Tarih okuyucusuna ne kazandırır?

Evet tarih; okuyucusuna diğer bilim dallarını anlamasında kültürel, sosyal ve entelektüel bir alt yapı kazandırır. Söz gelimi, dünya uygarlıklarını veya bir ülkenin gelişme aşamalarını bilmek isteyen bir okuyucu veya öğrenci, öncelikle tarih okumak durumundadır. Özellikle sosyal ve siyaset bilimleri alanında eğitim alan hemen herkesin tarih bilgisine ihtiyacı vardır. Ancak bu yolla toplumun gelişme aşamalarını ve geçmişte yaşanan tecrübeleri takip edebilir.

Örneğin, Türk siyasi hayatını anlayabilmek için Osmanlı dönemindeki saltanat sistemini, saltanatın kaldırılmasını ve cumhuriyetin ilanını bilmek zorunluluğu vardır. Aynı şekilde, fen bilimleri öğrencilerinin de mutlaka bilim tarihi öğrenmeye ihtiyaçları vardır. Bu bilgi kendilerine, bilimde ulaşılan son aşamaya nasıl gelindiğini öğretecek, böylece kendi uğraş alanlarını daha iyi kavrayacaklardır. Zira tarih, sadece olaylar dizisini öğrenmek değil; bilakis doğru ve anlaşılır sonuçlara ulaşmak için de bir araçtır. Hatta bir düşünce tarzıdır. İnsanın hayal dünyasını geliştirir, yeni fikirler geliştirmesine ve buluşlar yapmasına imkân hazırlar. Daha da önemlisi insana eleştirel bakış kazandırır. Tarih öğrenmenin bu genel amaçlarının dışında; ayrıca özel amaçları da bulunmaktadır.

Türkiye’de tarih metodu konularında ilk kitap yazanlardan birisi olan Zeki Velidi Togan tarihin faydasını anlatırken; tarihin çağdaş hayatı, geçmiş hayatın bir tekamülü olarak yakından anlattığını, hatta gelecek hakkında düşünmeyi de sağladığını söyleyerek önümüzü açmaktadır. Zira insanlık tarihinin geçmişteki bir kesitini öğrenmek, aynı zamanda insanın mensup olduğu çağı ve toplumunu anlaması anlamına gelmektedir. Nitekim geçmişini bilmeyen bir insan, hafızasını yitirmiş bir kişi gibidir. Aynı şekilde, geçmişini tanımayan toplumlar için benzeri bir yargıya varmak zor değildir. Her millet, geçmişini bilmek zorundadır. Nerden geldiklerini, atalarının hangi başarılara imza attıklarını, nerelerde yanlış yaptıklarını bilmekle yükümlüdür. Bu, yeni nesillere cesaret vereceği gibi, geçmişi ile iftihar etme duygusu da kazandırır. Yeni başarılara yelken açmalarına imkân verir. Bundan daha önemlisi, tarih okuyucusu diğer toplum ve milletler ile kendi toplum ve milletinin mukayesesini yapabilir. Bu mukayese kişiye öz güven kazandıracağı gibi, başka milletlere karşı da empati yapma duygusunu geliştirir.

Hiç şüphesiz, insanın doğasında var olan merak duygusunu giderme ihtiyacı da tarih öğrenmenin yolunu açar. Zira insanda, daima kendini tanımak ve bilmek arzusu vardır. Doğal olarak ilk akla gelen husus “kişinin kendi tarihidir”. Dolayısıyla insanın kendisini, ailesini, çevresini ve geçmişini öğrenme ihtiyacını gidermesi, yani entelektüel merakını tatmin etmesi ancak tarih okumaları ile mümkündür. Her bireyin özel ve sosyal hayatı vardır. Bireyler bu iki hayatın bir parçasıdır. Başka bir deyimle bireyin hayatını; anne-babasından, ailesinden ve toplumundan devraldığı tarihi miras oluşturmaktadır. Tarih, insana mensup olduğu millete aidiyetinin nasıl gerçekleştiğini; söz gelimi “ben niye Türk milletindenim, o niye başka millettendir? “ sorularının cevaplarını verir. Zira dünyanın bir parçası olan bireylerin ve onlardan oluşan toplumların nereden geldiklerini bilmeye ihtiyaçları vardır. Bu onlara sadece manevi bir tatmin sağlamaz, aynı zamanda geçmiştekilerin tecrübelerinden de istifade etmeyi sağlar. Bütün çağları ve ülkeleri, insanın önüne getiren Tarih, geçmiş ve eski milletlerle kendisi üzerinden ilişki kurdurarak, oradan alınacak dersler ile birey ve milletlerin geleceklerine ışık tutar. (Tarih Metodu-AÖF-2022 Ankara)

Nitekim Belçikalı tarihçi Léon-Ernest Halkin; “tarihin bilinmesinin geleceği düşünmek bakımından zaruri olduğunu” söyler. Tarihçi M. S. Kütükoğlu; tarihin, insanlarda ahlak şuurunu uyandırıp manevi değerlerin gelişmesinde rol oynadığını; aileden başlayıp millete doğru gelişen bir sevgi ve bağlılığın doğmasına imkân hazırladığını, ayrıca bir bireyin ait olduğu milletin, üstünde yaşadığı vatan topraklarının geçmişini öğrenme ve araştırma arzusunu ortaya çıkardığını belirtir; aslında bütün tanımlardan kastedilen şudur:

Toplumlarda tarih bilincinin oluşması bir zarurettir.