Tarihte zalim hükümdarların hikâyeleri hep benzer bir sonla biter. Güç tutkusu, kibir, ve halkın iradesine sırt çevirme, sadece yıkımı getirir. Nemrut, kendisini tanrı ilan eden bir hükümdardı. Gücün zirvesinde, halkının üzerinde mutlak bir hâkimiyet kurmaya çalıştı. Ancak tarih, Nemrut gibi hükümdarların düşüşünü kaçınılmaz kılar. Zira hiçbir güç, halkın adalet ve özgürlük arzusunun önünde sonsuza kadar duramaz. Bugün bazı liderlerin davranışları, tarih kitaplarındaki zalim hükümdarlarla ne kadar da benzer!

"Tarih, gücün en büyük öğretmenidir." Bu söz, 18. yüzyıldan kalma bir prensip olarak hatırlanır. Ancak bugünün bazı liderleri, tarihin verdiği dersleri unutmuş gibi görünüyor. Tıpkı Nemrut gibi, bazıları gücü halktan aldığını unutup, kendilerini dokunulmaz sanarak hareket ediyor. Demokrasi kılıfıyla örtülen bu kibir, aslında Nemrut’un tanrılık iddiasından çok da uzak değil. Halkın iradesini kontrol altında tutmaya çalışan her lider, halkın en basit tepkisinin bile tahtını sarsabileceğini unutuyor.

John Dalberg-Acton’ın dediği gibi, "Güç bozar, mutlak güç mutlak bozmayı getirir." Nemrut'un kendi gücüne olan kör inancı, onu sadece zalim değil, aynı zamanda yıkıma açık bir lider haline getirmişti. Bugün de, modern dünyada iktidarını sınırsız ve sorgulanamaz sananların da aynı tehlikeyle karşı karşıya olduğu açık. Ne kadar güçlü görünürlerse görünsünler, halkın en küçük talepleri bile bu liderlerin düzenlerini alt üst edebilir. Nemrut'un bir sineğin beynine girmesiyle gelen sonu, bugünün siyasi liderlerine, ne kadar güçlü zannederseniz zannedin, zayıf bir noktanız her zaman olacaktır diye seslenir.

Modern dünyada baskıcı rejimlerin, sosyal medya ve iletişim teknolojilerinin gelişimiyle daha ince yöntemler kullandığı doğrudur. Propaganda, sansür ve medya manipülasyonu, günümüzün diktatörlerinin en çok başvurduğu yöntemler arasında yer alıyor. Ancak bu liderler de, tıpkı Nemrut gibi, halkın gözünden düştüğünde gerçek bir güce sahip olmadıklarını anlayacaklar.

"Her tiran, sonunu kendi elleriyle hazırlar." Bu tarihsel gerçek, günümüz liderleri için de geçerli. Bugünün Nemrutları, güçlü bir demokrasi kalkanının arkasında durduklarını sanarak hareket ediyor olabilirler, ancak bu kalkan bir gün kırılabilir. Nemrut gibi, onlar da en küçük bir halk hareketinin karşısında savunmasız kalabilirler. Kendi adaletlerini yaratan liderlerin sonu, halkın gerçek adalet talebiyle gelir.

Bu bağlamda, Nemrut’un düşüşü, modern diktatörlere bir uyarıdır. Tarihin en büyük derslerinden biri, "Güç, adaleti ezemez" ilkesidir. Bir lider ne kadar güçlü olursa olsun, halkın hakikat ve özgürlük arzusunu asla yenemez. Halk, eninde sonunda Nemrut gibi diktatörlerin kibrini, sessiz ama kararlı bir şekilde alt eder.

Diktatörlerin Unuttuğu Gerçek !

Nemrut gibi hükümdarların en büyük yanılgısı, halkın gücünü küçümsemeleridir. Zamanla kendilerini eleştirilemez ve dokunulmaz sanan liderler, halkın sessiz bir şekilde örgütlenebileceğini ya da bir şekilde sesini duyuracağını göz ardı ederler. Bugün, baskıcı liderlerin en büyük düşmanı artık eski dönemlerin savaşçıları değil, özgürlük arayışıyla büyüyen kitlelerdir. Modern zamanlarda, toplumun en temel hak talepleri bile otoriter yönetimlerin zayıf noktalarını ortaya çıkarmaya yetiyor.

Niccolò Machiavelli’nin dediği gibi, "Bir hükümdar, halkının sevgisini kaybederse, tahtı tehlikededir." Bugün dünya sahnesindeki birçok lider, Nemrut’un düştüğü bu hataya benzer adımlar atıyor. Halkın sevgisini ve güvenini kazanmaktan çok, korkuyla yönetmeye çalışıyorlar. Ancak tarihin bize defalarca öğrettiği bir şey varsa, o da korkuya dayalı iktidarların sonsuza kadar süremeyeceğidir. Nemrut gibi, bugünün diktatörleri de güçlerini kaybettiklerinde yalnızlaşırlar. Halkın desteği olmadan, en güçlü ordular bile tahtı koruyamaz.

George Orwell’in distopik romanında belirttiği gibi, "Diktatörlük, bir yöntem değil, bir amaç haline gelmiştir." Bugünün dünyasında iktidarı elinde tutmaya çalışan bazı liderler için de bu durum geçerli. Yönetimi, halkın iradesine hizmet etmek yerine, kişisel bir çıkar elde etme aracı olarak görenler, sadece kendi düşüşlerine zemin hazırlarlar. Nemrut’un tanrılık iddiası, ne kadar gerçek dışıysa, bugünün bazı liderlerinin kendilerini halkın üzerinde görmesi de o kadar irrasyonel. Ancak bu irrasyonellik, gücün sarhoşluğunda kaybolan liderlerin göz ardı ettiği en büyük tehlikedir.

Nemrut’un sonunda gördüğü şey, ne kadar zalim olursa olsun, bir hükümdarın halktan izole olduğunda ne kadar güçsüz kalabileceğiydi. Bugünün modern Nemrutları, teknolojiyi ve medyayı kontrol etmeye çalışarak kendi gerçekliklerini yaratma gayretindeler. Ancak bu sanal gerçeklik, halkın adalet talebi karşısında yetersiz kalıyor. Ne kadar güçlü medya araçları kullanılırsa kullanılsın, gerçeğin er ya da geç ortaya çıkma gibi bir huyu vardır.

Winston Churchill’in şu sözü de tam da bugünün Nemrutlarına bir mesaj niteliğinde: "Bir yalan, dünyayı dolaşmadan önce, gerçeğin ayakkabılarını giymesi zaman alır." Bugün birçok liderin kendi halkına anlattığı hikâyeler, tıpkı Nemrut’un tanrılık iddiası gibi büyük yalanlar üzerine kurulu. Ancak bu yalanlar, halkın adalet ve hakikat arayışına uzun süre direnemez. Gerçek, her zaman eninde sonunda ortaya çıkar. Ve gerçeğin gücü, en baskıcı rejimleri bile yıkabilecek kadar büyüktür.

Nemrut'un hayatı ve düşüşü, bugünün liderlerine açık bir uyarıdır: Kendi halkınızı kandırarak, baskı altında tutarak gücünüzü sürdüremezsiniz. Zira halkın iradesi, en büyük kaleleri bile yıkabilecek bir güce sahiptir. Nemrut’un en güçlü olduğu anda bile bir sinekle alt edilmesi, ne kadar kibirli olursanız olun, en küçük bir zayıflığın bile sizi yıkabileceğini hatırlatıyor.

Bugün de, halkın taleplerine kulak asmayan liderler, tıpkı Nemrut gibi, kendi sonlarını hazırlamaktadırlar. Tarih, sadece güç sahiplerini değil, aynı zamanda bu gücün nasıl kullanıldığını da yargılar. Ve unutulmamalıdır ki, gücün kötüye kullanımı, halkın adalet duygusunu harekete geçirdiği an sona erer.

Zaman, her zalim liderin unuttuğu bir şeydir. Nemrut’un kibirle kurduğu taht nasıl yıkıldıysa, bugünün iktidar sahiplerinin de zamanın acımasız adaletinden kaçamayacağını unutmamak gerekir. Sessizlikle ve sabırla bekleyen halk, tarihin en keskin eleştirmeni olmuştur. Unutulmasın ki, hiçbir iktidar ebedi değildir; en güçlü görünenin bile bir gün bir sinekle baş edemediği bir an gelir.