Kendine, inkılâbın ve inkılâpçılığın çeşitli ve hayati vazifeler verdiği Türk vatandaşının sağlığı ve sağlamlığı, her zaman üzerinde dikkatle durulacak milli meselemizdir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk – 1937)
Bildiri-Yorum köşesinde ülkemizin bekasına ilişkin milli meseleleri görmeye alışık gözlerin yukarıdaki konu başlığını görünce yadırgayacaklarını biliyorum. Ve milli davalarımız ile sigara’nın ne ilgisi var dediklerini duyabiliyorum. Buna rağmen bugün bir özeleştiri yapacağım. Ve Atatürk’ün yukarıdaki sözüne ne kadar uyduğumuzu anlatmaya çalışacağım.
Ben tam 25 yıl fiilen sigara içtim. 15 Kasım 1989 tarihinde günde üç paket sigara içerken tamamen bıraktım. Sigara içerek dumanı ile hem kendimi, hem çevremi ve hemde kirlettiğim hava ile dünya insanlığına düşmanca davranış sergileyen bir insan olarak bugün sigara içenlere karşı büyük bir mücadele veriyorum. Sigaranın zararlarını anlayamayan ve bırakmamakta direnen beyinlere ise üzülmüyorum, onları zavallı görüyor ve acıyarak bakıyorum…
1960 yılında sadece 13 yaşında iken 150 kuruşa satılan mentollü ÇAMLICA sigarasının cazibesine kapılarak sigaraya başladım. Selimiye Askeri Ortaokulunun yatakhanesinde pencere kenarında olan ranzamın altında pencere içinde gizlice içilen mentollü Çamlıca’nın dumanı beni cezbetti ve ilk sigarayı orada içtim. Başım döndü ve gözlerim karardı. Ama sonunda da hoşuma gitti. Sigara içmek kurallara göre çok yasaktı ve cezası da büyüktü. Demek ki bende sigara içecek kadar büyümüştüm. Ayaklarımı yere daha sıkı basabilir ve daha bir erkek görünüşlü olarak sokaklarda dolaşabilirdim.
Ortaokul öğrenciliğinde başlayan sigara macerası Kuleli Askeri Lisesinde de çok yasak olmasına rağmen devam etti. Tek tek saklanan sigaraların hafta sonları izinde veya koruda bir ağaç altında boğaz manzarası seyredilerek tüttürülmesinin heyecanı anlatmaya gerek yok sanırım. Büyüme ve erkek olma duygularını bu çok yasak olan Sigara İçme görevini tadarak geçirdik.
17 yaşında Askeri Liseden İzmir Menteş’e Harbokulu kampına geldik. Hâlâ, kenarda köşede saklanmış sigara izmaritini yönetime yakalanmadan bulunduran ve bu yüzden hiç ceza almama başarısını gösteren nadir kişilerden biri idim. Ders notlarım iyi olduğundan Kara Harbokulunda öğrenci Takım Çavuşu olmuştum. Takım Komutanımız üsteğmen Kemal Aktaş bir gün beni çağırdı ve “ Yarın öğlene kadar sigara içenlerin listesini çıkar ve bana getir” dedi. Şaşırdım. Üzüldüm. Sigara içen arkadaşlarımın isimlerini benden alarak onlara ceza verecek diye düşündüm . Halbuki konu bu değildi. O tarihlerde bütün Harbokulu öğrencilerinin günde bir paket SUBAY sigarası istihkakı vardı ve bu istihkaklar sigara içenlere ay başlarında parasız olarak dağıtılırdı. Bunun için içenlerin listesi isteniyordu. Yine ayni şekilde Er ve erbaşlara da yine ASKER markalı sigaranın parasız olarak her ay başında dağıtıldığını o zaman öğrendim. Bu şekilde sigara içmenin suç olmadığı bir yaşa geldiğimizi ve büyüdüğümüzü anlamış olduk. Üzerinde SUBAY yazan sigaraları bilhassa izin günlerinde ve kalabalık mahallerde daha çok tüketerek rütbe takmadan önce kendimizi subay gibi görmeye başladık.
Bu şekilde giderek sigara tüketimimizi çoğalttık. Her ne kadar zorunlu yaptığımız sabah sporlarında ciğerlerim yerinden fırlayacakmış gibi yansa da, sabahları korkunç bir öksürük ve tenekeleşerek tad alma duygusunu kaybetmiş bir dille kalksak da içmeye devam ettim. Bu parasız sigara dağıtma sisteminin zararları sonunda anlaşıldı ve 80’li yıllarda ordudan tamamen kaldırıldı.
Ben sigaradan zevk alıyordum. Hatta normal sigaraları değil de içimi çok sert olan sarı kapaklı HARMAN sigarasını tercih ediyordum. Ve sigara dumanının tamamını içimde muhafaza edip dışarıya hiç duman çıkarmamayı bir marifet olarak görüyordum. Sabah gözümü açtığımda ilk yaptığım iş sigara yakmaktı ve geceleri dahi sigaranın son nefesini çekerek yatağa girmeyi yıllarca bir keyif olarak gördüm. Mazeretim ise hazırdı. Soranlara ve “sigarayı azalt” diyenlere hep ayni şeyi söylüyordum. “Ben çok asabi adamım. En ufak bir hadisede şu masayı kafana geçirmiyorsam, bunu sigara dumanına borçluyum. Sigara beni sakinleştiriyor ” diyerek sigaranın beni uyuşturarak teskin ettiğini anlatmaya çalışıyordum.
1970 yılında Ağrı/Patnos’taki birliğimde araç kazasında iç kanama yüzünden ile ölen 20 yaşındaki bir askerimin otopsisine katılmam istenmişti. Cerrah Binbaşının 20 yaşındaki askerin akciğerlerinde toplanan katran ve zifti iki avucuyla alıp masanın üzerine yayması ile çıkan pis koku üzerine sigara paketimi ve çakmağımı orada bıraktığımı hatırlıyorum. Bu şekilde ara ara bırakmalarım en çok iki ay sürdü. Hep içtim. Hem kendimi ve hem de çocuklarımı zehirledim. Bu aile içindeki duman altı etme faaliyetim sonunda bir işe yaradı. Üç oğlum benim ve annesinin sigarasının dumanından o kadar nefret ettiler ki ağızlarına tek bir sigara almadıkları gibi ciddi birer sigara düşmanı da oldular.
40 yaşına geldiğimde içtiğim sigara sayısı artarken zararlarını da ciddi boyutlarda hissetmeye başlamıştım. Sigara istihkakım günde üç paketi yani 60 sigarayı bulmuştu. Sporu seven biri olarak bu durum beni çok rahatsız ediyordu . Sonunda bırakmaya karar verdim. Ama, bırakmam kolay olmadı. 13 yaşında başlanılan bir alışkanlık ile gelişen karakter ve davranış biçimini değiştirmek kolay olmuyordu.
Pek çok bırakma metodu denedim. Hiçbiri fayda etmedi. Sonunda kendi sigarayı bırakma metodumu geliştirdim. Aslında metodum çok basitti. Günlük sigara sayısını azaltmadan bir gün içip-bir gün içmemeğe başladım. Bir yıl kadar bu sistem devam etti. 24 saatin, dakika ve saniye bazında ne kadar uzun olduğunu bu sürede anladım. Kısa bir süre sonra ayın tek haftalarında içip-çift haftalarında içmeme ve nihayet ayın ilk on beş günü içip-ikinci on beş günü içmeme şekline döndürdüm. Ayın sigarasız geçen on beş gününün hayatımın en kötü ve saniyelerini sayarak geçirdiğim günleri olduğunu anlatmama gerek yoktur sanırım…
15 Kasım 1989’da sigara içme günüm geldiğinde çok ağır bir soğuk algınlığı geçiriyordum. Sigara içmem asla mümkün değildi. O gün karar aldım ve acaba şunu bir ay içip-bir ay içmesem olur mu dedim. Ve hemen kararımı uygulamaya başladım. O gün bugündür bir türlü sigara içme ayının başlangıcına ulaşamadım. Yani hayatımdan sigarayı silip attım…
Hayatta kendim ve ailem için yaptığım en önemli işin SİGARAYI BIRAKMAK olduğunu idrak ettim.. Çünkü hayatım tamamen değişmişti. Kaybettiğimi sonradan anladığım sağlığıma yeniden kavuştum. Yediğim yemeğin, içtiğim suyun, teneffüs ettiğim havanın, yani hayatın tadını almaya başladım. Beni sigaranın asabi yaptığını ise ancak sigarayı bırakınca anladım. Şimdi ciğerlerimdeki nikotin ve katran da sıfırlandı. Ama ciğerlerimin yüzeyindeki sigara tahribatı kalıcı olmuştu.
Şimdi sigara içen dostlarıma sesleniyorum. Hiç kusura bakmayın ama en yakınlarım dahil olmak üzere ben sizleri ikinci sınıf bir kişi olarak görüyorum. Çünkü kendisine kötülük yapan ve bilerek kendini zehirleyen insanlara bu konuda tecrübe sahibi olan biri olarak benim iyi gözle bakmam mümkün değil…

Ben sigara içen kimi görürsem rahatsız olduğumu mutlaka söyleyerek onu rahatsız ediyorum. Mutlaka ikaz ediyorum. İçmemesini tavsiye ediyorum. Zaten otuz yıldır evimde sigara bulundurmuyorum. Gelen misafirlere de sigara ikram etmiyorum. Çok içmek isteyen olursa kendi sigarasını balkonda içmesine müsaade ediyorum… Belki bana kırılıyor ve üzülüyorlar. Ama ben sadece kendim için değil, onlar için iyi yaptığımı düşünüyorum.
Bugün sosyal medyada sigaranın zararlarını anlatan binlerce İnternet sitesi var. Pek çok dernek ve teşkilat sigara ile savaşıyor… Fakat sen, sigara içen kardeşim. Sen bir gayret göstermezsen ve de istemezsen bütün bu kuruluşların çabası boşuna…
29 yıllık sigara içme tecrübesi yaşayan bir kişi olarak, bu çağdaş uyuşturucuya müptela olan beyinlere sesleniyorum. Ömrünüzün geri kalan kısmında sağlıklı ve insanca yaşamak istiyorsanız SİGARAYI BIRAKIN.
Bu ülkenin sağlam vücutlarda yükselen sağlam beyinlere ihtiyacı var… Yani size ihtiyacı var. Gelin sizde bizim dünyamıza. Ve sizde sağlıklı yaşamın nimetlerini tadın…