Şuan Emek Tiyatrosu’ndayız. Çocukluk hayalini gerçekleştirmiş bir kadınla sohbet etmenin gururunu yaşıyorum. Biraz sonra “Yan Rol” adlı tek kişilik oyununuza gireceğim. 2023 yılı hem tiyatro hem dizi yaptınız. Şuan nasıl bir moddasınız?

Güzel sözlerin için teşekkür ederim. Kariyerimin, en yorucu, en yoğun ve en bereketli dönemlerine girdim. Bu yoğunluk, 15 yılın birikimi sonucu oldu. Ektiklerimi biçme dönemi diyelim. YAN ROL tek kişilik bir oyun. Sahnede bir başına hikaye anlatıyor olmak her oyuncunun hayallerinden birisidir. Biraz sonra o hikayeyi sahneye çıkıp anlatacağım. Bu oyunla seyirciler tarafından takdir edildiğim, aynı zamanda da ödüllerle onurlandırıldığım için mutluluğumu tarif edemem. Aşık Shakespeare’de ise çok kalabalık, rengarenk bir ekiple sahnedeyiz. Zorlu PSM’de böylesine büyük bir prodüksiyonun içinde olmak çok istediğim şeylerden biriydi. Bana nasip oldu. Dileğim, çalışan çabalayan bütün meslektaşlarımın dilekleri kabul olsun. Camdaki Kız’ın yayını bitmiş olmasına rağmen etkileri hala sürüyor. Bir oyuncu olarak, seyirciyi bu kadar etkileyen bir projenin içinde olmaktan gurur duyuyorum. Oyunculuğa başladığım günden bu yana emeklerimin yavaş yavaş karşılığını almaya başladığımı düşünüyorum. Çok mutluyum anlayacağın. İnşallah böyle devam eder.

Oyunculuk için çocukluk hayalim demişsiniz. Bu hayali ilk ne zaman kurduğunuzu hatırlıyor musunuz?

Ben çok küçükken, Nejat Uygur’un oyunları televizyonda yayınlıyordu. Onu izledikten sonra “Ben Nejat Uygur olmak istiyorum” diyordum. Dedem de “ Aç kalırsın” diyordu. Nejat Uygur da zayıf biri olduğu için ben çocuk aklımla somut anlamda bir açlıktan bahsedildiğini zannediyordum (gülerek). Annem beni tiyatroya götürdükçe, ben oyuncu olmak istediğime karar verdim. Orta sınıf muhafazakar bir ailenin kızıyım. Bir de kız çocuk nüfusu çok kalabalıktır bizim ailede. Bu sebeple ailedeki tüm kızlar “İyi yerlerde okuyun! Kolunuzda bir altın bileziğiniz bulunsun!” diye büyütüldük. Okul tercihlerinde Radyo ve Televizyon bölümleri yazmıştım, ama son anda babamın isteğiyle Tarih Bölümü de yazdım. Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü geldi ve okula gittiğim ilk gün Tiyatro Kulübü karşıma çıktı. Yol böyle başladı.

İlk olarak Ankara Dikmeni dizisi ile ekran karşısına çıktınız. Ekran karşısında kendinizi izlediğinizde kendinize verdiğiniz ilk tepki neydi?

İlk başlarda izleyemiyordum. Tiyatro sahnesinde kendini görmüyorsun orası rahat ama kamerada yabancılaştım. Sanki başka biri gibiydim. Bölümler geçtikten sonra, “elime gelen senaryoyu acaba iyi oynayabiliyor muyum bir bakmam lazım?” diye düşünerek izlemeye başladım.İşkolik bir yerden kendimi izledim.Bu ben değilim hissi hoşuma gitmeye başladı. Çünkü Merve değildi ki o Zeliş’ti. Kanlı canlı duruyordu.

Turgut Özakmanın çok sevdiğim bir sözü vardır “Tiyatro İnsanı İnsana insanla, insanca anlatma sanatıdır” der. Bir tiyatro sahnesindeyiz. Şuan iki oyunda birden oynuyorsunuz. Aynı Zamanda “Aşık Sheakespare’da sizi izliyoruz. Sahne tozu diye anlatılan masalsı şey gerçek mi?

Yüksek ihtimalle gerçek! Gerçek olmasa, bu zorlu yolun, çoğu zaman karşılıksız kalan bu çabanın bir anlamı olmaz. Zamanla bağımlılık halini alıyor. Sahneye çıkamadan duramıyorsun. Sahne bir oyun alanı ve çocukluğumuzdan beri hepimiz oyun oynamayı severiz. Ben bu aşkı hiç bırakamadım. Sahnenin tozu, oyunun büyüsü... Aşık Shakespeare oyununda karakterim diyor ki  “Sana biraz tiyatrodan bahsedeyim; tiyatro büyük bir sıçışa doğru giden yolda, bitmeyen devasa engellerdir, ama oyun bir şekilde çıkar.”. Gerçekten inanılmaz engellerle karşılaşıyorsunuz, ama o oyun bir şekilde çıkıyor ve sahnedeyken her şeyi unutuyorsun. Sahne tozu mu, tiyatronun büyüsü mü artık ismine ne dersek diyelim kesinlikle oralarda bir şeyler var.

Yan Rol oyununuz ile bu yıl ödüller aldınız. Seyirciyle hangi duyguyu buluşturuyorsunuz?

Yan rol, dışarıdan bir oyuncunun hikayesi gibi duruyor ama hayatının her alanında ikinci kalmış, yanda kalmış bir kadının hikayesi. Mesleki olarak yaşadığı zorluklar, arkadaş ilişkilerindeki sorunlar, kız çocuğu olma problemleri, baba-kız iletişimi, kadınlık ve dişilik algıları ve karakterimizin bunlara yaklaşımını görüyoruz. Bundan dolayı seyirciyi etkilediği yerler hep değişiyor. Bir insanın, kendi hayatının başrolü olamadan yıllarca yaşayıp, anlık bir kırılmayla “Ben artık kendi hayatımın dizginlerini elime alıyorum” dediği bir oyun.

“O kendi hikâyesinin kahramanı ve ben bu sefer onun hikâyesindeki yan rol olmayacağım!” Kendi hikayenizde hiç yan rol olduğunuzu hissettiniz mi?

Çok oldu. Oyunda yaşadığım kırılma noktalarını ben de şahsen yaşadım. Sonra hayatımın başka bir yere gittiğini gördüm. Yirmilerin sonlarına kadar kendi dişil enerjisinden utanan, tatlı, sevimli, eğlenceli kız çocuğuydum.Başarılarımı göremeyip fazla tevazuuyla karşılardım. Kimse kırılmasın diye kendimden ödün verir hep kendi isteklerimi ardıma atardım. Öyle bir an geliyor ki “Ben ufak bir kız çocuğu değilim, ben bir kadınım, oyuncuyum.Bu yaşam beni çok değersiz hissettiriyor.Artık birinin takdir etmesini, değer vermesini beklemeyeceğim. Kendi değerimi kendim belirleyeceğim.” Dediğin bir an geliyor. Pandeminin yarattığı “hayatımızın ne kadar kıymetli olduğunu anladığımız” zamanların da etkisi çok oldu. Canımın ve biricikliğimin kıymetini anlamaya başladım.

Aşık Shakespaere ile yakın bir zamanda prömiyer yaptınız ve çok güzel dönüşler geldi. Bu oyundaki karakteriniz nedir?

Ben Shakespeare’nin tiyatro oyunlarının sahnelendiği tiyatronun sahibini oynuyorum. Tiyatro aşığı ve her zorluğa rağmen tiyatro yapmaya devam ediyor. İnsanları bu büyüye inandırıyor. Bu arada karakterimiz erkek. Ekibimizdeki neredeyse bütün kadınlar erkek karakterleri oynuyor. Çünkü oyun, kadın karakterlerin sahneye çıkamamasını üzerinden şekilleniyor.

Camdaki Kız “Billur” karakteri ile seyircinin kalbinde bir taht kurmuştunuz. Billur karakteri size neler kattı?

Billur’u seyirci gibi izledim. Seyirci bir bölümde “Keşke Billur gibi bir arkadaşım olsa” ertesi bölümde de “Billur sen bu kızın hayatını mahvettin, Allah seni kahretmesin” diyorlardı (gülerek). Billur hatasıyla, günahıyla, heyecanıyla hayatı yaşayan bir karakterdi. Nadim Hoca “Bu kız sahneye girdiği anda sahnenin enerjisi artacak, o sahne çiçek açacak” derdi. Camdaki Kız çok sert, siyah beyaz bir hikayeydi, ben o dizinin renklendirilmiş tarafıydım. Billur havai hayaller kuran, capcanlı bir kızdı. Hikayenin sonunda hayalleri gerçek oldu. Aşkı buldu, konağa gelin oldu. Nalan’la elti oldular. Tam bir mutlu son. Ben de zamanla Billur gibi oldum. Hayatı yaşamasını bilen, hayaller kuran bir kadına döndüm. Mesela, Alice Müzikali’ni izlemiştim. Ben böyle bir projenin içinde olmak istiyorum, Serdar Hoca’yla çalışmak istiyorum dedim. Üç ay sonra telefon geldi. Aşık Shakespeare’in içinde olmak ister miyim diye sordular.

Bu hikayenin yaşanmış bir hayat hikayesinden yazılmış olması, bu projeyle ilgili size neler hissettirdi?

Ben Gülseren Budayıcıoğlu’nun kitaplarını daha dizi olmadan okuyordum. Çok etkilenmiştim. Gülseren Hanım’ın hikayelerinde anlattığı kurgulanmış şeylerin bir de hayat gerçekliği diye bir şey var. Beni hem etkileyen hem de korkutan yer orası. Ben Camdaki Kız’ın ilk üç bölümünü izleyememiştim. Korse sahnelerinde nefesim kesiliyordu. Böyle bir durumu gerçekte bir insanın yaşıyor olması, beni çok yıpratıyor. Nalan gerçek hayatında da düzeldi, yeni bir yol çizdi ama neredeyse ömründen 30 yıl gitti. Hayatının yarısını böyle yaşamak çok kötü bir şey…

Siz gerçek hayattaki Nalan’ı tanıdınız mı?

Hayır, hiçbirimiz tanımadık. Gülseren Hanım’a “Gerçekten yaşadıkları bu kadar sert mi?” diye sorduğumuzda “Aslında daha da sert” demişti.

Hiç “Nalan ben olsam nasıl bir hayatım olurdu?” sorgulamasını yaptınız mı?

Hayır hayır. Bunu düşünmek bile istemedim. Senaryoyu okurken bile kötü oluyorsun. Tiyatroda katarsis etkisi vardır. Oyuncuyla birlikte sen de ağlarsın, ama çıktığında “Oh, iyi ki benim başıma gelmedi.” gibi hissedersin. Ben de okurken aynı şeyi hissettim. İyi ki benim başıma bunlar gelmedi dedim. Oyuncu olarak oynamak isterdim, ama Nalan olarak yaşamak istemezdim.

Son dönemlerde ağırlıklı olarak kadın hikayelerinin içinde daha çok görüyoruz sizi.

Aslında şuan bulunduğumuz dönemle ilgili bir durum. Kadınlar hikayelerini rahatça anlatabiliyor ve merak ediliyor. Ben de bu durumdan ötürü çok mutluyum. Yıllarca bir sürü adamın hikayesini izledik. Kadınlar hep Yan Rol’dü. Şimdi Başrol!

Hayalperest bir çocuk muydunuz?

Hala hayalperest bir çocuğum. (gülerek)

Bugüne dek, oyunculukla ilgili hayallerinize gölge düşüren; ama düştüğünüz yerden daha azimle kalktığınız bir olay yaşadınız mı?

Sözleşme esnasında geri dönen işlerim oldu. Tek sebep, karakterin saçının rengi ya da boyu gibi anlamsız şeylerdi. İki ay boyunca saçımın rengini, boyumu görüyorlar ama son anda ne oluyorsa bu bahanelerle iptal ediliyor. Audition ile başrolü almışken kostüm provasında “Kız çok yetenekli, ama bu karakteri ünlü biri oynasın” diyerek elimden alınan roller mi dersin. Neler neler... Ben hiçbir zaman iyi veya kötü oyuncu olduğumu söylemem, ama ben çalışkan bir oyuncuyum. Bana o karakteri verirsen, bir şekilde ben onun içinde var olurum. Bu his ile hep ayağa kalktım. Var olacağım. Oynayacağım. Kendime, “siz vermeseniz de yeni oyun alanları bulacağım” dedim ki çok şükür buldum.

Sosyal medyada da sizi aktif bir şekilde takip ediyoruz. Artık günümüzün yok sayılamaz bir gerçeği sosyal medya. Artık oyunculuğun bir kolu diyebilir miyiz?

Kimileri için geçim kaynağı iken benim için bir oyun alanı orası. Sosyal medyayı seviyorum. Gündemi takip etmek, hikayenin içinde olmak lazım. Ben burun kıvıranlardan değilim aksine havuzda olmayı sevenlerdenim. Yeni nesil bunu istiyorsa, bir oyuncu olarak o havuzun da içinde kalmam lazım.

 Çok renkli, eğlenceli bir Merve Polat görüyoruz. Telefon, kamera olmadığı zaman, kendi dünyasında nasıl bir Merve Polat var?

Ben mutsuz olmayı sevmiyorum. Mutlu veya mutsuz olmak insanın seçtiği bir şeydir. Hayat seni mutlu etmek için uğraşmaz. Bugün dışarı çıktığında seni mutsuz edebilecek yüzlerce sebep var. Hayat çok zor. Bu savaşın içindeyken, birilerine hikayeler aktarmak istiyorsan, hayallerin varsa, o depresif ruh halinden çıkman lazım. Mutsuz, yorgun olduğum olmuyor mu tabi ki oluyor. Sadece oralarda fazla kalmayı sevmiyorum.

 Şuan telefonunuz çalsa ve sizi çok mutlu edecek bir haber gelse, bunun ne olmasını istersiniz?

Dünya çapında yıldızlaşan, ödüller alan, rol model gösterilen bir oyuncu olmak istiyorum. Eğer telefonum çalacaksa, beni oraya ulaştıracak bir haber gelmesini isterim.