Türk Edebiyatı’nda bazı şairlerin şiirleri vardır ki; şiir seven de, şiire uzak olanda günlük sohbet ve ciddi konuşmalarında kullanır dururlar. Bu şairlerin ve şiirlerinin sayısı yüzlerce sayıdadır. Ben sadece 3 şair ve şiirini unutulmaz olarak aldım.
Mesela Cahit Sıtkı Tarancı ve şiiri; Haydi Abbas Vakit Tamam; Yedek subay sayısının az olmasından kaynaklı her yedek subaya emir eri verildiği zamanlarda şair künye defterinde Abbas oğlu Abbas ismini görür ve bu isim şaire küçükken dinlediği masalları anımsatır. Bu yüzden de sakat eli dolayısıyla çürüğe alınmış Abbas’ı emir eri yapıyor. Abbas şairin demesine gerek kalmadan öğle yemeğini hazırlar, kıyafetlerini ütüler, akşamları da çilingir sofrasını hazırlardı. Şairde bu şiiri Abbas’ın temiz kalbine ve sıkı dostluklarına yazmıştır.
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.
Yine başka bir ünlü şairimiz Necip Fazıl Kısakürek ve Şiiri; Kaldırımlar, insanın eski yaşamındaki pişmanlıkları en güzel şekilde dile getirir. Şairin kendi hayat hikayesini, inişlerini, çıkışlarını konu edinen bir şiirdir. Yasaklı oyunlar oynadığı dönemlerden son haline kadar olan hayatını şair, Kaldırımlar şiirinde anlatmıştır.
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.
İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir ama evler.
Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.
Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer takı, gölgeden taş kemerler.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim;
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir kuyuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi..
Üçüncü olarak aşkın kutsiyetini en güzel şekilde anlatan Abdürrahim Karakoç ve dillerden düşmeyen, dinleyince ve de okuyunca yüreğimizi dağlayan Mihriban şiiri; Karakoç’un yaşadığı köyde düğün olacaktır, civardan misafirler gelmeye başlar. Genç Abdürrahim köyünde genç bir kız görür, gördüğü kız ailesiyle komşunun düğününe gelen misafir bir kızdır. Tanışmak nasip olur… Misafirlikleri ilerledikçe aşkları da ilerler.
Bir sabah Abdürrahim kalkar ve Mihriban adını koyduğu sevdalısını görmeye gider, gider ki misafirler gitmiştir. Abdürrahim’in dünyası artık değişir, hayat manasızlaşmıştır, aşk acısı yüreğini yakar… Bu halini gören ailesi, kızı bulmak için Maraş’a gider, uzun aramadan sonra kızın ailesini bulur ve kızı isterler. Önce “kız küçük” derler, bahane bulurlar. Bakarlar ki Abdürrahim’in ailesi ısrarcıdır, gerçeği söylerler: “Kız nişanlıdır…” Ailesinin halinden olumsuzluğu sezen Abdürrahim, kızın nişanlı olduğunu duyunca da: “Bir daha bu evde ismi anılmayacak ve konusu geçmeyecek.” der. Olayın üzerinden 7 yıl geçer, geçer geçmesine de Karakoç’un içindeki sevda sönmez ve türküsüyle herkesin aşina olduğu ‘Mihriban” şiirini yazar.
…………………………………………..
Yar, deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban