RADYASYONUN SAĞLIK İÇİN KULLANILMASI GÜVENLİ MİDİR?

Radyasyon,  atomun değiştikçe yayılması, radyoaktivite ise atom yayılırken açığa çıkan enerjidir. Nükleer tıp uzman hekimleri olarak tıbbi amaçlara yönelik üretilen radyoaktif maddeleri tıpkı ilaçlar gibi etkinlik ve zararlarını gözeterek kullanıyoruz.

İstanbul Florence Nightingale Hastanesi,  Nükleer Tıp Bölümünden Uzm. Dr. Ebru Özgönenel Radyasyonun sağlık için kullanılması güvenli midir sorusunun cevaplarını iletiyor;

Uzun yıllardan beri  radyasyonun belirli koşullarda, nükleer tıp, radyoloji, radyasyon onkolojisi gibi branşlarda tanı ve tedavide kullanımı  tıp otoritelerince onaylanmıştır. Bilgi, sorumluluk ve deneyimle doğru dozlar, kullanım şekilleri ve koruyucu önlemlerle  kullanıldığında yarar sağlanıyor. Hamilelik dönemi gibi kullanılmadığı veya başka kısıtlı kullanıldığı durumlar var. Hastalara olası yan etki bilgilendirmesi ve takibi yapılıyor.  

Radyasyon hastalıkların tanısında nerelerde ve ne şekilde kullanılıyor?

Radyolojide X-ışını grafileri (röntgen), bilgisayarlı tomografi, kemik yoğunluğu ölçümü, anjiografi ve skopide, nükleer tıpta ise sintigrafi, SPECT ve PET 'de radyasyon kullanılıyor. Sintigrafi ve SPECT'de teknesyum, PET'de radyoaktif glukoz, galyum gibi maddeler, farklı hedef seçici kimyasal  ilaçlarla birleştirierek   vücuttaki tümör, metastaz gibi hastalık veya pekçok organa  biyokimyasal süreçlere uygun fizyolojik bağlanmalar sağlanır ve koldan damar yolu aracılığıyla rahatça birkaç dakika içinde verilerek ve kamera altına alınarak   hedefe yönelik  görüntüleme yapılır.  Örneğin kardiyolojik SPECT ile iskemi-infarkt, tüm vücut kemik sintigrafisi ile vücut genelinde  kemik metastazı, PET -CT ve PET-MR ile kanser tanısı, evreleme, biyopsi odağı tayini, tedavi yanıtı ve nüks takibi yapılıyor. Yeri gelmişken ultrason ve MR'da radyoaktivite yok. Her yöntemin ışık tutabildiği ihtiyaçlar ve sınırlamalar dahilinde kullanım tercihleri oluşuyor.  

Radyasyonun tedavide kullanımı neye dayanıyor?

Sağlığa engel olan tümör, metastaz, hipertiroidi gibi istenmeyen doku ve fonksiyonun ortadan kaldırılması için radyasyonun tanıdakine göre yüksek dozlarının tahrip edici özelliğinden yararlanılıyor. Nükleer tıpta tanısal kullanılana eş ya da benzer nitelikteki radyoaktif madde ve hedef seçici kimyasal ilaç, görüntülemede tümör ve metastaza yerleşiyorsa tedavide de yerleşeceğinden ön bildirimle yine hedefe yönelik  ve yeterli en az dozla, dolayısıyla en az  yan etkiyle koldan damar yolu aracılığıyla veya tümörü besleyen damara anjiyo ile uygulama yapılabiliyor. Örneğin tiroid kanseri ve hipertiroidide farklı dozlarda, atom tedavisi olarak bilinen radyoakif iyot, cerrahi ve kemoterapinin uygun olmadığı prostat, nöroendokrin, karaciğer kanserleri ve metastazları olan hastalarda tek başına ya da cerrahi öncesi kitleyi küçültüp operasyona uygunluk sağlamak amacıyla kullanılıyor.

Nükleer tıbba nasıl ulaşılıyor ve  içinde bulunduğumuz Corona virüs salgını nedeniyle ek bir çekincemiz olmalı mı ?

Nükleer tıbba kişi, işbirliği içinde olduğumuz dahiliye, onkoloji, cerrahi, üroloji, kardiyoloji, patoloji ve radyoloji doktorları aracılığıyla ulaşıyor. Salgın nedeniyle acil tanı ve tedavi gereken kanser, kalp, akciğer hastalıklarında beklemek zararlı olabilir. Riski en aza indirmek için,  dezenfeksiyon, koruyucu ekipman ayrıca hasta ve sağlık personeline yönelik güncel bilgilendirmelerin devamlı   uygulanması şartıyla güvende olabiliriz. 

Her fıtık tedavisinde, ameliyat gerekmez

Fıtık tedavisinde, 7 maddede kimler ameliyat olabilir, kimler fizik tedavi ile iyileşebilir 

Toplumun çoğunluğu hayatlarının belirli dönemlerinde, bel, sırt yada boyun ağrılarından şikayet ederler. Bu ağrılar, çoğu zaman mekanik yani kas yada bağlardaki sorunlara bağlı olsalar da, pek çoğu da eklem dejenerasyonu yada disk hernisi yani fıtık kaynaklıdır. 

Fıtık tedavisi hakkında bilgiler veren Therapy Sport Center Fizik Tedavi Merkezi’nden Uzman Fizyoterapist Altan Yalım, şunları söyledi: 

“Pek çoğumuzun bildiği gibi ‘Fıtık’, eklem arasındaki disklerin kılıflarını yırtarak ya o seviyedeki sinir köklerine yada omuriliğe baskı oluşturma halidir. Bu vakaların %3’nde ameliyata gerek duyulurken, kalan %97 ilaç tedavisi yada daha ileri durumlarda fizik tedavi ile iyileşirler. Bilindiği gibi fıtık sorunu hastalarda ciddi kısıtlamalar ve iş gücü kayıplarına sebep olur, ancak amaca uygun planlanan fizik tedavi ve egzersiz programlarıyla uzun süreli rahatlama sağlanabilir. Ciddi şikayetlerde geç kalmak ise bazen geri dönüşümsüz hasarlara da sebep olabilir ve o yüzden özellikle güç kaybı belirtilerinde hemen doktora gidilmelidir.” dedi. 

Uzman Fizyoterapist Altan Yalım, fıtık tedavisinde, hangi durumların ameliyatlık olabileceği veya ameliyatlık olmayacağına ilişkin şunları kaydetti: 

1-Sadece ağrı, ameliyat için yeterli bulgu değildir, eğer uyuşma varsa mutlaka ileri tetkik yapılmalıdır.

2-Hareket kısıtlılıkları fıtık düşündürse de, çoğu zaman kas veya bağ sorunlarını işaret eder.

3-Sadece ellerde yada ayaklarda olan uyuşmalar da, fıtık bulgusu olsalar da, bazı sinir sıkışmalarıyla karıştırılabilir. 

4-Eller ve ayaklarda üşüme şikayetleri, fıtık bulguları arasında yer almaz.

5-Kas kuvvet kaybı, ameliyat için en belirgin semptomdur, el parmaklarında yada ayak bileği kaslarında oluşan bir kayıpta mutlaka doktora başvurulmalıdır.

6-Yürümede denge sorunları yada elde tutulan objelerin düşmesi, ileri tetkik için olan belirtilerdendir.

7-Bazen ağrılar, bel yada boyunda değil, ama ilgili sinirin uyardığı bacak yada kolda da ortaya çıkabilir, bu durumlarda mutlaka tetkik edilmelidir. 

Kalbini seven beyaz çikolatadan uzak dursun

Kalp krizlerine genellikle koroner kalp hastalığı neden olur. Koroner arterleri tıkayan madde, kolesterol birikintileridir. Kolesterol, normal bedensel işlev için hayati öneme sahiptir ancak çok fazla olması da zararlıdır. Sağlıksız bir yemek, karaciğerde yapılan ve parçalanan yüksek kolesterole yol açabilir. “Çok fazla doymuş yağ içeren yiyecekler yemek, karaciğerin kolesterolü kullanma şeklini değiştirir. Diyetinizde bunları azaltmaya çalışmalısınız” diyen Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Barış Çaynak, kalp krizi riskini azaltmak için uzak durulması gereken yiyecekleri şöyle sıraladı:

•             Beyaz çikolata, şekerleme, kek, puding ve bisküvi

•             Hamur işleri, börek, poğaça

•             Sosis, hamburger, pastırma ve kebap gibi yağlı etler

•             Margarin, palm yağı

•             Hindistan cevizi, Hindistan cevizi kreması, hurma yağı

•             Krema, süt, yoğurt, krem peynir gibi tam yağlı süt ürünleri

DOYMAMIŞ YAĞ İÇEREN YİYECEKLER TÜKETİN

“Birçok gıdanın üzerinde doymuş ve doymamış yağların bir listesi vardır. Doymuş yağ oranı yüksek yiyecekleri kesmeye, daha fazla doymamış yağ içeren yiyeceklerle değiştirmeye çalışın” diyen Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Barış Çaynak, “Enerjimizin üçte biri, bir kadın için günde yaklaşık 70 g. ve bir erkek için günde 90 g. yağdan gelmelidir. Ancak doymuş yağların bunun üçte birinden fazlasını içermemesi önerilir (kadınlar için 20 g. ve erkekler için 30 g.)” diyor.  

YÜZ GENÇLEŞTİRMEDE GENÇLİK AŞILARISağlık 4

Yüz gençleştirme işlemlerinden birisi olan gençlik aşısı ile ilgili Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op.Dr. Eser Aydoğdu’dan bilgi aldık.

Gümümüzde oldukça popüler uygulamalardan birisi olan gençlik aşılarının; her yaşa her cilde göre kullanılan ürün ve seans sayısı değişmektedir. Bazı ürünlerde hyalüronik asit yoğunken, bazı ürünlerde kollajen içeriği, somon veya DNA içeriği ön planda olabiliyor. Yine bazı gençlik aşılarında poly lactic asid ön planda iken, bazı ürünlerde ise büyüme faktörleri ve peptidler yeralmaktadır. Bu ürünlerden hangisini kullanacağımıza, hastanın beklentisi, hastanın yaşı, sorunlu olan bölge sayısı, cilt yapısı gibi birçok faktör etki etmektedir.

Gençlik aşısı, zamanın etkisiyle kişilerin cildinde oluşan deformasyonların, sarkmaların ve kırışıklıkların giderilmesinde uygulanan medikal – kozmetik bir tedavidir. Cildin zamanın etkisiyle yitirdiği kolajenin de yapı taşı olması itibariyle, cilde enjeksiyon yoluyla verildiğinde cildin nemli ve parlak kalmasını sağlamakta, diğer taraftan kolajen üretimini tetikleyerek cildin sağlıklı ve sıkı kalmasına etki etmektedir. Tedavi, ciltte meydana getirdiği “yenilenme” ve dokularda yarattığı “geri dönüşüm” sebebiyle “gençlik aşısı” olarak anılmaktadır. Bazı uygulamalar ciltte gençleştirme sağlarken bazı uygulamalar da yaşlanmayı yavaşlatıcı etkiler sağlar. Hem erkekler hem de kadınlar tarafından oldukça sıklıkla tercih edilen uygulamalardandır. Genellikle doğal görüntüyü seven, cerrahi ameliyatı erteleyen veya henüz ameliyat için erken olan, cildinin yaşlanmasını yavaşlatmak isteyen, iğneli işlemlerle gençleşmeyi tercih eden kişiler tarafından tercih edilmektedir.

20′li yaşlardan sonra Hyaluronik asit azalmaya başlar, 35 yaşından sonra bu azalma hızlanır. Kollajen üretimi azalır. Hyaluronik asitin azalması, ciltte volüm ve hidrasyon desteği gerektirir.

Belirli bir yaştan sonra, kollajenin ve hyaluronik asitin azalmasıyla, yüzde volum kaybı ve aşağıya doğru sarkma başlar. Bu bölgelerdeki hacim kaybı, yüzün aşağıya doğru sarkmasına sebep olur ve yüz yorgun görünür.  Gençlik aşısı gibi uygulamalar cildi nemlendirerek sıkılaştırır ve lifting etkisi sağlar. Cildin içine bol su çekerek, cilt hacmini arttırır, yüzü yukarıya doğru yapılandırır. Cildin görüntüsü ışıl ışıl olur, ince kırışıklıklar düzelir. Bir seansta uygulanan işlemler olduğu gibi 4-5 seansta da yapılan işlemler de mevcuttur. 

OBEZİTELİ BİREYLERE "SENİN İYİLİĞİN İÇİN" DEMEYİN

Türkiye'de obezitede damgalama ve ayrımcılık konularını ilk kez detaylı şekilde ele alan “Rolüm Ağır” kitabından yola çıkarak hazırlanan ve Türkiye Obezite Araştırma Derneği (TOAD) bünyesinde gerçekleştirilen "Rolüm Ağır, Peki Senin Rolün Ne?" farkındalık projesi kapsamında Prof. Dr. Deniz Sezgin önemli açıklamalarda bulundu.

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Reklamcılık ve Tanıtım Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Deniz Sezgin, obeziteyle mücadele eden bireylerin, hastalıklarının yanı sıra hayatın pek çok alanında karşılaştıkları damgalayıcı pratiklerle de farklı bir mücadele sürdürmek zorunda kaldıklarını belirtti. 

Prof. Dr. Deniz Sezgin, "Obezitede damgalama ve ayrımcılık konusunu ele aldığımız ve Rolüm Ağır kitabıyla kamuoyuyla sonuçlarını paylaştığımız araştırmamızda, obeziteli bireylerin yaşamın hemen her alanında ayrımcı ve damgalayıcı tavır ve davranışlara maruz kaldıklarını gördük. Yaptığımız görüşmelerde katılımcılar, aile bireylerinden arkadaş çevrelerine, okul hayatından iş hayatına kadar kendilerini rahatsız eden davranışlarla karşılaştıklarını ifade ettiler. Kimi zaman karşılarındaki kişinin de bu davranışı ya da tavrı farkında olmadan sergilediğini söyleyen katılımcılar, sağlık hizmeti alırken dahi ötekileştirildiklerini belirttiler. Hatta sağlık çalışanları tarafından sergilenen bu tavrın, kendilerini sağlık hizmeti almaktan vazgeçirdiğini gözyaşlarıyla anlatan katılımcılarımız da oldu. Çalışma sonunda obeziteli bireylerin yaşadıkları sıkıntılar sebebiyle toplum içinde kendilerini rahat hissetmediklerini, istedikleri gibi hareket edemediklerini ve kendilerini ifade etme fırsatı bulamadıklarını gördük.” açıklamasında bulundu.