Leo Buscaglia’nın “Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek” adlı kitabında sevdiğim bir bölüm vardır. Der ki: “Dün, bozdurulmuş bir çek, yarın ise bir bonodur. Yalnızca bugün elde nakit paradır. Çılgınlar gibi harcayın bu parayı!” Elbette Buscaglia’nın çılgınlar gibi harcayın derken “Hiçbir şey umurunuzda olmasın!” dediğini düşünmüyorum.

Geçmiş, umutlar ve hayal kırıklıkları; gelecek, beklentiler ve belirsizlik içerirken yalnızca bugün heyecanı, stresi, umudu, beklentisi ve nice duygusuyla içinde olduğunuz ve inisiyatifinizin de dahilinde olan bir süreçtir. Zihin, çoğunlukla kendini ve bedeni korumak için tehlikeden kaçınmak üzerine çalışır. Bu nedenle, çoğu insan bugününü geçmişinin gölgesinde yaşar. Çünkü geçmişindeki olumsuz deneyimler, ona bir duvar gibi davranır. Böyle hissettiğinizde, siz de kalbinize bir duvar gibi davranırsınız. Geçmiş korkularınızın gölgesi ne kadar büyürse, o gölgenin altında kaldığınızı fark etmeyerek o gün hava kapalı zannedersiniz. Sonra bir köşeye oturur umutlarınıza ev sahipliği yapan geleceğin güneşli günlerini bekleyerek gökyüzüne bakarsınız.

Bugünü fark edebilmek ve yaşayabilmek için zihinsel filtrelerinizi değiştirmeniz gerekir. Çünkü neyi ararsanız, onu görürsünüz. Psikolojide “Şimdi ve Burada” denilen bir ilke vardır. Buna göre şimdi ve burada olmak; yaşanılan anda mevcut duyguların farkında olmayı ifade eder. Bu kişisel farkındalık size geçmiş deneyimlerin, onları sevgiyle ya da hüzünle anmaktan öte oradan alacağınız mesajın ne olduğunu görebilmeniz için var olduklarını da gösterir. Bunu görebildiğinizde, geleceğinizi de geçmişinizin gölgesiyle değil dostluğuyla inşa edersiniz.

Bekleyiş mi, çaba mı?

Bir sohbetimizde yakın bir arkadaşım bana hırslı bir insan olduğumu söylediğinde gülümseyerek ona şöyle demiştim: “Ben hırslı değilim. Sadece gerçekleştirmek istediklerine bekleyerek ve umarak değil emek ve çaba göstererek ulaşabileceğinin farkında olan biriyim.” Umut etmek güzel şey ancak pasif bir bekleyiş değil aktif bir çabanın içerisinde yer alıyorsa…

“Neden günüm daha güzel geçmesin?”, “Neden ilişkilerimiz daha samimi olmasın?”, “Neden kendime daha şefkatli davranmayayım?”, “Neden hayallerim için bir adım atmayayım?” Sorularımız değiştiğinde, seçimlerimiz de değişir. Hayatımız seçimlerimizle şekillenir. Hiçbir seçimimiz tamamen bize bağlı olmadığı halde tüm seçimlerimizi biz yaparız. Eğer bunu fark ederek bir yerlerden başlamak isterseniz, işe soru kalıplarınızdan başlayabilirsiniz. Yine de bir şeyler değişmezse, en azından ben farkındalıkla yapmam gerekeni yaptım gönül rahatlığını yaşarsınız. Yollarınız görünür olacaksa… Neden olmasın?