Hiçbir çağ ya da tarihsel dönem yoktur ki, insanı ölümsüz kabul eder ya da insanın ölümsüz olabileceğine inanır. İnsan ölür, çok yüksek düşünce de inançta, realite de bu kuram ve gerçeklik üzerine yapılanmıştır. İnsan ölür de insan varlığından bu yana iyi, güzel, doğru, adil, zarif, dayanışma ve paylaşmaya dair çokça eğilim ve hareketlere imza atmıştır, yaptığı kötü, itici, haksız uygulamalar olsa da. Doğru, adaletli, akıl, ortak akıl içeren, insanlığın barış içerisinde sağlı ve mutlu yaşamasını hedefleyen kuram ve hareketler de “insanlık” üst başlığı altında kümelenmiş ve perçinlenmiştir. İnsan insanlığı tarif etmekte tüm süreçlerin süzgecinden geçerek gelen insani hareket ve eğilimleri baz alarak görür ve devamının olması için mücadelesine devam eder.

İnsanlığın devamı için tek aktör insanın kendisidir. İnsanlığın devamı için insan ise insanlığın devam etmesi, insani duygu ve düşüncelerin akıl süzgecinden geçerek kural haline gelmesi, yazılı olmasa dahi formel olarak insanların beyin ve yüreklerine işlenmesi beklentisi vardır. Bu beklenti bu hedef, bu insan, insanların ortak vizyonu oluşturulurken ilk çağlardan bu yana farkına varılmıştır ki insan ölümlüdür, ölür. Akıl, beceri, yetenekler, ortam, platform, veriler, iklim ve süreç ne şekilde değişim içinde olursa olsun, akıl temelinde değişim ve gelişim mertebesi hangi seviyeye ulaşırsa ulaşsın, insan ölür. İnsan kendisi dışında milyon farklı canlı ile, canlı adedi değil, canlı türü ile dünya denilen platform, gezegende yaşamaktadır. Yaşamanın varoluştan bu yana ömür süreleri farklı optimum değerleri ortaya koysa da en uçuk uç tanım ve anlatımlar, tarihsel ve bilimsel veriler 30- 130 aralığındadır. Sıradan insan bilgisi de bilimsel dayanak ve kaynaklar da milyarda birlik gerçekleşenleri döngüsel veri, bilgi kabul etmez.

Milenyum sonrası literatür ve çokça bilimsel kaynak ülkem olanak ve iklimi ile sosyal ve sağlık katılımları da dahil edilerek erkekler de 73 yıl kadınlar da 75 yıllık bir hayat süresi kabulündedirler, optimum süre böyledir. İnsan ölümü insanlığın başlangıcından bu yana kabul edilmiş olsa da insanın kendisini tanıması, kendisini ve yaşamayı keşfetmesi yıllar hatta asırlar sürmüştür. İnsan kendisini tanıyıp keşfetmeye başladığında ölüm halinin kabulü ve gerçekliği, kaçış ve çare olmadığı realitesi ile bilgi, yetenek, beceri ile elde edilenlerin ölüm sonrası da kullanımda olması inşalar için insanlık için varlığını devam ettirip insanlığa mesajlar vermesini, insanlığın eğitim ve öğretim çabasına katkı sunmasını sağlamışlardır. Milenyum dönemi bili ve teknolojinin yüksek ivmeyle kısa dönemde çok yol aldığı çağımız hızı artırmış olsa da önceki asırlar, dönemler bu işlevi yazarak, tiyatro, müzik, resim, şiir, türkü, heykel gibi sanatsal çıktılar ile bir sonraki kuşağa aktarmışlardır.

Sanat ve sanatsal çıktılar gelişen insanlığın yönlendiricisi ve ışık tutucusu olmuştur. İnsan yaşama devam ederken ortak ve yazılı olmayan kurallar belirlemiş ekseri kabul gören ve insan yaşamına seviye katan yaşamsal döngü içine katıldığında mutluluğu ve güveni, yaşamsal lezzeti artıran davranışsal kavramların oluşumunu sağlamıştır. Sevmek, saymak, önemsemek, nezaket ve zarafet içinde var olup tüm davranış ve hareketlere serpiştirmek insanın tüm insanlığa pozitif bir katkısı olarak kabul görmüş, kabul edilmiştir. Çoğumuzun söylem ya da yazım işlevinde sarf ettiğimiz “etik” kelimesi, dünya halklarının ekseriyetle kabul edip hayatlarına perçinledikleri ve tüm insanlarda da olmasını arzu ettikleri yaşamsal temel kurallardır. İnsanlık kuralları ve etik kaideler iç içe ve özgül tamamlayıcı insan olma, insanlığın devamı için kıstas olarak kabul gören yasalardır. İnsan ölür, insan ölümü fiziksel yok oluştur. İnsanlık tüm yaşayan insanlar tarafından negatif ya da pozitif katkılarıyla seviye kazanmış ya da irtifa kaybetmiş bir olgu, kavram, kazanımlar silsilesidir. İnsanın hangi yıl insanlığa dâhil olacağı ve hangi yıl insan yaşamından uzaklaşacağı belirgin ve net olmasa da tüm insanların doğruları aktarma, doğru, güzel, adil, estetik olanı miras olarak devretme fikri, ortak kanaati, insanların ekseriyetle kabul edip çaba gösterdiği en muazzam ortak mücadelesidir.