Çocuklar mektebe / okula niçin gider? Teneffüste / dinlenmek için verilen arada, arkadaşlarıyla oynamak, hoş vakit geçirmek, koşup durmak, itişip kakışmak, gazozlu içecekler içmek, biraz da gevezelik yapmak vb. gibi şeyler için mi? Yoksa ders yorgunluğunu giderip, yine dinç ve istekli bir şekilde, öğretmenin karşısında dersi, tekrar dinleyebilmek için mi?

     Tabii ki, yeni bilgilere hazır ve istekli hâle gelmek, enerji ve dikkatlerini tazelemek için, teneffüse çıkarlar. Kısa bir yenileşmeden sonra, zinde olarak, öğretmenlerin karşısında yer alırlar.

     Evet okula, okul için değil, okuldan sonraki hayata kendilerini hazırlamak için giderler. Demek ki okula, ders saatleri arasındaki nefes alış ve soluklanmalar için gitmiyorlar.

     İşte dünya da bir okuldur. Dünya’da, dünya için bulunmuyoruz. Dünya’da dünya sonrası, ebedî / sonsuz, süresiz hayatı / yaşamı kazanmak için varız.

     Elbette dünya’da eğlenmeye, dinlenmeye, gezmeye tozmaya ihtiyaç duyulur ve gereklidir de. Ama bunları gaye değil; gayeye hizmet eden araçlar olarak görmeli. 

     Hangi iş, meslek ve görev içinde isek; onu daha iyi yapmalı. Çünkü bunun aynı zamanda, bizi dünya sonrasına daha iyi ve zinde olarak hazırlayan bir geçiş süreci olduğunu bilmeli.

     Kısaca, vasıta / araç; maksat ve gayenin / amacın asla yerini almamalı.

 x

     Tarlaya, kalmak için mi gideriz? Tarlaya giderken; yatak ve yorganımızı da götürür müyüz?

     Elbette ki, hayır. Tarlaya o günkü işimizi görmek, tarlayı sürmekse sürmek, hasılatı toplamak ve getirmek üzere gideriz.

     Tarlaya aslında, uzun kış aylarını rahat ve refah içinde geçirmek için gideriz. Yani tarlaya tarla için değil, kışı rahat geçirmek için gideriz.

x

     Trene, otobüse, vapura niçin bineriz? Bir değişiklik olsun, zamanım biraz da böyle geçsin diye mi? Yoksa vasıta ve araçları, bir yerden başka bir yere gitmek için mi kullanırız? Tabii ki vasıta ve araçlara; murat ettiğimiz, istediğimiz bir yere, bir şehre, bir mahalle gitmek, ulaşmak için bineriz?

     Elbette bu kısa ve uzun seyahat ve yolculuklarda hoş, güzel manzaraları görmek de var. İnsanın içini açan seyirlerde bulunmak da. “Tebdili mekânda ferahlık var.” dediğimiz gibi, yolculuğun güzel tarafları var; ama bunları gaye değil, gayeye giderken, gayenin bizlere sunduğu peşin karşılıklar olarak algılamalıyız.

x

     “Beşerin türlü dalâletleri var

                Putunu kendi yapar, kendi tapar.”

     İnsan ne tuhaf bir mahlûk / yaratık be dostlar! İçki, kumar ve sigarayı kendisi bulmuş, yapmış üretiyor! Zamanla zararını da biliyor, görüyor; fakat tutkunluğundan bir türlü vazgeçmiyor / caymıyor! Bile bile lades değil mi?

     Hem parasını, hem canını yele veriyor, hem de baha biçilmez, yerine konulmaz, en kıymetli şey olan zamanını, hiç uğrunda feda ediyor. 

                                                          Bu nasıl akıl, bu nasıl mantık?

       Zararları için, söz kalmadı artık.

x

                         Suya atılan taşın düştüğü yer, aslında küçük bir nokta;

                         Dalgasının ulaştığı yer ise, görünmez olur ufukta.

x

                         Sarf ettiğin söz de belki bir kelime, belki bir hece;

                         Yerinde söylenmediyse, incitir seni gündüz gece!

x

                         Şanlı Peygambere dendi: Başla önce evinden;

                         Yankı buldu bu ses, dünyanın hemen her yerinden.