RÖPORTAJ:
Fatma Tüz Zehra BABÜRŞAH

Son günlerde hazin olaylarla gündeme oturan ve İslam dünyasını zulme ve acıya boğan olaylar zincirine bir de Kudüs eklenince; siyaset ve politikaya  yıllarını vermiş, konulara evrensel bakış açısıyla değer ve anlam katan sayın Abdurrahman Dilipak; gerek İslam aleminin genel politik kavramları ve tutumları; gerekse ülkemizin siyasi gündeminde tam da zamanında denilecek çarpıcı açıklamalarıyla biz okurlarına ışık tuttu.

Osmanlıdan günümüze Kudüs hadisesinin, tüm İslam aleminin üzülerek izlediği bir kriz haline geldiği bu günlerde sizin bakış açınız nedir, geçmişten günümüze bu kriz nasıl tırmanmştır? İsrail ve İngiltere ilişkilerinin günümüze olan kronolojik etkileri nelerdir?

Tarihten aktarılan bilgiler ışığında gözlemlemekteyiz ki, evet, batının dünyada 400 yıllık bir hükümranlığı söz konusu. Bu süreçte Kızılderililerin tümünü yok ettiler. Zencileri köleleştirdiler ve sarı ırkı sömürdüler. Yetmedi kendi içlerinde 100 yıl savaştılar. O da yetmedi, 1. Dünya Savaşı çıkarttılar. O da yetmedi, 2. Dünya Savaşı çıkarttılar, o da yetmedi adına soğuk savaş dedikleri 3. Dünya Savaşı çıkarttılar. Ellerinden gelse bir yüz yıla 4. Bir dünya savaşı daha sıkıştıracaklar…



Savaşlardan, ırkların kırılmalarından ve kandan beslenen bir anlayış söz konusu demek istiyorsunuz?

Elbette, bakın bugün gelinen noktada, ABD ve AB’nin dünya gelirinin yarısına sahip olduğunu görüyoruz. Daha doğrusu 62 patron kendi başlarına dünya gelirinin yarısına sahipler. Yoksa ABD'de ve AB ülkelerinde de milyonlarca aç, evsiz, yoksul insan var...
Yahudiler, Osmanlı idaresi altında olan Filistin topraklarında zaman zaman sorunlar çıkarttı.1492'de gerçekleşen, Osmanlı topraklarına toplu Yahudi göçü dışında başka toplu göçler de yaşandı. Engizisyondan kaçan ya da ticaret için, buluşlarına destek bulmak için birçok Yahudi İstanbul’un yolunu tuttu. 2001’de bu göçlerin anısına 500. Yıl Vakfı kuruldu.
İttihat -Terakki döneminde Abdulhamid’in, Alatini Efendi’nin evinde mecburi iskana tabi tutulması, İsrail Devleti için; Abdulhamid’e para teklif edilmesi, devletin borçlarının silinmesi teklifinin reddi, özellikle Abdulhamid’e karşı düşmanca komplolar kurulmasına sebep oldu.
1876’da ilk Osmanlı Meclisine, Kudüsten seçilen Filistinli vekillerin de yer aldıklarını görüyoruz!
1881’de Osmanlı yabancı devletlerin; Yahudilerin, Filistin haricindeki Osmanlı topraklarına yerleşmesine izin verildi. Bir yıl sonra da Filistin
e ilk Yahudi göçü başladı. 1888’de de Avrupa Devletleri Yahudilerin, Filistin topraklarına yerleşmesi için Osmanlı`ya baskı yapmaya başladı.

Osmanlı anlaşıldığı kadarıyla, bu komploları ön görerek belirleyici tedbirler aldı…

Evet, 1891’de Filistinde Siyonistlere karşı ilk protesto gösterileri yapıldı. Bundan bir yıl sonra da Osmanlı Devleti, Osmanlı vatandaşı olmayan Yahudilere, toprak satışını yasakladı. 1896  yılında Avusturyalı Siyonist lider Theodor Herzl; Yahudilerin tüm dünyada ezildiği ve acı çektiğini ileri sürerek "Yahudi Devleti" adlı kitabını yayımladı. Sultan 2. Abdülhamit; Herzlin, Filistin`de bir Yahudi Devleti kurulması isteğini geri çevirdi. Bu olay aslında bundan sonraki süreç için bir kırılma noktası özelliği taşır.

Siyonist toplumlar kendi içlerinde tarihte yerlerini koruyucu ölçüde belirli mücadeleler sergilemiş olmalılar?

Elbette… 1897’de 1. Siyonist Kongresi, İsviçre`nin Basel şehrinde toplandı ve  Dünya Siyonist Örgütü kuruldu. Artık Yahudi Devleti için mücadelenin merkezi belli olmuştu.

Osmanlı`da Jön-Türkler yönetime geldiğinde  2. Meşrutiyet ilan edildi. Bir yıl sonra "31 Mart Olayı" yaşandı. Abdülhamid  azledildi ve ilk Yahudi şehri Tel-Aviv kuruldu. Bu Yahudilerin, Osmanlıya karşı kazandığı ilk zaferdir.

Osmanlının yıkılması elbette hazin ve tarihimize kanayan bir yara olarak iz bıraktı ki halen İslam devletleri dünya politikalarında zulüm görmeye maruz kalmakta…

Evet, mesela 1911’de ilginç bir durum ortaya çıktı. Al-Fatat gizli örgütü, Arapların Osmanlıdan bağımsızlık ilan etmesi amacıyla kurduruldu. Bir yandan Ermeniler, bir yanda Rum Hristiyanlar, öte yandan Araplar; Osmanlıya karşı kışkırtılıyordu. Bu sürecin sonunda  Pariste 1. Arap Ulusal Kongresi toplandı.
Dikkat edilirse, işin içinde İngilizler başı çekmekle birlikte; İsviçre, Almanya, Fransa bir şekilde bu olayların içine çekildi. 1914’de 1. Dünya Savaşı başladı, ardından  1916’da Mekke Emiri Şerif Hüseyin, Osmanlıya isyan etti. Filistinde bir Yahudi Devleti kurulması için  İngiltere,  desteğini ifade eden Balfour Deklarasyonunu yayınladı. Kudüsteki Osmanlı Ordusu İngilizlere teslim oldu. Kudüs ve Şam müdafaası; Çanakkale’yi savunan Liman Von Sanders ve Mustafa Kemal’in komutasındaydı.

İngilizler Belfaur Deklerasyonu ile Filistin topraklarında bir Yahudi Devleti kurulmasına kapı aralarken; Yine İngiltere ve Fransa Sycos-Picot anlaşması ile Suriye’nin kurulmasına kapı araladı.

1918’de 1. Dünya Savaşı sona erdi. 1919’da Versay Barış Görüşmeleri başladı. Aynı yıl 1. Filistin Ulusal Kongresi, Balfour Deklarasyonu`nu reddetti ve bağımsızlık isteğini ilan etti. Bunun ardından 1920’de Filistin'de, İngiliz yönetimi kuruldu.

1922’de Filistin'de yapılan ilk nüfus sayımına göre nüfusun % 11'i Yahudi idi. ABD, İngiltere ve Fransa’nın desteğinde tehcir ve iskan politikası ile nüfus profili hızla değişti. 1929’a gelindiğinde Kudüslü Filistinliler, Yahudilerin militanca davranışlarına karşı isyan ettiler. 2 yıl sonraki  nüfus sayımına göre Yahudi nüfusu  %16’ lara ulaştı.

1933’de Yahudi göçü karşısında ilk grev yapıldı. Ardından birkaç yıl içinde arkası arkasına Filistin şehir ve köylerinde ulusal komiteler kuruldu. Genel grevler ve protesto gösterileri yapıldı.

1937’de Filistin`i Arap ve Yahudi Devletleri arasında paylaştıran “Peel Komisyonu Raporu” yayımlandı. Daha sonra Peel Komisyonu önerisini reddeden ve yeni bir öneri sunan “Woodhead Komisyonu” yeni bir rapor hazırladı. 1939’da İngiliz MacDonald Hükümeti, Yahudilerin toprak satın almasına, Yahudi göçüne ve bir Yahudi Devleti kurulmasına karşı karar aldı. Bu karardan hemen sonra da 2. Dünya Savaşı başladı.

Bu arada Hitlerin, Yahudi göçü politikası ile Filistin’e, Yahudi göçü zorunlu hale geldi.

1942’de Filistin topraklarının işgali sorununa çözüm bulmak için Filistin`de bir Yahudi Milletler Topluluğu ve Yahudi ordusu kurulması kararı alındı.

1945’de 2. Dünya Savaşı sona erdi ve Cemiyeti Akvam yerine  Birleşmiş Milletler  kuruldu. BM 1948’de İsrail Devleti kurulduğunda hemen bunu tanıdı.

Daha sonra, IRGUN ve STERN GANG Siyonist örgütleri; Kudüsteki Kral Davut Otelini bombaladı. Bu olaydan sonra terör faaliyetlerine hız verildi. Bu gelişmelerin ardından 1947’de Filistin konusunda BM Özel Komitesi kuruldu ve 181 sayılı kararla Filistin`in, Arap ve İsrail Devletleri arasında ikiye bölünmesi fikri ortaya atıldı.

1948’de İsrailin bağımsızlığını ilan etti ve hemen ardından 1. Arap-İsrail Savaşı başladı. Bir yıl sonra taraflar arasında Rhodes Ateşkes Anlaşması imzalandı. Ama 1950’de İsrail, yerlerinden edilmiş Filistinlilerin topraklarına el koydu ve Batı Şeria, Ürdünle; Gazze Şeridi ise Mısırla birleşti. Bir yıl sonra  Ürdün kralı Abdullah, Mescid-i Aksada öldürüldü.

1955’de İsrail, Gazze’de katliam yaptı. 1956’da Nasırın, Süveyş Kanalını millileştirmesi üzerine İsrail, Fransa ve İngiltere; Mısıra savaş ilan etti. Sina Yarımadası, İsrail tarafından işgal edildi. 1957’de İsrail, ABD'nin baskısıyla Sina Yarımadası ve Gazzeyi, Mısır`a geri verdi.

1959’de El-Fetih, Yaser Arafat ve arkadaşları tarafından kurtuldu. Ardından Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu.

Filistin’de güç birliğinin oluşmasında  rahmetli  Yaser Arafat’ın büyük önemi olduğunu biliyoruz ve kendisini rahmetle yad ediyoruz...

Gelinen noktada, Filistin davası sistematik bir şekilde sol-sosyalit ve milliyetçi bir harekete dönüştü. Bu politika ile  Filistin ve Kudüs davası, İslam dünyasının gözünde yalnızlaştırıldı.

1969’da Arafat, FKÖ liderliğine geldikten birkaç yıl sonra, Mısır ve Suriye, işgal edilen toprakları geri almak amacıyla İsraile saldırdı. Böylece Yom Kippur Savaşı başlamış oldu. Orta Doğu için Cenevre Konferansı toplandı. 1974’de BM ve Arap Birliği, FKÖnü Filistinlilerin yegâne meşru temsilcisi olarak tanıdı. Yaser Arafat BMde konuşma yaptı. Daha sonra FKÖnün, BM Güvenlik Konseyine erişimine izin verildi. Siyonizmi bir tür ırkçılık olarak tanımlayan BM kararı alındı. BM Güvenlik Konseyi, Yahudi yerleşimlerini illegal olarak değerlendirdi. Avrupa Ekonomik Topluluğu, Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkını tanıdı ve İsrailin işgal ettiği topraklardan çekilmesi çağrısında bulundu. İsrail, “Kudüs Yasası” ile Kudüs'ü bir bütün olarak başkenti ilan etti.
1981’de İsrail, Irakta ki nükleer tesisleri ve Beyrutu bombaladı. Enver Sedat, düzenlenen suikastta öldürüldü.

1988’te  HAMAS kuruldu. Ardından “Bağımsız Filistin Devleti” ilan edildi. 1993’te İsrail ve Filistin arasında 1. Oslo Anlaşması imzalandı ve Filistin Yönetimi kuruldu.

İki yıl sonra 2. Oslo Anlaşması imzalandı. İsrail devlet adamı İzak Rabin, suikast sonucu öldürüldü. 1996’de Filistinde ilk kez seçimler yapıldı. Yaser Arafat, devlet başkanı seçildi. İsrailde Netanyahu seçimleri kazandı ve başbakan oldu.

2000’de Ariel Şaronun Mescid-i Aksaya girmesiyle 2. İntifada veya El-Aksa İntifadası başladı. Ariel Şaron, İsrail seçimlerini kazandıktan sonra, Filistin`le olan barış görüşmelerini sona erdirdi.

ABD'de 11 Eylül Saldırıları düzenlendikten sonra, İsrail, Batı Şeriayı yeniden işgal etti. Bunun üzerine ABD,  barış görüşmeleri için birYol Haritası` önerdi. 2003’de yol haritası taraflarca kabul edildi. Filistin Kanununda değişiklik yapılarak başbakanlık makamı kuruldu.

2004’de Şeyh Ahmed Yasin ve Abdülaziz Rantisi, İsrail füzeleriyle katledildi. Yaser Arafat şaibeli bir şekilde öldü ve Mahmud Abbas, başkan olarak seçildi. 2005’de de Filistin'de El-Fetih, seçimleri kazandı ve Mahmut Abbas, devlet başkanı seçildi.

Günümüzde isimleri sıkça değişen, örgütler türemekte… Gayeleri aynı olan bu grupların yalnızca isimleri değişiyor!  DEAŞ, PYD, YPG... örnekleri çoğaltmak mümkün! Bu durumda gerek İngilizler ve de batı politikaları,  azınlıkları terör eğitimleriyle ülkelere sızdırarak ya da ülke içerisinde azınlık konumunda olan şiddet yanlısı kesimleri,  anarşiye hizmet ettirerek ve iç savaş politikaları izleyerek  sömürge elde etmekteler, bunu tarihte sizin de örnekleriyle paylaştığınız bilgiler destekliyor…

Bakın, 2006’da beklenmedik bir şey oldu ve  HAMASın parlamento seçimlerini kazanması ile dünya, HAMASa ambargo uygulamaya başladı. İsrail- Lübnan Savaşı çıktı. İsrail başlangıçta HAMAS’ın doğuşu ile dindar ve Laik Filistinliler arasında bir iç çatışma başlayacağını düşünüyordu. HAMAS öncesi Filistin direnişi büyük ölçüde  Sol-Sosyalist hatta Marksist bir direniş cephesi idi. Evdeki hesap çarşıya uymayınca 2007’de İsrail, Gazze Şeridi`ni kuşatarak ambargo uygulamaya başladı. Ama yine de kışkırtmalar sonucu  yer yer El- Fetih ile HAMAS arasında çatışmalar başladı. 2008’de İsrail ile HAMAS arasında 6 aylık ateşkes ilan edildi. İsrail, HAMAS ile FJKÖ arasında çatışmaların şiddetlenmesini umut ediyordu. Bu olmayınca ateşkesin bitiminde İsrail, Gazze'ye saldırı düzenledi.

Günümüzde de halen Kudüs gibi İslam’ın ilk kıblesi olan mabedimize saldırı düzenlemekten vazgeçmeyen  terörist ilan edilmiş kesimler; İslam alemini kedere, zulme boğma gayreti içerisindeler…

Özel görevleri  yıllarca omuzlamış bir siyaset adamı, dünya politikalarının detay konularına ışık tutarak bizleri aydınlattı, ilginize teşekkür ederiz. Değerli vaktinizi bizlere armağan ettiğiniz için minnettarız efendim…

İçerisinden geçmekte olduğumuz bu hassas dönemde ülkemizin ve milletimizin dinamitlerine sahip çıkmak üzere; bu konuda gençlerimize ağır yükler devrediyoruz, tarihi bilgilerini hep taze tutsunlar, unutkanlık ve gaflet içerisine düşmesinler, bu bize ve vatanımıza sunulacak en büyük teşekkürdür…
Editör: TE Bilisim