XIX. Yüzyılda insanlarını yaşamına giren sinema; bir anda onların kültür ve sosyal görüşlerini değiştirmiştir. Günümüzde televizyonların ağırlık kazanmasına rağmen sinema görsel ve sosyal bir sanat olarak ağırlığını korumaktadır.

Atatürk yıllar öncesinden sinemanın toplumlar için ne kadar önemli olduğuna değinmişti;

 “Sinema gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır. Şimdi bize basit bir eğilence gibi gelen radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini değiştirecektir.”

En basit tanımıyla fotoğraf sanatının temelini oluşturduğu sinema kendine özgü makinesiyle perde üzerinde hareketli görünümleri sıralamaktadır.  Sinemadaki hareketli görüntüleri insan gözünün özelliğine bağlayanlar olmuştur. Bazıları beynin göze düşen yansımalarının kesintisiz hareketiyle açıklamışlardır.  

XIX. Yüzyılın ilk yarısında fotoğrafın bulunmasının ardından  Thomas Edison ile William Kenndedy Lauri  Dickson  film gösteren  kinetoskop ile  ilkel sinemayı yapmışlardır. Böylece selülozdan saydam, bükülebilir bir şerit olan film sinema makinesi ile gösterilmiştir.

 XIX. Yüzyılın sonlarına doğru çeşitli denemelerden sonra sinematoğraf isimli film çeken ve gösteren aygıtlar bulunmuştur. Lamiere kardeşlerin 1895 yılı sonlarında Paris  Capucines Bulvarında Grand Cafe’de yaptıkları ilk gösterinin  sinemanın başlangıcı  olduğu kabul edilmiştir. Amerika’dan sonra Avrupa’da Fransız, Alman ve İtalyan sineması öne çıkmıştır. Başlangıçta sesiz  olan sinema da perdenin yanındaki piyona da oynayan filme uygun müzik çalarken; konuşma ve olaylar yazıyla anlatılmıştır. Sinemadaki gelişim sonrası sesiz sinemanın yerini sesli olanı almıştır. Sessiz sinemanın klasikleri arasına Charlie Chaplin’in filmleriyle, Rus yapımı  “Potemkin zirhlısı” isimli film girmiştir.

Amerika ve Avrupa’da gelişimini sürdüren, teknoloji yönünden tiyatronun önüne geçen sinema kısa sürede İstanbul’a gelmiş ve ilgiyle karşılanmıştır. Bu konuda Mustafa Gökmen’in “Eski İstanbul Sinemaları”  isimli kitabından İstanbul’un değişik semtlerinde kurulan, çok sayıdaki sinemaların isimleri ve yerleri öğrenilmektedir.

XIX. Yüzyılın ortalarından itibaren elektrik enerjisinin getirildiği; Levantenlerin ağırlıklı olduğu Beyoğlu’nda tiyatro salonları ile kahvehanelerde sinemalar açılmaya başlanmıştır. Bunlardan ilki Meşrutiyet Caddesindeki eski tiyatronun yerindeki Pathe olup 1908’de açılmıştır. Beyoğlu’nda onun ardından sinemalar peş peşe açılmaya başlamış olup bunların başında Eclaire (Şimşek)  (1911), Rus elçiliğinin karşısındaki Suriye  Hanında Santral (1911), Halep Hanında İdeal (1912), Glorya ve Saray sinemalarının olduğu yerde Gomon,  Amerikan,  Hamalbaşında Parlan (1913), Şişli Halaskargazi Caddesinde Artistik (1913) Sıraselvilerde Majik (1914), Galata Mumhane Caddesinde Lion gelmektedir.

Sinema izleyenlerin sayıları ardınca da bu işi yapanlar şehrin çeşitli yerlerinde sinemalara açmaya başlamışlardır. Yüksek Kaldırım’da Sancak (1914), Şehzadebaşı’nda Milli ve Turan bunların başında gelmektedir.

Cumhuriyetin ilanından sonra sinemalar Beyoğlu’ndan şehrin diğer semtlerinde de açılmaya başlamıştır. Sultanahmet ‘de Alemdar, Şehzadebaşı’nda  Hilal, Elektra, Beyoglu’nda   Alkazar. Rüya  (Sonradan Sümer)  (1934) , Beyoğlu’nda İpek ve Melek  (1933). Yıldız (1933) , Paüngaltı’da Tan (1933), Elhamra, Lale (1939) ,  Yeni Ar, Lüks, eski Glorya sineması yerinde Saray, Majik’in yerinde sonradan Devlet Tiyatrosu olan Taksim, Alkazar, Kadıköy’de Süreyya  (1927), Gedikpaşa’ da Azak (1934), Sirkeci‘ de Halk , Çemberlitaş  (1939), Kadıköy’de Opera  (1940), Pangaltı’da İnci (1945)  şehrin belli başlı  sinemalarıydı.  

Kuzguncuk’ta çocukluk yıllarımda aile büyüklerim beni Üsküdar’daki Bizim, Hale ve Sunar sinemalarına, Beyoğlu’nda da Lorel-Hardy filmleri hangi sinemada oynarsa oraya götürürlerdi. Gençlik yıllarımda Beyoğlu’nda Taksim, Lale, Yıldız, Atlas, sonradan Emek olan Melek ile İpek, yine sonradan Bap Kafeterya olan Yeşilçam’daki Yeni Ar, Atlas, Saray, Yeni Melek, Alkazar ve Rüya sinemaları ile Harbiye’de Konak vardı. Bu sinemalarda birbirinden farklı filmler oynardı. Örneğin Taksim’de Türk filmleri, Yeni Melek, Atlas, Emek, Konak, Fitaş, Dünya  ve eski yıllarda Türk Müziği konserlerine ayrılan  Saray’da batırır  ünlü filmleri oynatılırdı. Özellikle Yeni Mele de ilk gösteriminde İstanbul sosyetesi buluşurdu. Herkesin kılık kıyafetine özen gösterdiği suarede yer bulabilmek için günler öncesinden bilet almaya çalışırdık.

Ayrıca şehrin birçok yerinde; özellkle Kadıköy, Üsküdar, Fatih semtleri başta olmak üzere açıkhava sinemaları vardı. Şimdilerde onlarda tarihe karıştı.

Toplumda sosyal, ekonomik düzenin değişmesi ve televizyon seyircisinin ağırlık kazanmasıyla birlikte sinema da çöküş yaşanmaya başlamış, yerlerini alış veriş merkezlerindeki cep salonları almıştır. Böyle olunca da; sinema salonları iş yerlerine dönüştü ve bir zamanların mimari yönden önemli  tarihi sinemaları  tarihe karıştı.