Bazen sonu kaçınılmaz oluyor insanın. Ne kadar tersine döndürmeye çalışsanız da olacak olan oluyor, engelleyemiyor insan.

Kaderden mi yoksa başka bir ihtimali olmadığından mı kaçınılmaz bilinmez. Hâlbuki olasılıklar evrenindeyiz.

Neden tek bir çıkış olsun ki? Neden tek bir çaresi olsun her şeyin?

Evrene doğru enerjiyi göndermiyor da olabiliriz o da biyoenerji alanında ihtisası olanların konusu, biz karışmayalım.

Aslında olan tek bir olasılık da değildir ama bizim kabullenemeyeceğimiz tek olasılıkla karşılaşmışızdır belki de.

Bazen de perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Kaçınılmaz sonu kendimiz hazırlamışızdır. Hatta bunun için büyük bir çaba sarf edildiğini bile söyleyebilirim. “Bir şeyi 40 kere söylersiniz”, “Aman çağırma!” derler ya.

Belki de korkularımızdan kaynaklanıyordur. Odak noktamız sürekli olmaması gerektiğindeyken beynimizden tersini nasıl bekleriz o da bir muamma.

Kaçamamak, aslında neye yakalanıyorsanız onun enerji alanını yaratmaktır. Kendinizi buna komutlamak da olabilir.

Zihninizin derinine kazımaktır düşünceyi, bu da kaçınılmaz sonu getirir size. İyi bir şeye odaklanmış olsaydınız belki de sonunuz değişecekti ama sürekli kötü senaryoya odaklandınız ve beklenen oldu.

Beklediğinizin olması kadar doğal bir şey yok. Beklemişsiniz o kadar bu sonu. Zihninizi temizleyip felakete sürüklenmekten alamamışsınız kendinizi.

Bu düşünsel boyutu olabilir bir de bu son için hazırladığımız zeminler var.

Dağınıklık arasında düşmeniz olasıdır, dağınıklığı yaratan da bizizdir. O zaman düştükten sonra zemin için kaderi de suçlamamak gerek yok.

Her konuda tam olarak tutmasa da genelde sonumuzu kendimiz hazırlarız. Yaptıklarımız, yapmadıklarımız ve düşünsel olarak kendimizi hazırlayıp hazırlamamız etkilidir bu yüzden.

O zaman kaçınılmaz son değil hazırladığımız sondur olan.