Türkler Ermenileri bilerek, isteyerek, tasarlayarak, kinlenerek kızarak veya aşağılayarak veya dışlayarak veya sevmeyerek asla ve asla öldürme eylemi

Türkler Ermenileri bilerek, isteyerek, tasarlayarak, kinlenerek kızarak veya aşağılayarak veya dışlayarak veya sevmeyerek asla ve asla öldürme eylemine girişmemişlerdir. Tam tersine Türkler Ermenileri sadece sevmiş korumaya çalışmış ve azınlıklar içerisinde en çok da Ermenilere saygın davranmışlardır Yani toplu katliamlar olmamıştır, olunmasına da müsaade edilmemiştir. Hele Osmanlı Dönemine kadar Bizans tarafında İstanbul’a girmeleri yasak olan Ermenileri; Fatih bağrına basıp İstanbul’a ayrıcalıklı olarak yerleştirmiştir. Sadrazamlık ve bakanlıklar dâhil devletin en yüksek makamlarına azınlıklar içerisinde en çok Ermeni asıllı vatandaşlara yer verilmiştir.
Soykırım iddiasına gelince; Mesela gerek 24 Nisan 1915 tutuklamaları gerekse Tehcir uygulamasında her türlü kanuni ve idari tedbirler sıkı sıkıya uygulanmıştır. Yani Tehcir esnasında görevi ihmal eden veya görev savsaklaması yapanları bile hükümet yani uluslararası diplomasi ağzı kullanırsak devlet ağır cezalara çarptırmıştır. Bunun neresi Soykırımı varın bir düşünün!
Unutulmaması gereken bir gerçekte şudur ki; Uluslararası diplomaside birçok devlet, Ermenistan yöneticilerinin yalan yanlış belge ve de bilgilerine dayanarak, Türk Milleti’nin önüne bir iddianame koymuşlardır. Bu iddianameyi bilmeden hangi sanık savunma yapabilir ki; işte bizde Ermeni Meselesini detaylı bilirsek elbette savunmayı daha güçlü yaparız. Osmanlı hükümeti, Ermenilerin çıkardığı isyan ve yaptığı katliamlar karşısında, Ermeni Patriği, Ermeni milletvekilleri ve Ermeni halkının ileri gelenlerine “Ermenilerin Müslümanları arkadan vurmaya ve katletmeye devam etmeleri halinde gerekli önlemleri alacağını” bildirmiştir. Ancak, olayların durmak yerine giderek yoğunlaşması, savunmasız kalan Türk kadın ve çocuklarına yönelik saldırıların artması ve ordunun birçok cephede savaş halinde bulunması nedeniyle cephe gerisinin emniyete alınması ihtiyacı doğmuştur.
Bu nedenle, 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni Komiteleri kapatılarak, yöneticilerinden 2345 kişi devlet aleyhine faaliyette bulunmak suçundan tutuklanmıştır. Tutuklular Ankara ve Çankırı hapishanelerine yollanmıştır. Dışarıdaki Ermenilerin her yıl "Ermeni soykırımının yıldönümü" diye andıkları 24 Nisan, işte bu 2345 komitecinin tutuklandığı tarihtir ve yer değiştirme uygulamasıyla hiç bir şekilde ilgili değildir.
24 Nisan 1915 yılın eylem planları önceden tespit edilen militanların tutuklanmaları ve tutuklandıktan sonra serbest bırakılmışlar ve birçoğu ıslah olurlar düşüncesiyle devlette görevler bile verilmiştir. Peki, bu iddianı neye dayanarak söylüyorsun diyorsanız 3 Aralık 1920'de Gümrü Antlaşması'na göre “Barıştan sonra Erivan'da bulunacak Türk büyükelçisi antlaşma şartlarının denetleyicisi olacaktır Ermenistan istediği takdirde TBMM Hükümeti Ermenistan'a silahlı yardımda bulunacaktır.
TBMM Hükümeti belirlenen sınırlar dâhilinde Erivan Cumhuriyeti'nin egemenliğini bütünüyle geliştirmek ve güçlendirmek üzere yardımda bulunmayı içtenlikle yükümleniyordu.” Yani TBMM Ermenistan’ı korumayı ve kayırmayı üstleniyordu. Antlaşmanın 1 ay içinde onaylanması kararlaştırılmıştı. Fakat Ermenistan'da yönetimi ele geçiren Bolşevikler antlaşmayı kabul etmediler.
16 Mart 1921 günü imzalanan Moskova Antlaşması Gümrü Antlaşması'nın yerini almıştır. Buna göre Türklerin Ermenilerin yanında olduğu apaçık ortada değil mi Peki Türkiye’nin barışçıl hareketinin tam zıddı olarak Ermenistan’ı işgal eden Rusya’nın sert ve acımasız hareketi yanlış değil midir Rusya’nın bu işgalci ve yanlış tutumu neden hiçbir zaman gündeme getirilmemiş ve Rusya neden lanetlenmemiştir.
Mustafa Kemal, Nutuk’ta bu gerçeği çok da güzel özetlemektedir
“Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliamı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silahlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cüret alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş’taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul’daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.
Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silahlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medeni insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul  edilebilirdi?”
İşte ben bu ve buna benzer somut deliler ışığında Türkler Ermeni Soykayrımı Yapmıştır diyebiliyorum. Ayrıca bu gerçeği 24 Nisan 1915 öncesi ve sonrası o günkü belgelere bilgilere ve yakın tarihteki dünyanın çeşitli bilim adamlarının edebiyatçılarının tarihçilerinin devlet adamlarının ve de dünya kamuoyunda tanınmış gazetecilerin eserlerine ve konuşmalarına dayanarak söylüyorum. Ama unutmamız gereken bir gerçek de TEHCİR’dir. “Tehcir olmalı mıydı olmamalı mıydı” sorusunun cevabına gelince Evet tehcir olmuş biz bu olayın öncesinde ve sonrasında meydana gelen olayları inceledik ve gördük ki “Tarihi olaylar gününe göre yorumlanır.” ilkesi doğrudur.
Gerçek de şudur ki; Türk Milleti Ermeni Soykırımı değil de Ermeni Soykayrımı yapmıştır.