Pandemi kelimesi hayatımıza girdiği günden beri, bizi biz yapan her şey bir anda hayatımızdan çıkıverdi. Kapalı kaldığımız süre boyunca birçok iş dalı zarar gördü. Çalışanlar işten ayrılmak zorunda kaldı, bazıları kovuldu, çoğu maaşlarını alamadı, sayısız iş yeri kapandı, açık kalanlar kendini döndürmeye çalışırken zamanla kayboldu. Cafeler, restoranlar, butikler, okullar, seyahatler, oteller her şey bir anda kısıtlandı. 2 yıl öncesine dönüp baktığımızda, artık eski diyebileceğimiz, yıllarca yaptığımız ne varsa hiçbir şey kalmadı. Bunca şey olurken sanata ne oldu? Mesela yoğun iş temposunda bile 2 saatliğine kaçtığımız sinema, ailemizle, arkadaşlarımızla birlikte her hafta sonu gittiğimiz tiyatro, hoş bir akşam kaçamağı yapmaya çalıştığımız konserler… Gerçekten şimdi onlara ne oldu?

Ben size söyleyeyim; her zaman olduğu gibi yine batan teknede balıklara yem olan sanat oldu. Bir gazeteci olarak, bir yazar olarak, bir senarist olarak hepsinden öte ülkesini seven bir vatandaş olarak bu duruma çok üzülüyorum. Sabah haberleri açtığımda geçimini sağlayamadığı için intihar eden müzisyenleri görmemeyim diye kumandayı elime alamıyorum. Sosyal medyada kapanan tiyatroların veda yazılarına denk geldiğimde hızla sayfayı değiştiriyorum, bir oyuncuyla, bir yapımcıyla röportaj yaparken “Bir film yapmayı düşünüyor musunuz?” sorusunu sormaktan kaçıyorum. Gördüklerim, duyduklarım, sorduklarım benim utancımı, benim üzüntümü daha da çok arttırıyor. 

Mayıs 2021 tarihinde açıklanan verilere göre bu senenin sinema zararı bir milyonu aşmış. Bazı uzmanların söylemine göre sadece 2020 yılında dünya sinema sektörünün zararı 5 Milyar doları geçmiş. Bir zamanlar Mısır Krizi yüzünden büyük gişe kaybı yaşayan salonlar şimdi yosun tutmuş taşlar gibi. Kapanmalar bittikten sonra sinema eski haline dönemiyor. 2019’da dünya çapında 42,5 Milyar dolarla tüm zamanların hasılat rekorunu kıran sinema sektörü tam bir ölü sessizliğine büründü. Son yıllarda boş koltuk bulamadığımız, gün geçtikçe açılan özel tiyatrolarla sevincimizi ikiye katlayan sahneler oyun sahneleyemiyor. Kayıtlı olan 400 özel tiyatroda sadece 300 sigortalı tiyatro emekçisi var. Yeni bir düzenle tekrardan tiyatro sahneleri eski günlerine geri dönmezse özel tiyatroların % 50’si kapanabilir. Bu savaşta mağlup olan sahnelerin başında Toy İstanbul, Kadıköy Theatron gibi birçok sahne bir daha “Perde” diyemeyecek.

Bir film izlemek için evden çıkmaya, kendimize özen gösterip, para harcamaya ihtiyacımız var, ama korkularımız daha ağır basıyor. Çekimleri tamamlanmış, ama hazırda bekleyen, sinemanın geleceğiyle ilgili şüphe duyduğu için film yapmaya cesaret edemeyen birçok yapımcımız var. Benim bu sene merakla beklediğim filmler arasında; mücadelesiyle birçok insana örnek olan Neslican Tay’ın hikayesi, acılarını okurken bile içimizin kan ağladığı Dilber Ay’ın hayatı, erken yaşta hayata gözlerini yuman Barış Akarsu’nun yaşamı var. Fragmanları dönmeye başladıkları anda içim kıpır kıpır oluyor. Bir an önce hazırlanıp sinemaya gitmek istiyorum, ama salonlar bomboş. Yapımcılarıyla konuştuğumda, sinemalar eski randımanına kavuşmazsa gişe tarihini erteleyeceklerini ya da dijital platformlara satabileceklerini söylüyorlar. Her akşam Sağlık Bakanlığının yayınladığı o yeşil kutucuktaki rakamlar düşmedikçe, “Bugün koronavirüsten can kaybımız yok” cümlesini duymadıkça, ülkenin çoğunluğu aşılanmadıkça koltukları doldurmak sadece bir hayal olarak kalacak. 

Pandemi sürecinin en büyük ekmeğini yiyen iki sektörden biri de dijital platformlar oldu. Netflix 2021 yılının ilk çeyreğinde abone sayısının 207, 6 Milyon aboneye ulaştığını açıkladı. Amazon Prime 200 Milyon aboneyi geçti. Disney Plus ise 100 milyon barajının gerisinde kalıyor. Artık çoğumuz, yattığımız yerden, bir kumandayla film izlemeye alıştık. Yaz aylarında gişeler de kar sağlanmadığı için sinema filmleri sürekli erteleniyor. 

Sanatsever birçok insanımız var, ama maalesef sanat gün geçtikçe kan kaybediyor. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, sinema kültürünün yerini kumandaya bırakacağına inanmıyorum. Evet, kapanan sahnelerle, boş kalan koltuklarla çok yara aldık, ama yara aldığımız yerlerden yaramızı sarmayı başarabilecek bir toplumuz. Sanat var olabilmek için asırlardır kendi içinde bile birçok savaş verdi. Zamanla topalladık ama hiç yolda kalmadık. Pablo Picasso’nun da dediği gibi “Biz sanatçılar yıkılmayız ve sanatımızı icra etmek için her şeye gücümüz yeter; bir hapishanede, hatta bir toplama kampında, hücremin tozlu zeminine ıslak dilimle resim yapmak zorunda kalsam bile.” Sanat var oldukça, ona sahip çıkan bir halk her zaman çıkacaktır.