Türk ordusu, Dera ve Şam istikametinde kuzeye doğru çekilirken Dera Tafas Köyü civarında Lawrence, yanında bulunan Arap birliklerine; “…savaşçılar içinizde en iyisi, en çok Türk öldürecek olandır. Esir almayacaksınız. Teslim olmak isteyeni öldüreceksiniz. Hepsini öldürün! Hepsini öldürün!” demiştir. Böylece Arap kumandanlarından olan Tallal, Auda ve Nasır da bedevi askerlerine aynı şekilde “Esir almak yok! Bütün Türkleri öldüreceğiz!” Komutunu vermiş ve uygulamışlardır. Tallal, çekilen Türk askerlerini takip ederken yolda halsiz bir şekilde uzanan “su… su…” diyen bir Türk askerinin başına ateş ederek onları öldürmüş, yol boyunca gücü tükenmiş diğer Türk askerlerini de adamları ile birlikte insafsızca katletmiştir. (Matthew Eden; çeviren Kemal Kutlu, Casus Lawrence’ın Öldürülmesi, Bayrak Yayınları, Çağaloğlu / İstanbul, 1991, s. 170)

Osmanlı İmparatorluğu, ekonomisi iflas etmesine rağmen, Filistin Cephesi’ndeki muharebelerin ve ‘Arap İsyanı’nın devamı süresince, Surre Alayını Araplara göndermeye devam etmiştir. Surre alayı, 1916’da Medine’ye, 1917 ve 1918 yıllarındaysa, Şam’a kadar gidebilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun, Surre alayıyla yaptığı yardımın Araplar’ın, duygu, düşünce, tutum ve davranışlarını değiştirmediği ve ‘Arap İsyanı’nın, Hicaz, Filistin ve Ürdün’den sonra, Suriye’ye de yayıldığı görülmektedir. Şefket Süreyya Aydemir’e göre: “Arabistan çölleriyle Suriye’de, hicaz ve çevresinde yaşayan şeyhler için öyle söylenebilir ki, din demek altın demekti.” (Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, 1914-1922, İstanbul, remzi kitabevi, 1993, c.ııı, s.280)

Vech’te bulunan Türk birlikleri; İngilizlerin bombardımanına ve Emir Faysal kuvvetlerinin saldırılarına daha fazla dayanamayarak geriye çekilmeye başlamış, sonuçta 26 ocak 1917 tarihinde stratejik öneme haiz olan Vech kenti de düşmanın eline geçmiştir. Bu muharebede Türk birliklerinin ancak üçte biri kurtulabilmiş diğerleri esir edilmiştir. Ayrıca 63 Türk askeri de şehit olmuştur. Vech’in düşmesi ile bu üssün elden çıkması, Medine’deki Türk savunmasını etkilemiş, düşmana askeri ve psikolojik yönden bir takım avantajlar sağlamış, Arap asilerinin Ürdün ve Filistin’e ilerlemelerine hız kazandırmıştı. Emir Faysal’ı hayal ettiği Suriye Krallığı’na biraz daha yaklaştırmıştı…(kaynak: Hicaz, Asir, Yemen cephesi ve Libya harekâtı (1914–1918), Birinci dünya harbinde Türk Tarihi 6.ncı cilt gnkur. ataşe bşk.lığı askeri tarih yayınları, seri no: 3, Ankara, gnkur. basım evi, 1978, s.346)

Araplar, 7. Ordu karargâhının bulunduğu merkez komutanlığına hücum ederek, ele geçirdilerse de kısa süre sonra geri atılarak, şehirden tamamen çıkarılmışlardı. Şehir halkından bir kısmı, Şerif Faysal’ın Arap ordusunun yanında askerlerimize karşı savaşıyordu. Mustafa Kemal, akşama doğru karargâhını tren istasyonunun iki kilometre kadar kuzeyinde bulunan tepeye almış ve Halep şehrini boşaltmıştır. (Cemal Kutay, Ardında Kalanlar, İstanbul, cem ofset matbaacılık sanayi basımevi, 1988, s.247 - Kinross Lord, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, s.157)

Sürecek