Gün olur, an gelir. Yaşanmışlıklar başına vurur insanın. 

Ruh yorulur, beden yorulur, kalp yorulur, sabır da yorulur. 

Ve bu defa sabrımız gerçekten yoruldu. 

Ne olacak bu halimiz? 

Aynı anlatılan kıyamet ehli gibi ana çocuğundan, çocuk ana babasından kaçar oldu. Komşunun zilini çalamaz olduk. Ne kimseyle oturup muhabbet edebildiğimiz var ne kimseyi görecek gözümüz. 

Küçük bir boğaz ağrısına ortalığı ayağa kaldırır olduk. Sırtım mı ağrıyor, acaba burnum mu tıkalı? Korona da burun tıkanıklığı var mıydı? 

Bir öksürsek evhamlanıyoruz. Ellerimi iyi yıkadım mı? 

Dezenfektan mı iyi kolonya mı?

Vitamin lazım, bağışıklık lazım. Özellikle D vitamini. Eee bu yüzden güneş görmek lazım. Çocuğu dışarı çıkarsam da güneş görse mi iyi yoksa hiç risk almayıp eve kapansak mı iyi?

Vitamin hapları satışları şu günlerde rekor kırıyor.

Ne yapacağını şaşırıyor insan. Hangisi iyi hangisi kötü birbirine girdi. 

Dışarı çıkıyoruz güneş banyosu yapmaya ama eve gelince vicdan azabı başlıyor. Acaba bir yerden bir şey kaptık mı? Çocuğa ne kadar engel olabiliyor ki insan. Oynarken ona bir şey olur mu?

Oraya dokunma çocuğum, şuraya değme evladım, orası pis olmuş eleme. Şurada ablalar abiler var yaklaşma.

Bir de yasaklar başladı yeniden. 

Ne neye göre yasak?

Hele 65 yaş ve üstüne gelen yasaklar, bir genişleyip bir daralıyor.

Saatler zaten trajikomik.

65 yaş ve üstüne gelen belirsiz, bir türlü anlaşılamayan yasaklar onları daha da çok bunalıma sokup daraltıyor. 

Zaten büyük korkular yaşıyorlar bu garip yasaklar nedeniyle bunalıma girip basit sayabileceğimiz hastalıkları nüksediyor ve hayata veda ediyorlar. 

Arkadaşlarım benim bu konuyu çok fazla düşündüğümü ve karamsar olmamam gerektiğini söylüyorlar. Evet çok büyük korkularım var. Dahası sevdiklerim var. Annem kronik hastalıklarla mücadele ederken nasıl korkmam. 

Daha geçen hafta çok sevdiğim manevi annemi Koronadan kaybettik. 

Nurlar içinde yatsın, mekânı cennet olsun. 

Kafalar karmakarışık. 

Her kafadan bir ses çıkıyor. İnsanlarda zaten güven sıfır artık. 

Öyle ki yarın neyle karşılaşabileceğimizi bile bilmeden, savrulup gidiyoruz.

Biri çıkıyor verilen ilaçlar mutlaka içilmeli diyor, bir diğeri ise çok yan etkisi var içmeyin diyor. 

Aylardır aşı çıksa da rahat nefes alsak diye dualar ediyorduk, aşı çıktı beraberinde soru işaretlerini de getirdi. 

Aşı, insan DNA'sını değiştiriyor iddiasıyla insanlarda psikoloji diye bir şey kalmadı. 

Güç yok kı, 10-15 gün evlere kapanıp, sorunu çözsünler. Ama herkesi tabi ki. 

Gerçi böyle çok daha pahalıya geliyor değil mi? 

Ama, hiç kimse, kimse farkında değil. 

Esnaf ne yapacağını kestiremiyor, hele el ve emek işçiliği yapan, cafe, restoran ve benzeri işletmeler iyice şaşkınlar. Üretim için stokladıkları toptan ham maddeler, müşteri azalması yüzünden depolarında çürüyor. Ya çok düşük fiyatla başkalarına devrediliyor veya çürük, bayat demeden yavaş yavaş kullanıp satmaya çalışıyorlar. 

Çünkü çaresizler. 

Kira, personel ve geçindirmeleri gereken aileleri var.

Ne yapsın, nereye gitsin? 

Elektrik, doğalgaz, su, telefon, aidat hiçbir şey ötelenmiyor, hiçbir şeyin aksamasına izin yok. 

Çünkü güç yok. 

Kısmi, yasak ve kapatmalarla bu iş çözülmeyecek.

Artık ipin ucu kaçtı. 

Hastaneler de yer yok, ilaçlar yok.

Sadece 15 gün karantina olsaydı, hiç kimse aç kalmazdı.

Ölmezdi. 

Tek çare, şartsız 15 gün hayatın durması.