Hayatın hızlı akışı içinde bazen öyle anlar geliyor ki, durmak, soluklanmak, monotonluktan biraz olsun uzaklaşıp yaşamın sana çizdiği sınırların dışında davranmak istiyor insan.

İşte geçtiğimiz hafta, tam da böyle bir durağa uğradım: Antalya’nın deniz, kum ve güneşiyle anılan ilçesi Manavgat’ın büyülü yöresi Side’ye...

Bu kez gündemimde ne futbolun amansız zirve yarışı, ne voleybolun file üstü mücadelesi, ne de basketbolun pota altı kapışması vardı.

Bu defa kalbimi kültüre, tarihe ve geçmişin günümüze yansıyan sıcacık izlerine açtım.

Manavgat Belediye Başkanı sevgili Niyazi Nefi Kara’nın önderliğinde, doğduğu topraklara duyduğu sevgiyi işine yansıtan birkaç vefalı insanın emeğiyle hayat bulan ‘Manavgat Belediyesi Girit’ten Side’ye Kültür ve Lezzet Festivali’, adeta geçmişle bugün arasında bir köprü kurdu.

Girit ve ülkemizin çeşitli yörelerinden gelen şeflerin, sanatçıların, akademisyenlerin katılımıyla yalnızca bir festival değil; dolu dolu bir kültür buluşmasına tam dört gün boyunca tanıklık ettik.

Hava limanına ulaştığım saatlerde, İstanbul ve çevresinde hissedilen 6.2 büyüklüğündeki depremin yarattığı endişe, çok şükür ki can ve mal kaybı yaşanmamasıyla kısa sürede hafifledi. Böylece gönlümüz daha özgür, gözümüz daha meraklı bakışlarla festivalin renkli atmosferine adapte olabildik.

Tarihin derin izlerini çok net biçimde yansıtan Side sokakları, rengârenk kostümler içinde yürüyen insanlar ve nitelikli katılımcılardan oluşan kortejin yürüyüşüyle adeta yeniden canlandı.

Seminerlerde Girit mutfağının derin kökleri konuşuldu; konserlerde suyun iki yakasından gelen ezgiler birbirine karıştı.

Akşamları ise Side'nin yıldızlı göğü altında dostluk sohbetleri uzayıp gitti.

İki değerli turizmci, Cengiz Haydar Barut ve Ali Güneş, bu güzel etkinlikte, başkan Niyazi Nefi Kara’yla birlikte taşın altına elini sokan bir elin parmakları kadar insan arasında yerlerini aldı.

Bu arada, onların turizme ve kültüre olan tutkusu, sadece bu festivali için değil, Manavgat’ın geleceği adına da bir güven abidesi niteliğindeydi.

Dört gün boyunca tarihle, lezzetle, müzikle, samimiyetle yoğrulmuş an ve anılar biriktirdim.

Ve “Gelecek yıl yeniden görüşürüz” diyerek çıktığım dönüş yolculuğunda yanımda sadece anılar değil; kökleri geçmişe, dalları geleceğe uzanan dostluk tohumları taşıdım. Çünkü hayat, insanın yüreğine usulca dokunan böyle küçük mucizelerle güzelleşir.

Hoşçakalın...