Kıymetli okur diye başladığım yazılarımda bir şeyi her daim merak etmişimdir. Acaba gerçekten kıymeti bilinmesi gerekenleri sevip sahipleniyor, değerimiz olarak görüyor muyuz?

Acaba gerçek anlamda birşeyleri yitirmeden kıymetini biliyor muyuz?

Hikâye bu ya...

Yirminci yüzyılın başlangıç yılları.

Dört çocuk annesi Mary sahnede, diğer yarışmacıların arasında.

Kimi şişman, kimi bıyıklı, kimi de kısa boylu birçok kadın, büyük ödül olan parayı alabilmek için "Dünyanın en çirkin kadını yarışması"na katılmış.

Mary tedirginlikle etrafına bakıyor. Salonu tıka basa dolduran seyirciler kahkahalarla sahnedeki kadınlara gülüyorlar.

Mary utanmıştı,  başını öne eğdi.

Tam kulise doğru bir adım atmıştı ki, evdeki aç çocukları gözünün önüne geldi.

Bu yarışmadan alacağı para onun evlatları için çok önemliydi.

Kocası öldükten sonra bozulan düzenini başka türlü yoluna koyamazdı.

Bağırtılara ve kahkahalara rağmen sahnede beklemeye devam etti.

"Her şey çocuklarım için." dedi kendi kendine.

Yanındaki bıyıklı kadın;

"Anlamadım, bir şey mi dedin?" diye sordu.

Mary "hiç" dedi "hiçbir şey demedim."

Mary gözlerini kapattı ve eski halini düşündü.

Hastalanmadan önce ne de güzel bir kadındı.

Ona bakan, bir daha dönüp bakardı.

Ta ki yirmi dokuz yaşında Thomas Bevan'la evlendikten ve 4 çocuğu olduktan sonra başlayan migren, kas ve eklem ağrılarına kadar.

Doktorlar önce neler olduğunu anlayamamıştı.

Sonra hastalığın "Akromegali" olduğu anlaşıldı.

Bu hastalık Mary'nin yüz şeklini de değiştirmiş, kadın tanınmayacak hale gelmişti.

Ne yazık ki, Mary hastalığıyla boğuşurken, bir gün kocası da ansızın ölüvermiş ve Mary çocukları ile yalnız kalmıştı.

Mary bunları düşünürken, birden alkışları duyup gözlerini açtı.

Evet, Mary "Dünyanın en çirkin kadını" yarışmasının birincisi olmuştu.

Mary ödülü aldığında gözlerinden bir çift yaş kalbine damladı.

O artık çocukları için "Dünyanın en çirkin kadını"ydı.

Görünüşünden dolayı hiçbir işe alınmayan Mary,

o günden sonra sirklerde çalışmaya başladı.

İnsanların dalga geçtiği, gülüp eğlendiği Mary bir anneydi.

Kimse onun bu anne yanını görmedi.

Çünkü insanların eğlenmeye, birilerini küçümseyerek, hor görerek, kendilerini yüceltmeye ihtiyaçları vardı.

Fedakâr anne Mary 59 yaşında öldü ve son nefesini verene kadar, sirklerde "dünyanın en çirkin kadını" ünvanıyla çalıştı, çabaladı.

Tek derdi çocuklarının kimseye muhtaç olmamasıydı.

Botokslu, makyajlı, takma kirpikli, çıtçıtlı saçlı ve silikon göğüslü kadınların "güzel" kabul edildiği bir dünyada elbette Mary ve Mary gibi kadınlar her zaman düzenin "çirkinleri" ilan edilecek.

Bir ara TV'de bir mankenle konuşuyorlardı.

Bir ara mankene dünyaca önemli bir ismi sordular ama manken bu ismi tanımadı. Ardından da gülerek "Biliyorum boşum ama hoşum." dedi.

İşte dünya tam da o noktada.

Bütün gözler boş ama "hoş" kadınların üstünde.

(Hikâye alıntıdır)