Basın tarihimizde; bazı siyasi dönemlerde gazeteci ve yazarların baskı altında kaldıklarını, sansürün Demoklesin kılıcı gibi başları üzerinde olduklarını okumuş veya yaşamışızdır.  Böyle olunca da ne şiş yansın,  ne kebap örneği yazılan yazılar öne çıkmıştır. Kuşkusuz bunların başında ramazan, bayram ve tarihte yaşanmış kahramanlık olayları gelmiştir.  Bu arada bir zamanlar çok moda olan pehlivan tefrikaları da unutulmamalıdır. Bu yazımda kendilerinden büyük feyiz aldığım yazım üstatlarımdan bazılarının yolundan giderek ramazan sohbeti yazıyorum.

Çoğumuzun bildiği gibi Ramazan Müslümanlarda oruç tutmanın farz olduğu Hicri yılın dokuzuncu ayıdır. İslam kaynakları bu aya Ramazan isminin nasıl verildiği konusunda farklı yorumlarda bulunmuşlardır.  Bunlardan en çok kabul edilenine göre;  bu ay mevsim gereği çok sıcak günlere rastladığından bu ismi almıştır.  Kamer takviminde yer alan Cumâdâ ve Rebi gibi ay isimleri belirli mevsimlere göre hava koşullarına işaret ettiğinden bu yorumu destekleyenler olmuştur. Onlara göre oruç ayının şiddetli sıcakların hüküm sürdüğü mevsime geldiğinden bu ismi almıştır.  Konunun üzerine eğilen bazı kaynaklarda ise Arapların bu ismi verirken sıcak ve soğuğun aylara göre değiştiğini bilmediklerini ileri sürmüşlerdir. 

Oruç tutulan bu ayda açlık ve susuzluğun etkisiyle insanların içlerinin yandığı orucun hararetiyle günahların yakıldığı, temizlendiği yönünde de bazı yorumlar vardır. Kuşku yok ki; bu gibi yorumların İslamiyet ile örtüşmediği de açıktır.  Kur’an da ismi geçen ve özellikle vurgulanan ay Ramazan ayıdır. Orucun farz kılan ayetlerin ardından Ramazanın insanlara doğru yolu gösterdiği açıkça belirtilmiştir. Nitekim bununla ilgili çok sayıda hadis ve rivayet vardır.

Eskiden ramazanın gelişini ilan etmek için bazıları yüksek yerlere veya minarelere çıkarak hilalin (ayın) doğmasını beklerlerdi.  Hilal görünür görünmez kadıya giderek hilali gördüklerin söylerler ve Ramazanın geldiği davullarla, atılan toplarla ilan edilir, kandiller yanardı. 

Oruç ayı olarak Ramazanın gelmesiyle birlikte Müslümanların kültür ve sosyal yaşamlarında bazı değişiklikleri olurdu. Özellikle edebiyatta, folklarda da etkisini göstermiştir. Osmanlı dönemin divan şiirlerinden kaside ve gazellerde bu yönde çok sayıda  şiirler yazılmıştır.  Tasavvuf eserlerin yanı sıra Ramazaniyeler ile Bayramıyeler bunların başında gelmiştir.  Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatında da bu yöndeki şiirlerin yanı sıra fıkralar, anılar, denemeler ve mektup türlerinde eserler yazılmıştır.  Bunların arasında Ramazanname gibi eserlerin yanı sıra Bektaşi fıkraları da geniş yer tutmuştur.

Ramazanın gelmesiyle birlikte camilerde mahyalar kurulur, çarşı ve pazarlarda hareketlilik görülür, Ramazan sergileri açılır,  saray ve konaklarda iftar sofraları kurulurdu.  Bunlara tanrı misafiriyim diyenler gider, sonra da diş kirası diye bahşiş alırlardı.

 İstanbul’da günümüzdeki Beyazıt ile Şehzadebaşı arasındaki Direklerarası hareketlenir, çevresindeki kahvehane ve tiyatrolar insanlarla dolup taşardı. Kantolan söylenir, kahvehanelerde meddahlar kıssadan hisse hikâyeler anlatırlardı.

Ramazanlarda dini musikideki ilahilere teravih namazlarında dört rekât arasında yer verilirdi. Özellikle Buhurizâd Mustafa Itri’nin besteleri öncelikli olurdu.  

Aileden kişilere,  dostlara özel iftar davetleri yapılırdı. Ancak günümüzde hayat pahalılığı ve yaşam güçlüğünden ötürü eskide yaşananlardan çok farklı Ramazanlarla karşılaşıyoruz. İnsanlar yakınlarına bile iftar vermekte zorlanıyorlar. Soğanın yedi lira, etin 300 lira civarında olduğu günümüzde çoğu insanlar iftarın altından nasıl kalkacaklarını düşünüyorlar.  Buna rağmen yine de siyasilerin ve zenginlerin lüks otel salonlarında verdikleri iftarları basında görüyoruz.  Günümüzde en ücra köylerde bile yemekler masalarda yendiği halde bazıları yer sofrasına oturarak çekim yaptırmalarıi biraz garip değil mi? 

Belediyelerin halka yönelik iftar sofralarında onlara sunulan yiyeceklerle diğerlerinin arasında büyük farklar olduğunu ekranlarda görüyoruz. İnsanın aklına bu gösteriş dinimizde var mı diye bir soru geliyor.

Her şeye rağmen eski ramazanların güzelliği de artık tarihe karışmış…