Bir Farkındalık Yazı Dizisi

Yaklaşık birkaç yıl önceydi… Yoğun bir günün ardından nöbet sonrası hastanede dinlenme odasında oturuyordum. Yorgunlukla boynumu ovuştururken, yanı başımda oturan Dr. Elif Hoca, boynuma doğru bakarak duraksadı. Birkaç saniye sessiz kaldı, sonra hafifçe başımı yana çevirdi ve dedi ki:

“Boynundaki lenf bezi şişmiş… Dikkat et, önemli bir şey çıkabilir. Mutlaka kontrol ettir.” Ben lef bezimin şiştiğini fark etmemiştim, biraz canım sıkılsa da enfeksiyondan olabileceğini düşünmüştüm.

 

Aslında o gün, farkında olmadan hayat beni bir yolculuğa çıkarmıştı. Belki de hayatımın en zor yolculuğuydu bu. İlk adımı bir tesadüf atmıştı ama devamı tesadüften çok daha fazlasıydı.

 

Ne yazık ki bu yolculukta yalnızdım.

 

Takip eden süreçte tam 40’tan fazla branş ve bölüme, defalarca kez başvurdum. Kimi sadece baktı, kimi “bir şeyin yok” dedi, kimi “psikolojik olabilir” deyip gönderdi.

Ama her geçen gün vücudumdaki değişim daha belirgin hâle geliyordu. Ağrılar artıyor, şişlikler yayılıyor ve vegan beslendiğim halde inanılmaz şekilde kilo alıyordum. Ben ise elimde sonuçsuz tetkiklerle oradan oraya sürükleniyordum.

Teşhis konulamıyor, hastalık ilerliyordu.

 

Ne olduğunu anlamaya çalıştıkça daha çok karışıyordu her şey. Ama bir şey belliydi: Bu hastalık görünmüyordu, dolayısıyla önemsenmiyordu. Her muayenede hikâyemi anlattığım doktorunda durumumu sistemden dolayı takip edememesi, poliklinikteki hekim değişiklikleri durumu daha da karmaşık hale getiriyordu.

 

 

BÖLÜM 1: “Senin Derdin Psikolojik, hastalık hastası olmuşsun” – Geciken Tanının Ardındaki İhmal

 

Lenfödem ve lipödem hastaları, çoğu zaman “senin derdin psikolojik, hastalık hastasısın” cümlesiyle başlar mücadeleye. Çünkü bu hastalıklar, ne kan tahlilinde çıkar, ne de röntgende net bir şekilde görülür. Bu nedenle yıllarca yanlış tanılarla, geçiştirilen şikâyetlerle ve giderek büyüyen bir yalnızlıkla baş başa kalınır.

 

Lipödem, çoğunlukla kadınlarda görülür. Kalça, bacak ve bazen kollar gibi bölgelerde ağrılı, simetrik yağ birikimleriyle kendini gösterir. Ancak çoğu zaman obeziteyle karıştırılır. “Kilo ver geçer” denir. Oysa Lipödem, diyetle ya da sporla geçmeyen, yapısal bir doku hastalığıdır. Ama bunu kaç doktor bilir? Kaç doktor, hastayı sadece tartıya bakarak yargılamaz?

 

Lenfödem de benzer bir yalnızlık öyküsüdür. Özellikle kanser tedavileri sonrası ya da doğuştan gelen nedenlerle lenf sıvısının dokularda birikmesiyle oluşur. Kol, bacak ya da vücudun herhangi bir bölgesi zamanla şişer, sertleşir, ağrır. Ancak bu belirtiler “önemsiz” bulunur. “Yatınca geçer.” denir. Hastalar şişliğe alışmak zorunda bırakılır. Oysa Lenfödem ilerleyicidir, tedavi edilmezse ciddi komplikasyonlar doğurabilir.

 

Ama sorun sadece hastalığın zor olması değil. Sorun, bu hastalıkların önemsenmemesi. Hekimlerin eğitimi sırasında bu hastalıklara gereken yerin verilmemesi, sistemin hastayı önceleyen değil, istatistik odaklı bakış açısı ve hepsinden öte, hastanın kendi bedenine yabancılaştırılması.

 

Çoğu hasta, doğru tanıya ulaşmak için onlarca doktora gider. Birçoğu yılmadan araştırır. Sosyal medyada benzer hastaların paylaşımlarını inceler. Bilimsel makaleleri kendi çabasıyla okumaya çalışır. Ve ne acıdır ki, pek çok kişi kendi teşhisini kendi koyar. Düşünebiliyor musunuz? Modern tıbbın içinde, 21. yüzyılda, bir hasta hastalığını doktordan önce öğreniyor. Çünkü çaresizdir.

Devam edecek…