Bunun farkındalığını kişi, bilinç düzeyine göre bulur. Her ruh, bir sırla dünyaya gelir. Fakat bu sırrı, hayatın telaşında unuturuz. Yine de içimizde bir yer hep fısıldar: “Hatırla… Burada olmanın bir nedeni var.” 

Kimi insan bu farkındalığı ergenlik döneminde yakalar, kimi yirmili yaşlarında, kimi ise kırk ya da ellisinden sonra… Bazıları ise bu farkındalığa hiç ulaşmadan yaşamını sürdürür. Peki, nedir bu amaç? 

Her bireyin amacı kendine özgüdür. Bu amacı, kişi ancak kendi içsel yolculuğuyla keşfedebilir. Kimisi bu dünyaya insanlığa hizmet etmek için gelir; kimisi üretmek, ilham olmak, şifa vermek için… Kimisi ise tükenmeye, kendini kaybederek yeniden doğmaya gelir. Bu, bireyin kendi hayat yolculuğu içinde, ona iyi gelen deneyimlerle şekillenen bir keşif sürecidir. Çünkü her ruhun yolculuğu kendine hastır. 

Farkındalık, hayat amacımızın pusulasıdır. Kim olduğumuzu, neyi sevdiğimizi, neyin içimizi titrettiğini fark ettikçe bu pusula doğruyu göstermeye başlar. Bu yol, kimi zaman acıyla, kimi zaman sevinçle, bazen de bir rastlantıyla önümüze çıkar. Ama her defasında bizi özümüze yaklaştıran hikâyelerle birlikte gelir. 

Unutulmamalıdır ki bizler yalnızca etten ve kemikten oluşan varlıklar değiliz. Hayata sadece doğmak, okumak, çalışmak, evlenmek ve emekli olup yaşlanmak için gelmedik. Her ruhun taşıdığı bir niyet, gerçekleştirmesi gereken bir tezahür vardır. Tamamlanmayı bekleyen bir karmik plan ve hatırlanmayı bekleyen, ruhun derinliklerinde saklı bilgiler bulunur. 

Yaşadığımız korkular, sevinçler, tanışmalar, arzular, üzüntüler, kayıplar… Hepsi, ruhumuzun olgunlaşmasını ve yaşam amacımıza yaklaşmamızı sağlayan süreçlerdir. Hiçbiri tesadüf değildir. Her biri, görünürde sıradan olsa da ruhsal yolculuğun bir parçasıdır. 

Sonuç olarak: 

Hayat amacı, dış dünyada aranacak bir şey değil; içimizde saklı olanı hatırlama cesaretidir. Her birimiz bu dünyaya belirli bir titreşimle, bir niyetle, bir sevgi tohumu olarak geliriz. Zamanla unuturuz, savruluruz, hatta bazen tükeniriz. Ama ruh, asla vazgeçmez. İçimizdeki o derin bilgelik, doğru an geldiğinde uyanmak için hep hazırdır. 

Kendimizi tanıdıkça, kalbimizin gerçek sesini duymaya başladıkça, yaşamın bizi nasıl incelikle ilmek ilmek ördüğünü fark ederiz. Ve o zaman anlarız ki amaç, varılacak bir yer değil; her adımda farkındalıkla yürünecek bir yoldur. 

Hayatın içinde, her şeye rağmen ışığı hatırlamak mümkündür. Ve belki de bu dünyadaki en kıymetli görevimiz, bu ışığı önce kendimizde, sonra birbirimizde uyandırmaktır.