Önceki günlerde İzmir-Selçuk’ta 1, 2, 3, 4 ve 5 yaşlarında kardeşlerin, yangında, feci şekilde hayattan kopuşu, yüreklerimizi dağladı.
Beş çocuk evde elektrik sobasının devrilmesi sonucu çıkan yangında zehirlenerek yaşamlarını kaybediyor. İşin temelinde derin yoksulluk yatıyor. Baba hapishanede, anne çöplerden kâğıt ve hurda malzemeleri toplayarak yaşama tutunmaya çalışıyor.
Dünyada çocuklarına bayram yapan ülke olmaktan, çocuklarına sahip çıkamayan, her gün yeni bir çocuk dramı yaşayan ülke durumuna geldik. Çocuk yaşamı ülkemizde sudan ucuz.
Tacize uğruyorlar Şiddete maruz kalıyorlar Cinayete kurban ediliyorlar Okula gönderilmiyorlar Yokluk içinde kalıyorlar Mutsuz ve umutsuz yaşıyorlar
Onlar bizim çocuklarımız bizim evlatlarımız.
Beş kardeşi toprağa verdik. Beş metre kare evde 5 can yaktı yürekleri.
Kim tarif edebilir böyle bir acıyı, hangi sözcükle anlatalım.
Anne ekmek peşinde, baba cezaevinde.
Hava soğuk 5 kardeş üşüyor.
Yokluk
Yoksulluk
Çaresizlik
İlgisizlik
Adını ne koyarsan koyun.
Kime kızalım?
Kim hesap verecek? Bugüne kadar kim hesap verdi ki?
Yeni doğan bebeklerin ölümünden para kazanan caniler,
8 yaşındaki Narin'i bir olup öldüren katiller
6 yaşındaki Şirin'e cinsel istismar edip öldüren şerefsizler
Onlarca yüzlerce olaylar..
Hangisinde ayağa kalktık ki
Hangisine duyarlılık gösterdik ki?
Bir iki damla akan timsah gözyaşları dışında ne yaptık Allah aşkına.
Hepimiz kirli hepimiz suçlu hepimiz vebal altındayız.
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü. Hakları öğretilmeyen, gözetilmeyen sadece bugün ile hatırlanmaya çalışılan çocuklarımız.
Giderek "Kötü'leşiyoruz" Kaçırılan, istismar edildikten sonra öldürülen, işkenceyle hayatları karartılan çocukların ülkesi Türkiye, tarihe adını bu şekilde yazdırmaya niyetli gibi görünüyor.
Her gün aldığımız kötü haberlere daha kötüleri ekleniyor ve özellikle çocuk istismarı konusunda her seferinde biraz daha insanlıktan çıktığımızı gösteriyor, maalesef.
Tüm bu çocukların dünyasının ne kadar olduğunu ben size söyleyeyim. Oradan oraya koşmak, oyuncaklarla oynamak, parka gitmeye can atmak, yemek ya da uyumak istememek.
Ve daha binlerce çocuk. Sadece rakam olarak önümüze düşen, hikayelerini, en sevdikleri yemekleri, nasıl konuştuklarını, ne hayal kurduklarını bilmediğimiz ve hiçbir zaman bilemeyeceğimiz binlerce can.
Ne zaman çocuklarla ilgili kara bir haber duysam, hep şunu düşünürüm. Elimde sihirli bir değnek olsa! Çocuk ölümlerini kaldırırdım ortadan, çocuk istismarını yok ederdim, kaçırılmaları önlerdim, çocuk yaşta evliliklere nokta koyardım. Sokakları güvenli hale getirirdim. Oyun alanlarını genişletirdim.
İşte o zaman çocuklar, bu kadar ucuzca ölmezdi. Yaşıtları okula giderken, parkta oynarken, ekmek parası peşinde koşan simit satan, caddelerde araba camları silen, kışın ayazında elinde tartı bekleyen binlerce çocuk, ait oldukları yerde okullarında, sıcak evlerinde olurlardı. Ülkemizde el açıp dilendirilmezlerdi. Çocuk halleriyle gelin olmazlardı.
Evet kabul ediyorum: "Lafla peynir gemisi yürümüyor"ki bir çoğumuzun yaptığı en büyük eylem bu.
Ben dahil hepimiz kapkaççı, tinerci ve diğer olumsuzlukların içinde olan, emek istismarı altında olan ve cinsel tacize uğrayan çocuklar için sızlanmaktan öte ne yaptık, ne verebildik?
Dahası ne hak tanıyoruz onlara: sıcak yuvalar mı, konforlu okullar mı, donanımlı sağlık kurumları mı, ne?
Kimse kusura bakmasın ama bunu söylemek zorundayım. Biz sadece merhametimizi değil, aklımızı da kaybettik.
Farkında mısınız? İtilip kakılan, cinsel tacize uğrayan, öldürülen, sömürülen çocuklar bizim çocuklarımız.
Bu çocuklar bizim. Bu ülkenin çocukları. Geleceğimiz.
Onlar sevgiye, şefkate muhtaç.
Hiç düşündünüz mü, parklardan, sokaklardan kaçırılan onca çocuk, nasıl kaçılıyor diye?
Ben söyleyeyim. O çocuklar ne bir çikolatayla, ne de bir şekerle kandırılıyorlar. Sadece ve sadece gülümseyen bir yüze, ellerini tutan sıcak bir ele güvenerek gidiyorlar.
Tekrar, tekrar üstüne basa basa söylüyorum. Çocuklar sevgisiz, ilgisiz büyüyorlar.
Özellikle son zamanlarda ebeveynler köpek terbiye eder gibi çocuk yetiştiriyorlar.
Kalk, otur, yat, konuş, sus gibi verilen komutlarla disiplini sağladıklarını düşünüyorlar.
Çocuk sesine tahammül yok, yaramazlıklarına tahammül yok. Çocuğun ufacık bir ağlamasında, eline bir cep telefonu verilerek susturuluyor. O çocuk eline verilen telefonla ne tür bir oyun oynuyor, nelere şahit oluyor bilen, merak eden yok. Ve maalesef o oyunların bir çoğu şiddet içeren oyunlar. Oyun arası verilen cinsel içerikli reklamlarda cabası.
Bilmiyorlar. Yeni nesil ebeveynler çocuk yetiştirmeyi bilmiyorlar. Açık ve net. İşte en büyük sorun da burada başlıyor. Parasal sıkıntılar, anne ve babanın aynı anda çalışıyor olması mazeret olarak gösteriliyor. Ve çocuk tüm bu hengaminin arasında kaybolup gidiyor.
Neyse! Yine farkında olmadan yazıyı uzatmışım. Hemen toparlayayım.
Tüm çocuklarımızı koruyabilmemiz, vatana, millete hayırlı birer evlat olabilmesi için neler yapmalıyız?
Öncelikle herkes kendi çocuğuna sahip çıksın. Sevsin, saysın, ilgi göstersin, korusun, kollasın.
Cinsel istismara karşı tek yürek olalım ve karşı çıkalım.
Eğitim alamayan, zorla çalıştırılan, dilendirilen, uyuşturucu batağına saplanmış çocuklara el uzatarak topluma kazandırmaya çalışalım.
Sonrasın da göğsümüzü gere gere, çocuklardan utanmadan çocuk hakları gününü kutlayalım.