1896’da Beyrut Tren İstasyonu

4 Ağustos 2020 Salı günü Lübnan’ın başkenti Beyrut’tun liman bölgesindeki bir depoda yangın çıktı. Daha sonra yapılan açıklamalara göre depoda, 2.750 ton amonyum nitrat isimli patlayıcı madde bulunuyordu. Öğleden sonra saat 6’ya 5 kala itfaiye görevlileri yangına müdahale ettiler. Ancak yangın çok büyük çaptaydı ve bu tür müdahalelerle sönecek gibi görünmüyordu. Nitekim Saat 6’yı 7 geçiyordu ki ilk patlama meydana geldi. Ortalığı kesif bir duman kapladı. Bu ilk patlamadan 30-35 saniye sonra saat 6’yı 8 geçe ikinci patlama meydana geldi. Korkunç bir gürültü koptu. Bütün Beyrut sallandı. Alevler ve dumanlar göğe yükseldi. Patlamanın sesi, komşu ülkeler Suriye ve İsrail’in bazı yerleşim birimlerinden duyulduğu gibi Hatay ilimizin sınıra yakın köy ve kasabalarında, hatta 200 kilometre uzaktaki Kıbrıs’ta bile hissedildi.

Korkunç patlama sonrasında depo çevresindeki bütün yapılar yerle bir oldu. Daha uzakta yer alan yapılarda da büyük hasar meydana geldi. Lübnan ekonomisinin can damarı olan Beyrut Limanı, şimdi bir harabeye dönmüş durumda.

Şu ana kadar gelen bilgilere göre patlama sebebiyle en az 158 kişi öldü, 6.000’den fazla kişi yaralandı, 300 bin kişi de evsiz kaldı. Ölenler arasında en az 66 yabancının olduğu bildiriliyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun verdiği bilgiye göre yaralananlar arasında beşi hafif olmak üzere altı da Türk vatandaşı bulunuyor.

YAVUZ SULTAN SELİM HAN’IN YADİGARI

Bugünkü Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Filistin devletlerinin bulunduğu toprakların tamamı, 1516 yazı ve sonbaharında Yavuz Sultan Selim Han tarafından Memlûk İmparatorluğu’ndan fethedilmiştir. Bu ülkeler Arap ülkeleridir ve Arapça konuşulur. Ancak yer yer Türkmen aşiretleri olduğu gibi şehirlerde yerleşmiş pek çok Türk de vardır.

Yavuz bu topraklar üzerinde önce Halep ve Şam eyaletlerini kurmuştur. Şam eyaletine sonraları Suriye eyaleti denmiştir. Daha sonra Lübnan toprakları üzerinde kurulan Trablusşam eyaleti ile Filistin’de kurulan Sayda eyaleti, Şam eyaletinden ayrılmıştır. Sayda eyaletinin merkezi bazen Sayda bazen de Beyrut olmuştur. Sayda Beyrut’un 45 kilometre güneyinde yine deniz kıyısında bir şehirdir.

Patlamanın ardından Beyrut

FRANSA’NIN EMELLERİNE TEDBİR OLARAK EYALET YAPILIYOR

Sadrazam Kıbrıslı Mehmed Kâmil Paşa 11 Aralık 1887’de Sultan II. Abdülhamid Han’a sunduğu raporunda, Fransa’nın I. Napolyon zamanından beri Mısır ve Suriye üzerinde emelleri bulunduğunu, Cebel-i Lübnan ve Beyrut’taki Marunî ve Katoliklerin büyük kısmının Fransız himayesi altında veya Fransa’ya meyyal olduğunu, Fransa’nın gerek Beyrut ve gerek Suriye’nin diğer şehir ve kasabalarında 30 seneden beri açtığı okullar sayesinde binlerce tebaanın kendilerini Fransa’ya minnettar gördüklerini zikrettikten sonra alınacak tedbirler arasında bölgede yerleşik Fransa ve diğer Avrupa devletlerinin konsolosluk faaliyetlerini dengelemek için Beyrut, Akka, Belka, Trablusşam ve Lazkiye sancaklarından meydana gelen bir vilayet teşkiliyle Beyrut şehrinin vilayet merkezi yapılmasını teklif etti.

Padişah bu teklifi kabul etti. 28 Aralık 1887 tarihli irade ile Beyrut vilayeti resmen kuruldu ve eski Aydın valisi Ali Paşa ilk Beyrut valisi olarak tayin edildi.

Okuyucularımın Sadrazam’ın 133 sene evvel yazdığı rapora dikkat etmelerini istiyorum. Fransa’nın bu topraklar üzerindeki emellerinin hiç değişmediğini, son patlama olayından sonra bazı grupların, Lübnan’ın gelecek 10 sene boyunca Fransız mandası altına girmesi için imza kampanyası başlatmasından anlayabiliyoruz. Anlaşılan 1918’den 1943 hatta 1946’ya kadar süren Fransız manda yönetimini özleyen ve özgür olmayı umursamayan kafalar bölgede hâlen mevcut.

402 SENELİK OSMANLI HÂKİMİYETİ

Beyrut, 6 Ekim 1918’de İngilizlerce alınıp Fransa’ya bırakıldı. Eyaletin toprakları daha sonra Suriye ile Lübnan arasında paylaştırıldı. 402 sene süren Osmanlı hâkimiyetine karşılık Lübnan’daki Fransız manda idaresi ancak 25 sene devam etti.

Fransızlarca tutuklanan Lübnan cumhurbaşkanı ve başbakanının serbest bırakılarak görevlerine döndüğü 22 Kasım 1943 tarihi, Lübnan’ın bağımsızlık günü olarak kabul edilmektedir. Oysa Fransa Lübnan’daki askerlerini ancak 1946 sonunda tahliye etmiştir.

İSTİKRAR BİR TÜRLÜ SAĞLANAMADI

10 bin 400 kilometrekare yüzölçümüne sahip Lübnan’ın 5,5 milyon nüfusu vardır. Başşehri Beyrut’ta 2,5 milyon insan yaşar. Suriye ile 403, İsrail ile 81 kilometre sınırı vardır. Akdeniz’de 225 kilometre kıyısı bulunur. Halkının %95’i Arap’tır. Zamanla demografisi değişmiş, Müslüman nüfus %61’e düşmüştür. Bunun da yarısı Sünnî diğer yarısı Şiî’dir.

Özellikle Beyrut ticari canlılığı, eğlence mekânları ile “Orta Doğu’nun Paris’i” unvanıyla şöhret bulmuştur. Ancak bu şehir ne yazık ki Osmanlı’dan ayrılalı beri hiçbir zaman istikrara kavuşamamıştır.

25 sene Fransız askerî yönetimi altında Lübnan halkına zulmedilmiş, bağımsızlığını kazandıktan sonra da devamlı dış müdahalelere maruz kalmıştır. Şubat 1958’de Mısır ve Suriye’nin Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni kurması üzerine Lübnan’da bazı gruplar bu yeni devlete katılmayı istemiş, ancak Amerika Altıncı Filoyu bölgeye göndererek Beyrut’a asker çıkarmış ve bu girişimi engellemiştir.

1964 seçimlerinden sonraki yeni dönemde siyasi otorite boşluğu yolsuzluklara, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklara yol açmış ve ülke 1965-1966’da tarihinin en önemli ekonomik krizlerinden birini yaşamıştır.

1975-1990 yılları arasında devam eden iç savaşta ise 120 bin kişinin öldüğü tahmin edilmektedir.

İSRAİL MERCEK ALTINDA

Son patlamanın sorumlu adayları arasında, kendileri reddetse de İsrail başı çekmektedir. Çünkü geçmişte çok daha fazlasını yapmıştır. Mesela Hizbullah örgütünün, 12 Temmuz 2006 tarihinde 2 İsrail askerini kaçırması ve 8’ini öldürmesiyle başlayan krizde İsrail, 12 Temmuz-14 Ağustos 2006 tarihleri arasında Beyrut da dâhil olmak üzere bütün Lübnan topraklarındaki hedeflere bomba yağdırmıştır. Bu saldırılarda 1.100 kişi hayatını kaybetmiş, 4.000’e yakın kişi yaralanmıştır. Ülkenin sanayi tesisleri, limanları, santralları, köprüleri ve yolları berhava edilmiştir. O dönem ülkeye verilen zarar 2,5 milyar dolar olarak hesaplanmıştır.

Bu defaki patlamanın 10-15 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor ki zaten uzun süredir ekonomik ve siyasi krizlerle boğuşan ülkenin toparlanmasının en az 30-40 sene süreceği söyleniyor.

TÜRKİYE FELAKET BÖLGESİNDE

Önceki gün Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Beyrut’ta Türk vatandaşlarının yaşadığı mahalleyi ziyaret etti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Oktay, “Yaralarınızı sarmak üzere buradayız. İlk andan itibaren Türkiye olarak yanınızdayız. Arama-kurtarma ekiplerimizle, gıda yardımlarımızla, doktorlarımızla, her türlü desteğimizle ve hastanelerimizle yanınızdayız. Bundan sonra da bu yaralar sarılana kadar yanınızda olmaya devam edeceğiz.” dedi.

YAD ELLERDE BİR OSMANLI ŞEHZADESİ

Patlamanın ardından Beyrut’ta yaşayan Şehzade Orhan Saadeddin Osmanoğlu’nu telefonla aradım. Kendisinin ve eşinin iyi olduğunu söyledi. Osmanoğlu, Sultan Abdülaziz Han neslinden gelen hayattaki tek şehzade. Uzun zamandan beri İstanbul’a gelip yerleşmeyi çok istiyor. Ancak bunun için büyük amcası Yusuf İzzeddin Efendi’nin mirası ile ilgili olarak İstanbul’da süren davaların sonuçlanmasını bekliyor. 61 yaşındaki Şehzade’nin tek endişesi, bu davaların sonuçlanmasına ömrünün yetmemesi. Kendisinin miras konusunda bir beklentisi yok. “Eşim ile birlikte İstanbul’da yaşamama yetecek bir gelir bana kâfi.” diyor. Davalar sonuçlanır da bir gün hakkı olan miras eline geçerse ihtiyacı dışındaki meblağı fakir çocukların eğitimi için harcayacağını beyan ediyor.

Bu notu da devletimizin yetkililerine arz ettikten sonra Cenabı Mevla’ndan evlatlarımıza ve torunlarımıza iyi günler göstermesini niyaz ederek yazımı bitiriyorum.