Haftalardır, hatta aylardır konuşulan ve merakla beklenen Galatasaray - Fenerbahçe derbisi en sonunda oynandı. Galatasaray 1 puan alsa yetecekti şampiyonluk için, Fenerbahçe cephesinde ise hem matematiksel ağırlıklı hesaplar hem de imaj üzerine hesaplar vardı. Çünkü bu maçı Fenerbahçe’nin kazanması; sarı-lacivertli ekipteki seçimi de, gelecek sezonun teknik direktör seçimini de etkileyecekti bana göre. Ayrıca bir de “Süper Kupa’da korkup kaçtılar” laflarını ortadan kaldırabilmek için bir fırsattı. Galatasaray’da özellikle de geçtiğimiz haftada camia olarak rehavet hakimdi. Takımın üzerinde üst düzey bir rahatlık, taraftarlar zaten ‘6 atalım, 7 atalım’ lafları havada uçuşuyor. Gözden kaçmıyordu bu durum bana göre. Çevremdekilere bu maçta Galatasaray’ın puan kaybı ihtimalini hep söyledim. Bir dr özellikle şu laf dönüyordu ortalıkta, “3-4 derbidir kalemize şut çektirmiyoruz bu, maçta da çektirmeyelim.” Peki sonuçta ne oldu; karşı takımın kalesine şut çekemeden maçı bitirdin, 1 puan alsan şampiyon olacağın karşılaşmadan evinden mağlup ayrıldın ve en bomba kısıma geliyorum; Gelip senin stadyumunu basıp sahanın ortasında bayrak açtılar, kulübün genel sekreterini ve stadyum sorumlusunu darp ettiler ama yönetim ortada yok! Maça gerş dönelim tamamen isteksiz bir futbol, sanki şampiyonluk garantilenmiş aynı 2012-2013 sezonundaki derbiyi hatırlattı bana. Hadi bir de o dönemdeki Galatasaray, Kadıköy’deki karşılaşmaya çıktı şampiyon çıktı. Yense sezonun şampiyonluğunu taçlandıracaktı ama aynı isteksiz futbolla yenilip yine kendini şimdiki duruma düşürdü. Fenerbahçe bu karşılaşmayı kazandıktan sonra sayın Ali Koç ile İsmail Kartal’ın maç sonu açıklamalarına bakın, “Ligin sportif gerçekliği yok. En büyük biziz bakın en büyük biz olmamıza rağmen Galatasaray puan olarak önde.” Senin bu sezonki tüm başarılarını tek maçla tek galibiyetle saha dışı etkenlere attılar, böyle yansıttılar. Bu arada takımın isteksizliği dışında geç ve yanlış değişiklikleriyle birlikte mağlubiyet kaçınılmaz hale gelmişti. Galatasaray rakip kaleye şut bile atamadan bu karşılaşmayı tamamladı, peki şimdi ne oldu; insanların kafasında şöyle de bir soru işareti oluştu, “Ya acaba Konya maçında da bir aksilik olur mu?” Ben Galatasaray’ın bu karşılaşmadan ders alacağını düşünüyorum, yönetimin zaten ders alması gereken çok daha başka şeyler var; kendi sahanda hiçbir şekilde rakip takımdan içeride 1 personel bile kalsa oradan ayrılamazsın. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç geliyor takımı alıyor polisler eşliğinde sahaya götürüyor, bunlar yaşanmadan önce Mert Hakan bir yandan telefonda, bir yandan da sürekli stadyum görevlisini zorluyor, “Ben sahaya çıkacağım, biz sahaya çıkacağız” diye. Sonra ne hikmetse bir anda sayın Ali Koç geliyor ve sahaya çıkıyorlar, üstüne yaşananların haddi hesabı kendi sahanda hem personellerin darp ediliyor hem küfür yiyorsun. Yapanların terbiyesizliği evet ana konu, ama sen de bunu yaptırmayacaksın evinde. Şimdi Galatasaray’ın burada yapması gereken, Konyaspor maçına kadar artık buraya rehavet ortamından uzaklaşması, Konyaspor maçını alması ama yine de bu Fenerbahçe maçının sonrası genel performansına yapılan karamalar uğultu şeklinde devam edecek. Son olarak provokasyonların en başına gelelim; belli isimler tarafından belli şeyler yapılacağı zaten belliydi ve Galatasaray provokasyona hep en üst seviyede düştü. Bu da takımın oyununu ve moralini geriye çeken etkenlerden oldu. Derbi ile alakalı söyleyebileceklerin bu kadar, ‘Rehavetin bedeli’ diyelim dün yaşanan filmin adına, en iyisi böyle olur.