RÖPORTAJ: GİZEM YILDIZ

Merhaba Ayça Hanım, çok etkileyici bir hayat hikayeniz var. engelleri basamak olarak gören ve tırmanmaktan hiç vazgeçmeyen güçlü bir kadın görüyorum karşımda. Üç yaşında bir doktor hatası yüzünden JRA (Juveil Romatoid Artrid) rahatsızlığı nedeniyle fiziksel deformasyonlara bağlı olarak zaman içerisinde ‘engelli’ olarak hayatınıza devam ediyorsunuz? Bu hastalığın üzerinizdeki etkisi ve nasıl bir sonuç doğurduğunu biraz anlatır mısınız?

Tabii ki bu sorunun cevabını birkaç cümleye sığdırmam çok zor. Bunun bireysel boyutu olduğu kadar toplumsal boyutu da var. Hepsini anlatmam imkansız. Bireysel hayatımda, ömür boyu tedavi altında olmak zorundayım. 3 ayda bir rutin kontrollerim var. Bir iğnem ve bir ilacım var. Onları aksattığım an eklem yerlerimde ağrılarım oluyor bu da zorluyor. Kısaca ilaca bağlı bir yaşam. Mesela çabuk yoruluyorum. Ulaşımımı taksi ya da özel araçlarla sağlıyorum. Toplantılarımı, özel görüşmelerimi yapacağım mekanları olabildiğince taksi ya da araçla gidebileceğim konumlarda seçiyorum.



Başarılı bir yazar, mentor ve ilişki uzmanısınız. Yazılarınız tüm Türkiye okuyor ve sizden insanlar birçok şey öğreniyor. Kendi olmak istediğiniz mesleği mi yapıyorsunuz?



Teşekkür ederim. Birilerinin hayatına farkındalık adına bir şeyler katabiliyorsam ne mutlu. Aslında ben, Kadir Has Üniversitesi Teknik Bilimler Grafik mezunuyum. Tercihimi bilinçli yaptığımı söylemem. Tabii ki ne olduğuna dair bilgim vardı ama işin içine girdiğimde ne olduğunu tam anlamıyla anladım, dönem birincisi olarak mezun oldum ama çok sevemedim mesleğimi 9 yıl grafik tasarımcı olarak çalıştım. Ben insanların kendilerini deneyerek bulduğunu düşünüyorum. Dışarıdan telkinler, öğütler, yönlendirmeler kişinin kendisini bulmasında çok da rol oynamıyor, bir şeyleri yaşayarak deneyimlemek kendini bulmanın, kendi yolunu bulmanın tek yolu. Bu meslekler içinde geçerli. Doğru ya da yanlış bir yerden başlıyorsunuz o yol sizizn yolunuz ise zaten devam ediyorsunuz değilse, denemeye devam ediyorsunuz bir şekilde yollar açılıyor ve olmanız gereken yere sizi ulaştırıyor. Benim de böyle oldu. Ben yazar olacağım diye çıkmadım yola sadece yazmaya başladım ve yol beni bir yerlere götürdü, yazarlıkta kendimi buldum, sevdim ve yazar oldum. Evet istediğim, sevdiğim, kendimi bulduğum mesleği yapıyorum.



Hayata karşı nasıl bir duruşunuz oldu? Anlatmak istediğiniz Ayça Akın kim?



Hayatım boyunca kimseye kendimi anlatmak ya da ispatlamak gibi bir amacım ya da bunu gerçekleştirmek adına özel bir çabam olmadı. Kendimi anlatmak da zaten sevdiğim bir şey değil. Ayça Akın’ı tanımak, bilmek isteyen onu keşfeder, onun dünyasına yolculuğa çıkar. Cümlelerine kulşak verip dinler, gözlerine bakıp bakışlarını gözlemler, beden dilini okumaya çalışır, sorular sorar. Bunlar bir insanı keşfetmenin yollarındandır. Bu da benim hayata ve insanlara karşı duruşum sanırım



Bir ilişki uzmanı, danışman, mentor olarak insanlarla çok çabuk samimiyet kurabilir misiniz?



Aslında bu soruyu benim değil, beni tanıyanların cevaplaması daha doğru olurdu. Samimiyet ile ne kastettiğini de bilmem gerek. Şayet yeni tanıştığım birine gülümseyip “merhaba” demekse evet kurarım. Ama özelimi açmaksa hayır, kuramam. Bazı şeylerin meslekle alakası yok, kişisel sınır ve tercihlerle alakası var.  Yaptığım meslek sadece kimle samimi olmam ya da olmamam gerektiği konusunda bana sadece diğerlerine göre ön bilgi edinmem konusunda bir avantaj sağlıyor. Yani kimin ne amaçla yaklaştığını diğerlerine göre biraz daha kolay çözebiliyorum. Bu da kime, ne kadar samimiyet göstermem konusunda vereceğim kararı şekillendiriyor.



Başarmak için önce neye ihtiyacınızın olduğunu düşündünüz? Cesaret?



Cesaret hayatın her alanında gerekli olan bir şey. Denizi kenardan izlemekle dalarak keşfetmek çok farklı şeylerdir ve ikincisi cesaret ister. Bahtımıza ne çıkar bilemeyiz, çer çöp, inci. Denemeden bunu bilemeyiz. Olur ya da olmaz. “Denemedim” ya da “keşke deneseydim” demekle ile “denedim ama olmadı” demek farklıdır. Birinde pişmanlık birinde netlik ve huzur vardır. Denemeliyiz, denemek içinse gerekli olan şey cesaret. İkisi bir bütün.





Daha çok hangi konu uzmanlık alanınız? Kadın erkek ilişkisi, insan ilişkileri, sosyal ilişkiler...



Kadın, erkek, sosyal, özel diye kategorize etmeyi doğru bulmuyorum. Bunlarıın hepsinin temeli iletişime dayanıyor. Az öncede dediğim gibi uzmanım diye kendimi de bir kategoriye koyup dillendirmek tarzım değil sadece iletişim konusunda bigime, tecrübeme güveniyorum. Eğer bu soruyu illa ki sertifika anlamında bir cevap vermemi bekliyerek sorduysan, iletişim ve mentorluk alanında uzmanlık sertifikalarım var.



Engelli vatandaşlarımız için birçok seminer düzenlemişsiniz.  Hatta Dünya Engelliler Vakfı tarafından ‘Küresel Sosyal Farkındalık Ödülü’ne’ layık görülmüşsünüz. Çalışmalarınız nelerdir?



Doğru. Bizim ülkemizde engelli denilince tekerlekli sandalyede oturan, dizlerinde battaniye hayattan vazgeçmiş, toplum bizi kabul etsin diye bekleyen ama kendisini kabul ettirmek için çabalamayan bir engelli fotoğrafı hakim. Sanırım ben bir engelli olmama rağmen biraz sıradışı kalıyorum bu genel fotoğrafa.  Yani konuşulmayanları konuşup, düşüncelerimi çekinmeden yüksek sesle dile getirmekten, toplum bu kesimi kabul ettmiyorsa ben kendimi kabul ettiririm felsefesini savunup öyle yaşadığım ve bakış açısını anlattığım için World Disability Union – Dünya Engelliler Birliği ve Dünya Engelliler Vakfı tarafından bu ödüle layık görüldüm. Yani çalışmalarım engelli bireyler için, piknik, dikiş, nakış kursları düzenlemekten öte zihniyet değiştirmeye yönelik.





Aynı zamanda engelli vatandaşlarımıza da danışmanlık (seans) veriyor musunuz?



Dileyen herkese veriyorum. Ben danışanlarım arasında ayrım yapmıyorum ya da özel bir öncelik, muamele sergilemiyorum. Sahip olduklarımız, fiziksel özelliklerimizden tut da sosyal statülerimize kadar bunlar sadece fark. İnsan olan herkes aynı samimiyeti, ilgiyi hak eder.



Çoğu insanın derdi hep dağ gibidir ve sağlığı, kariyeri, hayatı yerindeyken rutinin akışından sıkılıp sorumluluklarını sorunlar haline getirir. Bir mentor, yazar ve ilişki uzmanı olarak karşınıza böyle danışanlar çok geliyordur. Nasıl bir yaklaşımınız oluyor?



Bana göre her şey üç temel şey etrafında şekilleniyor; değerleriniz, öncelikleriniz, bakış açınız.Ben kalkıp kendimi ekranlarda gördüğünüz 90 – 60 – 90, kalçalar son derece kalkık, göğüsler dik ve dolgun kısaca kaba tabiriyle taş gibi hatun dedikleri türden biriyle kıyaslarsam mutsuz olma olasılığım çok yüksek ama kolu, bacağı olmayan biriyle kıyaslarsam mutlu olma olasılığım yüksek. İnsanların en büyük hatası tek bir noktadan bakmak. Ama hayatı şekillendiren bir çok nokta var. O noktalardan hangisini görüp nasıl bir anlam yüklemek istiyorsun? Bu anlamlar kişiye göre değişir. Acıyı da, derdi de, kariyeri de tanımlayan bu sorunun cevabı aslında. Bir cafe sahibi de kendine göre kariyerinin zirvesindedir, global bir firmanın ceo’su da. Mesela kalıplaşmış, öğretilmiş şeylerden sıyırılıp farklı bakabilmek.



İlk kitabınızı 2012 yılında çıkartmışsınız. Kalemi ilk elinize aldığınızda yazmak istediklerinizi ne oldu?



Evet, ilk kitabım HADİ CESARET. Hayatım üzerinden ispatlı, delilli, kendimi yaşayan bir örnek olarak sunarak insan isterse  birçok şeyin mümkün olabileceğini göstermek istedim ve bunu yazdım.



İlk önce bir yazandınız ve sonra bir yazar oldunuz. Yazarlık sabır isteyen, donanım gerektiren bir meslek ve sadece meslek denemeyecek kadar önemli bir sanat benim için.  Sizce bu yolculukta iyi bir yazar olmak için bileşenlerin ne olması gerekiyor?



Okumadan yazar olunmaz. Gerçek bir yazar olmak istiyorsanız kitaplarla iç içe olmanız gerekiyor. Her söyleneni kabul etmeden önce sorgulamanız gerekiyor. Sabit, tek yönlü bir bakış açısı yazarlığa ters bir durum. Kendisi olmayı başaranlar, kendi düşünceleri ile yol almayı başarabilen, iletişim yeteneği olanlar yazar olabilir.



Hayatta zor sizin için nedir?



Hayatta kalıcı bir zorluk olduğunu düşünmüyorum. Bir şey yaşandığı o an zor. Her şey illa ki geçiyor. İnsan her şeye alışıyor, her şeyin bir şekilde çaresi bulunuyor ve hatta unutuyor. Gün geliyor insan annesinin, babasının ölümünün bile üstesinden geliyor. Ama o an, yaşarken zorlanacağın şey nedir dersen sevdiklerimi ölüm sonucu kaybetmek. Dönüşü olmayan sonsuzluğa uğurlamak. Baş edebilirim elbet ama başederken en çok zorlanacağım, en çok mücadeleyi vereceğim durum bu.



Birçok tv programında gördük sizi, Hürriyet gazetesinde de yazılarınızı okuduk. Şimdi de Boxer dergisinde yazıyorsunuz. Önünüzde yeni projeler, yeni bir kitap, yeni bir takvim var mı?



Uzun zamandır televizyon programlarına konuk olarak katılmaya çok da sıcak bakmıyorum açıkcası. Kalıcı bir farkındalık yarattıklarını düşünmüyorum. O an izleniyor ve geçiyor. Söyleşiler öyle değil. Karşılıklı dialoglar, fikir alışverişleri, soru – cevaplar... Bunlar daha kalıcı ve arkasından da devamlılığı olan bir iletişim sağlıyor. Bu yüzden söyleşilere 2019 yılında ağırlık vermeyi düşünüyorum. Beşinci kitap çalışmasına başladım. Beşinci kitap roman olacak tabii ki alanımdan sapmayacağım. Kişisel gelişim yine ama roman olarak.

Toplumda ‘engelli birey’ dendi mi bazı şeyler hep fısıltıyla konuşulur ve bunlar tam olarak dile getirilmez. Oysaki 8 milyonu aşkın insan engelli olarak yaşamını sürdürüyor. Bu konular nelerdir ve sizce konuşulmama nedenleri nedir?



Çünkü insanlar bilmiyor. Bu ülkede “engellilerle iletişim” diye seminerler var. Benimde verdiğim seminerler arasında. Aslında çok acı bir durum. Bir engelli bireyle nasıl iletişim kurulacağının eğitimini vermek...Biz de birde anlam karmaşası var. Merhamet ile acımayı birbirine karıştırıyoruz. Bazı şeyler vicdan rahatlatmaktan öteye geçemiyor. Her şey karmkarışık bu konuda. Nedeni ise kalıplar. Bize bir şeyler öğretilmiş. O öğretilenin dışında, farklı bir şeyle karşılaşınca ne yapacağımızı bilmiyoruz. Böyle olunca da çeşitli kılıflara uydurup ya sümen altı etmeyi, ya susmayı ya da maskelerin ardından konuşmayı seçiyoruz.



Ülkemizde engellilerin sanata, spora, kültürel etkinliklere ve hayallerini yaşaması için yeterli düzeyde ilgi gösteriliyor mu sizce?



Ben her zaman aynayı kendimize tutmak gerektiğini düşünüyorum. Bence engelli bireyler saydığın alanlara yeterince ilgi gösteriyor mu böyle sormak lazım. Arz talep meselesi gibi düşün. Talebin olduğu yerde illa ki arz olur. Bazen seni kabul etmelerini beklmemelisin sen kendini kabul ettirmelisin. Bu da bunun gibi bir şey. Ben engelliyim deyip kurban moduna geçer, sana verilenle yetinip susarsan olmaz. Kültürel durumlar da böyle. Mesela sinemalarda engelliler için ayrılmış bölümler var. Kaç engelli görüyorsun giden? Şimdi bana, iyi de ulaşım sıkıntı var, gidemiyor ki diyebilirsin. Doğru ama arz talep örneği ile anlatmak istediğim de bu. Talep olunca diğer sorunlar ister istemez çözülür, çünkü mecbur olunur.



Peki, bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim. Son olarak elinize sihirli bir değnek olsa, hayatta neyi değiştirmek isterdiniz?



İnsanlara yeteri kadar dozda empati yeteneği, duygularını gizlememeleri için doğallık bir de iletişim kabiliyeti aşılardım :) Bunlar insanca yaşabilmek için gerekli.

Editör: TE Bilisim