Size de ağır geliyordur dünya bazı zamanlar. Hani insanlık bitmiş diye düşünürsünüz ya hani, öyle bir şey.

Vicdan yoksunlarıyla aynı havayı solumak bile çok ağır geliyor. Benim dünyam böyle olamaz diyor insan ama elden de bir şey gelmediğini görünce de kabullenmek zorunda kalıyorsunuz.

Bu kadar kötülük fazla değil mi bize, diyoruz. Ya da masumlara uğramasa kötülükler diyoruz ama ilk bir masumdan başlanıyor karartılmaya, soldurmaya.

Kötülükler kol geziyor olsa da muaf olsaydı keşke çocuklar, hayvanlar ve doğa… aksilik o ya önce zayıf olana uğruyor, yok ediyor karanlık. İlk yuttuğu en savunmasız olanlar oluyor.

Dünyanın düzeni bu diyemiyor insan, bir yerlerde bir can yandıysa. Can yakana bunun hesabı sorulur mu nerde sorulur bilinmez ama yitip gideni hiçbir şey koyamaz yerine.

İyilik varken kötülüğü tercih edenlerde de bir sorun aranmalı. Genlerinde mi var, hastalık mı ya da aklımıza gelmeyen nice problemlerden biri mi araştırmak lazım. Dünyanın başına nasıl bela oldukların da ayrıca sorgulama konusu.

Dünyaya uğrayan bütün belalar insan kaynaklı gibi duruyor. Vicdanı eksiltilmiş insan görünümlülerdir olsa olsa çünkü akıl almıyor can yakarken hiç mi içi sızlamaz birinin…

Katlanılması o kadar güç bir dünyadayız ki… gel de anlat mazlumlara bunu. Dünya bu kadar diyoruz ama havsalamız almıyor yine de. Bünyemize ağır geliyor, duyduklarımız ve gördüklerimiz.

Bir yerlerde güzel şeyler de oluyordur ama demek ki bölgesine göre değişiyor güzellik ve çirkinlik de.

Bu kadar bayağılık ve çirkinlikle nasıl yaşadığımızı sorgulamaya geçiyoruz ama kimsenin verebilecek bir cevabı olmuyor.

Düşün düşün bir cevap bulamıyoruz sorulara da olanlara da…

Bir yerden sonra fazla geliyor yükümüz ve acımız. Katlanma sınırımızı aşıyor. Bir yerlerden çare aramaya ve günlük telaşlarımıza dönme arayışı içerisinde oluyoruz.

Peki ya siz “Dünyaya nasıl katlanıyorsunuz?”. Varsa bir formülü bize de iletin lütfen.