İnsana gün içinde aklına neler geliyor, yazayım deyince hepsi uçup gidiyor. Bazen kaostan düzen oluşuyor diyerek dağınık cümlelerimizi yazıya dökmeye bir yerden başlamak devamını getirecektir vesselâm… 

Bugün biraz anlamı konuşmak istiyorum. Gözle görülür elle tutulur şeyleri görünür kılmak kolay, ama görülmeyen, duyulmayan, sezilen şeyi anlatmak, anlatmanın da ötesinde onu anlaşılır kılmak tahmin edersiniz ki bayağı bir tefekkür istiyor…

Bu yüzden konuma insanın varoluş cihazlarının bilimsel taraflarını ele alarak başlamak istiyorum!

İnsan beyni, gördüğü bir sahneyi 525 milisaniye kadar sonra algılayan bir varlık. Ses frekansını da beyne ulaştırdıktan 50- 80 milisaniye sonra yorumluyor. Bu ne demek? An’da olduğunu sanarken aslında anın bilgisiyle algılamıyor demek! Yaşadığı gezegenin adı da (dün-ya) “dün-den” geliyor anlamında olması herhalde bir tesadüf değildir!

İnsan bilinçaltı, ataları ve geçmiş hatıralarıyla boyanır… 

Hiçbir gerçekliğini tam bilemezken…

Beyninin ve algısının oyunlarından kurtulamamışken,

Hadi soralım; dünya dediğin bu yer senin algılarından ibaret bir hayalse,

Her şey boşluklardan ibaretse, atomlar da dahil…

Dokunduğun her şey atomların titreşerek birbirini itmesi sonucu sende uyandırdığı bir algı sonucuysa…

Yaşadığını sandığın bu yer bir yalan olmaz mı?

Beyin kandırılabilir bir organ, manipüle edilebilen, algısı değiştirilebilen… Bir soruyu sağ tarafından söylediğinde evet cevabı verirken, sol tarafından söylediğinde hayır diyen. Taraflar arası bile değişirken yorumu: aldığı subliminal mesajlar, psikolojik oyunlar, (örfler, ananeler, medya vb.), yakınları, geçmiş hatıralarıyla karar veren derin bir devlettir... Sorsan ona ama özgür iradem var tabi ki diye cevap verir…!

Hiçbir zaman özgür olmadın… Sadece sen öyle sandın…

Zannettin ki kendi kararlarınla kendi oyununun kurallarını çiziyorsun. Halbuki oyun içinde oyun vardı; az önce de söylediğim gibi katman katman geçmiş yaşam duyguların, atalarından gelen hislerin, kendi hayat deneyimlerin ve bulunduğun çevrenin koşulları ve yaşadığın çağın empozesi, kendi piramitlerine çıkarken sana kendilerini birer birer hatırlattı! Acaba dedin ya da hiç hatırlatmadı ve hâlâ yanılsama içindesin… Ama soranlar için her zaman anlama giden yolda bir gerçeklik payı vardır… 

Yeter ki insan bir kere de olsa hayat oyununun dışına çıkıp sorgulasın…. Düzenin koyunu olmak yerine kendi koçu olsun. Ne de olsa koç olmak koyun olmaktan daha iyidir düşününce…

Ama düşünmekle olsaydı istemek bunun neresinde kalırdı…?

Onu özel ve güzel yapan şey istemenin kendisi değil mi ki zaten? Hayatta her şey de öyle… Ama anlamı istemek biraz daha fazlası…  Onun için bu benin hayatım diyebilmek yolun haritası... Kendi kararlarını kendin verip düştüğünde kimseyi suçlayamayacağını bilerek yürümek hakikisi… Gerekirse güvenli omuzları bırakıp kendi kendine teselli edebilmek gerçeği…  Öyle yok o şu bu koş demeyeceğini bilerek yangınlarını söndürmek en haysiyetlisi… 

Anlam mı dediniz?

Anlam budur işte büyümek için tekliğine yürümeyi bilenlere!