hapishaneden çok daha fazlasıdır; insanlığın vicdanında açılan derin bir yara ve “Bir daha asla” diyerek yükselen bir adalet çağrısıdır.
Unutmak, bu vahşeti yeniden yaşanabilir kılmaktır. Hatırlamak ise insanlık onuruna sahip çıkmanın ve adaleti yaşatmanın tek yoludur.