Osmanlı’nın izine, Kanuni’nin sesine, Mimar Sinan’ın eserine ulaşmak ve dünya gözüyle şahit olmak isteyenlerin varmak istedikleri mabed. Her ayak

Osmanlı’nın izine, Kanuni’nin sesine, Mimar Sinan’ın eserine ulaşmak ve dünya gözüyle şahit olmak isteyenlerin varmak istedikleri mabed. Her ayak bastığınızda doyamayacağınız ve ayrılırken huzurunu özleyeceğiniz bir eser.
Her Osmanlı padişahı hüküm sürdüğü coğrafyalarda bir eser bırakmak ister. Kanuni sultan Süleyman’da hem bu niyet hem de imparatorluğun gücü ve haşmetini göstermek amacıyla bir eser yaptırma arzusundadır.
Bir gece uyurken rüyasına Peygamber Efendimiz (sav)gelir. Peygamber önden gider,Kanuni arkadan takip eder. Bugün Süleymaniye camiisinin olduğu 70 dönümlük tepeye gelirler. Peygamber Efendimiz Kanuniye hitaben ‘’mihrabı buraya,minberi buraya olsun’’ diyerek tariflerde bulunur. Kanuni büyük bir heyecan ile rüyadan uyanır. Acele ile Mimar Sinan’ı huzura çağırtır. Hiçbir açıklama yapmadan Mimar Sinan’ı rüyada gördüğü yere götürür. Bu sefer Kanuni Sinan’a hitaben ‘’buraya bir külliye yapacağız ‘’diye söze başlar. Mimar Sinan araya girerek ‘’Sultanım mihrabı burada minberi burada olsun der.’’
Sultan Süleyman şaşırır. "Sinan sen bu işten haberdar gibisin" der. Mimar Sinan cevap verir "sultanım dün ki rüyanızda bende bir adım gerinizde geliyor idim der"
İşte bu olaydan sonra 1551 yılında sonra büyük ve görkemli bir külliye hazırlıkları başlar. Temele ilk taşı Şeyhülislam efendi Ebussuud efendinin koymasıyla inşaat başlar. Yapılacak camii Türk mimarisinde değil, Dünya mimarisindeki en seçkin örneklerden birisi olacaktır.
Ayrıca tepe konumu itibariyle de hem Haliç’i hem boğazı mükemmel açılardan görür vaziyettedir. Bu dönemde Sultanahmet camii, Beyazıt kulesi, Yeni camii ve nuru Osmaniye camisinin yerleri belli değildir. Bu eserin nasıl muntazamca bir konumda seçildiği ve işaret edilen yerin harkulede bir yer olduğunu gösterir niteliktedir. Mimar Sinan tüm ince detayları ve olabilecek özellikleri planlayarak inşaatı sürdürmekteydi. Asya yakasından ve adalardan bakıldığında Ayasofyanın tek rakibi Süleymaniye görünüyordu. Mimar Sinan hem projenin büyüklüğü hem de başka inşaatlarla ilgilenme mecburiyetin de olduğu için bazı entrika yaratmaya meraklı tipler inşaat hakkında Mimar Sinanın çalışmadığına dair çeşitli söylentiler çıkarmaya başlar. Ayrıca İnşaat parasızlıktan ilerlemiyor izlenimi vermek isteyen İran şahı Tahmasb ise, Kanuniye para yardımı niyetiyle bir sandık mücevher hediye eder. Sultan Süleyman ise elçinin gözü önünde tüm mücevherleri kırdırıp sol minarenin harcına kattırmıştır. Bu sebeple bu minareye cevahir (mücevher)minaresi denilmiştir. Bu minare3 şerefeli olan minarelerden, doğuda olan minaredir.
Mimar Sinan’ın çalışmadığına dair dedikodu ve söylentilere dayanamayan padişah günlerden bir gün ani baskınla Süleymaniye’nin inşaatına gelir. İçeriye girdiğinde ise Mimar Sinan’ı caminin içinde nargilesini fukurdattığını görür. Fena hâlde canı sıkılır. Sert bir sesle “Bre bu ne hâldir?” diye çıkışır. Mimar Sinan gâyet soğukkanlı “Pâdişahım, bu nargileyi burada bulundurmamın sebebi, fokurtusu içindir. Dikkat ederseniz, Tömbekisi (tütünü) yoktur. Fokurduyan suyun sesi bana câmide okunacak Kur’ân-ı kerîm seslerinin her tarafa yayılmasını ve akustiği sağlamak için lüzumlu tedbirleri almama yardım etmektedir.” diye cevap verir. Mimar Sinan bu tedbiriyle, bugün ancak modern tiyatro binalarında görülebilen akustik tertibatı, yâni ses yankılanması ayarını, 16. asırda yapmıştır. O dönemde elektrik olmadığı için Camii içerisine 275 adet kandil ve mihrabın iki yanına da dev mumlar koydurarak yapının aydınlanmasını sağladı. Bu kandillerden çıkan isi bir odada toplanmasını sağlayarak dönemim en kaliteli mürekkebini elde etmiştir. Elde edilen İs Mürekkepleri ile yüzyıllar boyunca dini, siyasi, idari pek çok ferman ve berat yazılmıştır. Fakat bizler ne tarihimize ne medeniyetimize ne de geçmişimize değer verip sahip çıkabiliyoruz. Yüzyıllar önce Mimar Sinan’ın müthiş zekasıyla düşündüğü is odasını bizler bu hale getirmeye utanmamışız. Sizler için is odasının fotoğrafını da yazımda sizlere sunuyorum.
Caminin yapımı sırasında Süleymaniye gibi bir mabedin yükselmesinden rahatsız olan Vatikan bir mermer blok içerisine dışarıdan belli olmayacak şekilde “Haç” döktürür ve Sultan Süleyman'a “Mâbedinizin minberi için hediyemizdir.” diye gönderir. Sultan Süleyman bu hediyenin istihbaratını almış ve Mimar Sinan'a bloku ortadan kestirip “Haç”ı ortaya çıkartmıştır. İki parça olan mermer ve haçlar yine iki adet olan ve dış avludan iç avluya geçen kapıların girişinde yere yerleştirilmiştir. Böylelikle bundan böyle avluya girecek olanlar “Haç”ı çiğneyip girecektir.
Daha sonra Vatikan'a haber yollanmıştır: ’’Hediyenizi aldık, kabul ettik, doğru yere yerleştirdik.”
Bugün bizler Süleymaniyeyi ziyaret ettiğimizde o Vatikanın gönderdiği ‘’haç’’ simgesini çiğneyip içeri gireriz. Şuanda ilk bakıldığında görünmese bile yakından bakıldığında belli olmaktadır. Bugün Süleymaniye denildiğinde sadece camii olarak düşünüyoruz. Mimar Sinan'ın 85 yaşında kalfalık eseri olarak nitelendirilen camii;  hastane, sıbyan mektebi, hazire, medrese, imaret, kütüphane ve dükkanlardan oluşan Süleymaniye Külliyesinin bir parçası olarak inşa edilmiştir. Sinan’ın “kıyamete kadar yıkılmayacak cami” olarak tanımladığı tarihi yapı dört minareye sahip. Minare sayısı, Kanuni’nin İstanbul’un fethedilmesinin ardından tahta geçen 4. padişah olduğuna işaret ediyor. 4 minaredeki 10 şerefe ise Osmanlı’nın 10. padişahı olduğunu belirtiyor.
Yıllar 1558… Süleymaniye camiisi artık tamamlanmış olup açılışa hazır hale gelmiştir.
Mimar Sinan Süleymaniye’nin açılışı şöyle anlatır.
“Anahtarını padişahın dest-i mübareklerine verdim ve dua eyleyip el kavuşturup durdum. Padişah da odabaşına teveccüh ederek, “Cami açmaya kim elyaktır?” dediklerinde o da, “Padişahım, ağa bendeniz bir pir-i azizdir, bu babda elyak ol emektar kulunuzdur” deyince padişah, “Bu bina eylediğin beytullahı yine sen açmak evladır” deyü dua ve sena edip miftahı canü dilden verince “Ya fettah” deyip açtım.”
Böylelikle Süleymaniye’nin açılışı bu eseri kusursuz ve üstün özelliklerle inşaa eden Mimar Sinan’a kısmet olmuştur.
Bugün bizler de Süleymaniye bölgesine çok sıklıkla gideriz. Her gittiğimizde arka bahçeden boğazı, Haliç’i doyasıya temaşa edip huzur bulma imkanımız oluyor. Caminin içinde müthiş bir ferahlık varolduğundan saatlerce camiinin içinden çıkmadan geçmişe dalıp Mimar Sinan’ı, Sultan Süleyman’ı ecdadı zihimizden geçirip tarih sahnelerinde onları düşünüp dualarla yad ederiz.
Aynı zamanda Kanuni Sultan Süleyman’ın kabri ve nikahlı eşi, Padişah II. Selim'in annesi Haseki Hürrem Sultan’ın kabride burada yer almaktadır.
Değerli okuyucular ‘’İstanbu Kazan Ben Kepçe’’ isimle köşemde yazdığım yazılar arasında en çok düşündüğüm bu yazım oldu. Süleymaniye geçmişiyle,teknik özellikleriyle o kadar çok hikaye ve özellik barındırıyor ki sizlere hangisini aktarsam bilemedim açıkçası. Camiinin teknik özelliklerinden ve anlatılan birçok hikayeyi huzurunuza taşıyamadım. Fakat size sunduğum bu bilgilerden sonra Süleymani’ye ile ilgili araştırma yaptığınızda birçok ibret verici olaylarla karşılaşacaksınız.