Gerçek olup olmadığı konusunda tartışmalar süren Truva Savaşı'nın arka planında mitolojik bir aşk hikayesi vardı; Homeros’un İlayda adlı eserinde bahsi geçen, Çanakkale Boğazı yakınlarındaki antik Truva kenti uğruna Yunanlılar’la Anadolulular arasındaki savaşı, herkes ¨Truva Atı¨ nedeniyle hatırlar. Savaşın sebebi gerçekte stratejik öneme sahip bir kentin ele geçirilmesi ve hazinelerin yağmalanması olsa da Homeros adlı tarihçi ozan, bu çarpışmayı mitolojik bir aşk hikâyesine, aşk hikâyesini de tanrıçalar arasında yapılan güzellik yarışmasına bağlar.
Anlatılır ki deniz tanrıçalarından ¨Thetis¨ ile ¨Peleus¨ için görkemli bir düğün şöleni hazırlanır. Herkes oradadır. Eğlence başlar. Ancak şölene davet edilmemesine sinirlenen Nifak Tanrısı Eris, salona bir altın elma atarak ¨en güzeliniz kimse bu elma onun olsun! ¨ der ve çeker gider. Birçok tanrıça bu oyunu anlar ve elmaya sahip olma girişiminde bulunmaz. Ancak Afrodit, Athena ve Hera, elmadan yani ¨en güzel¨ olma iddiasından vazgeçmezler ve ilk güzellik yarışmasına karar verilir. Hakem olarak da Kaz Dağı’nda çobanlık yapan Aleksandros, namı diğer Paris belirlenir. Paris günlerce düşünür, taşınır, karar veremez, çünkü üç tanrıça da birbirinden güzeldir. Sonunda kendisine rüşvet teklifleri gelir. Hera zenginlik ve krallık; Athena cesaret, yenilmezlik, bilgelik ve sanat yeteneğini, Afrodit ise dünyanın en güzel kadını diye nitelenen Helena’nın aşkını vermeyi vaad eder. Paris, altın elmayı Afrodit 'e verip onu en güzel tanrıça ilan eder. Tabi Hera ile Athena'nın düşmanlığını kazanır.
İyi de kimdir bu Helena? Helena'ya birçok Yunan kralı âşık olmuş, Helena'nın Sparta Kralı olan babası; tüm isteklilerden bu evliliği koruyacağı sözünü aldıktan sonra kızını Miken Kralı Agememnon’un kardeşi daha sonra Sparta kralı olacak Menelaos'la evlendirmiştir.
Peki Paris kimdir? hikâyeye göre kahinler Truva Kralı’na yeni doğacak çocuğunun ülkenin mahvına sebep olacağını bildirirler, doğan çocuk da Truva Kralı Priamos’un oğlu Paris’tir. Bunun üzerine kral, bebeği Kaz Dağı’na götürüp öldürmeleri için hizmetçilerine verir, ancak onlar da çocuğu öldürmeye kıyamaz, nasıl olsa kurtlar yer diye ormana bırakırlar. Bebeği ayı bulur ve emzirmeye başlar. Sonra bir çoban onu alır ve çocuklarıyla birlikte büyütür. Delikanlı haline gelen Paris, bir Peir kızıyla evlenir ve çobanlık yaparak mutlu bir şekilde yaşamaya devam eder ne zaman ki yukarıda anlatılan güzellik yarışmasında hakemlik rolünü üstlenir, işte o zaman hayatının akışı değişecektir.
O sırada Truva’da öldü sanılan Paris’in ölüm yıldönümü törenleri yapılacaktır. Bu törenlerde yarışmalar yapılmakta ve yarışmanın birincisine boğa hediye edilmektedir. Tesadüf bu ya, kralın adamları gelir de çoban Paris’in güttüğü boğalardan birine el korlar. Paris de boğanın peşinden Truva’ya gider, farkında olmadan, kendi ölümü anısına yapılan yarışmalara katılır ve tüm yarışmaları kazanır. Kâhin olan ablası, bu delikanlının öldü sanılan oğulları olduğunu bildirir kral babasına ve annesine. Ve Paris, bir kral oğlu olarak Truva 'ya yerleşir.
Afrodit'in hediyesini unutmayan Paris, bir gün Sparta Kralı Menelaos'la karısı Helena’nın misafiri olur. Menelaos bir yolculuğa çıkınca da Helena’ya Afrodit 'in kendisine armağanı olduğunu açıklar. Ve onu birlikte Truva 'ya gelmeye ikna eder. Bu çok da zor olmaz, çünkü Paris yakışıklı ve kibar davranışlı bir delikanlıdır. Menelaos'un hazinesini de yüklenerek Truva 'ya kaçarlar. Bunu öğrenen Menelaos, karısını ve hazinesini geri almak için Truva 'ya karşı savaş açacak, on yıldan fazla süren savaş sonunda, güzellik yarışmasında elenen Athena ve Hera'nın yardımıyla Truva yerle bir olacak, ama Herakles’in okunun omuzuna sıyırması sonucu Paris de ölecektir. Çünkü okun üzerinde Hera’nın zehirli kanı vardır!
Her ne kadar İlyada'da savaşın son dönemleri anlatılmış olsa da Truva savaşı 10 yıl sürmüş bir savaştır. Bütün kıta Yunanistan ve Anadolu kuvvetlerini kıyılara yığmış ve dünyanın belki de ilk emperyal savaşı yapılmıştır. Savaşın sonlarına doğru gerçekleşen bir düelloda Akhalar tarafından Aşil ile Paris’in abisi Hector karşı karşıya gelirler. Aşil’in Hektor’u öldürmesi sonucu ortalık yine alevlenir ve iki ordu tekrar birbirine girer fakat yine sonuç alınamaz.
Kurnaz Odysseus, yıllardır devam eden savaşın bu şekilde zafere ulaşamayacağını düşünmektedir. Zaten askerler de bıkmıştır ve yorgundur. Tahta bir at yapılmasını önerir. Bu atın içine önemli askerler ve kahramanlar yerleştirilecektir. Neyse gemi parçalarından at yapılır ve Truva sahiline bırakılır. Akha donanması da Bozca Ada'nın Truva sahilinden görünmeyecek olan koylarına çekilir. Sinon isimli bir askeri de atın yanına bırakırlar. Truvalılar’ın atın yanına geldiğini gören Sinon, Akhalara küfürler etmeye ve onlardan ne kadar nefret ettiğini söylemeye başlar. Çünkü Sinon, Akha donanmasının kıta Yunanistan’a dönmesi için bırakılmış bir kurbandır. Akha donanması için rüzgâr çok önemlidir çünkü savaş öncesi rüzgâr yetersizliğinden dolayı Truva sahillerine yelken açamamışlardır ve donanma aylarca limanlarda beklemek zorunda kalmıştır. Bu sorunu da Agamenon tanrıların isteği üzerine kızı Iphigenia'yı kurban ederek çözmeye çalışmıştır ama buna gerek kalmamıştır. Çünkü gökyüzünden bir kurbanlık geyik inmiştir.
Tabii Sinon'un söylediklerinin hepsi Truvalılar’ın güvenini sağlamak için söylenmiş yalanlardır. Tahta at devasa boyutlardadır ve Sinon'un söylediklerine göre Akhaları savaş boyunca koruyan ve kollayan tanrıça Athena'ya bırakılmış bir hediyedir. At çok büyük olduğu için kent kapılarından geçemeyecektir, Akhalar atı Truvalılar parçalasın ve tanrıçanın gazabını üstlerine çeksinler diye bu boyutta yapmış ve oraya bırakmışlardır. Eğer Truvalılar atı parçalarsa tanrıça Truvalılar’ı cezalandıracaktır, ama Truvalılar hiçbir şey yapmazsa bu seferde böyle bir hediye için Akhaları ödüllendirecektir. Burada Akhalar için açık şekilde görülen Win-win durumunu Truvalılar tersine çevirmeye niyetlenirler ve atı kapıları yıkarak şehre sokarlar. Böylece hem gazaba uğramamış olacaklar hem de tanrıçanın lütfunu elde etmiş olacaklardır.
Fakat Apollon rahibi olan Truvalı Lakoon, atın şehre girmesine şiddetle itiraz eder. Her ne derse desin kimse onun uyarılarını dikkate almaz. Truva ile ilgili bütün kehanetler kentin düşeceği yönündedir ve bunu çok iyi bilen Lakoon'un bunu durdurmaya çalışması tanrıların dikkatini çeker. Kendi işlerine karışılmasına kızan tanrılar Lakoon'u ve çocuklarını cezalandırmaya karar verir. Deniz kıyısında tanrılara kurban veren Lakoon'a ve iki oğluna denizden çıkan iki büyük yılan saldırır ve üçünü de oracıkta boğarak öldürür.
Tahta at şehre sokulur ve o günlerce sürecek olan zafer kutlaması başlar. Dile kolay 10 yıl süren savaşı Truvalılar kazanmışlardır. Alkolün etkisi ile kendilerinden geçen Truvalılar artık Akhalılar için kolay lokma haline gelmişlerdir. Attan çıkan askerler şehrin kapılarını açar, donanma zaten geç saatlerde sahile geri dönmüştür. Şehirden verilen sinyal üzerine, şehre doğru ilerlerler ve kapılardan geçerek büyük bir katliam gerçekleştirirler. Truva düşer!
Yüzyıllar sonra Avrupalılar, 15. yüzyılda Türkler’in atası olarak Truvalılar’ı göstermeye başladılar. Batı dünyasını şehzadeliği döneminden itibaren yakından takip eden Fatih, Truva'yı çok geniş olarak biliyordu. Fatih Sultan Mehmet, 1462'de Midilli'nin fethi sırasında Çanakkale 'de Truva'nın kalıntılarının bulunduğu yere gelerek şehirden geriye kalanları ve Truva'nın mevkiini inceleyerek, burada Aşil ve diğer kahramanların mezarlarını araştırttı. Homeros'un eserinde övgüyle bahsettiği Truva Savaşı kahramanları hakkında takdirkâr hislerini belirterek, onları methetti. Fatih'in tarihçisi Kritovulos sultanın Truva harabelerindeyken başını sallayarak: "Allah, beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu zamana kadar sakladı. ¨
Kısacası: Birçok yazar Truva efsanesine dayanarak Türkler'in Yunanistan'ı fethini haklı gösterdiler. Bütün bu rivayetleri bilen Fatih ise “….bunların biz Asyalılar’a karşı defalarca yaptıkları kötü davranışların (Truva’nın) intikamını, torunlarından aldık” demiştir.