Mizacımız gereği ihanet kabul edilebilir değil. Aslında ihanet edenlerin mizacı farklıdır. Sadece amaçlarını gerçekleştirene kadar sizin gibi davranırlar.

Karşıya geçmek bir adıma bakar. Sadece bir ideoloji gereği değildir, kişilik ve insanlık gereği olarak da ihanet nazarımızda hoş karşılanmaz.

İnsanlar sürekli bir diğerinden ayırır kendini. Biz veya bir olmayı kabullenmezler. Birinin kaşı karadır birinin gözünün üzerinde kaş vardır. Sınıflandırırız kendi kendimize ve sonra “Siz, biz” çıkar ortaya.

İşte ihanet çizgisi de burada başlar. Bizken birden siz oluverirsiniz. Neden mi?

Cevap gayet basit; olduğunuz gibi kabullenilmemişsinizdir ve karşınızdakine göre de farklısınızdır ya da yanlış yoldasınızdır.

Kim karar veriyor bu yola peki ya da neye göre değer biçiliyor size? Düşündünüz mü hiç bu meseleyi?

Bana benzersen severim diye şartlı şurtlu sevgiler mi gerçek yoksa ne olursan ol severim demeler mi gerçek?

Eğrinizle doğrunuzla bir bütünsünüzdür ama sizi bile kendi içinizde bölmeye çalışanlar olur. Şu yanını bırak, denir. Bırak denilen sol yanınızsa bunu yapamazsınız ki yapmayın da zaten; ihanete girer.

İhanetin cinsiyeti, yaşı, başı yoktur. İnce çizgiyi geçtikten sonrası da öncesi de sizin sorumluluğunuzdur; üstlenmeniz gerekir.

Her türlü konuyu savunabilir ya da kendinize yeni ideolojiler bulabilirsiniz ama ihanet çizgisini geçerek değil.

Önce kendi olmalıdır insan ve aslına muhakkak benzemelidir. Başkası gibi davrandıktan ve sonra ihanet ettikten sonra önemi kalmaz ne olduğunun ya da  neyi savunduğunun.

O yüzdendir ki çizgiyi aşmamak gerekir.