Sözü sohbeti dinlenir arkadaşlarımla sohbet ederken, ülkemizin zor ve sıkıntılı hallerini anlatsalar, ben de gayet kendimden emin halimle “takılmayın tevatürdür o” desem. İsterim, çok isterim ki yaşadığımız günlerin bu kargaşalı halleri, tedirginlik uyandıran halleri sadece söylentiden ibaret kalsa, olsa. Son olarak büyük bir bölgeyi etkileyen deprem yaşadık, tevatür diyemeyiz, gerçek. Deprem afeti dışında da çokça sıcak günler yaşıyoruz, mevsim normallerinin üzerinde, doğru, doğru da hangi insan yüzüne baksam dünyanın tüm dertlerini toplamış almış gibi, çaresiz, çözümsüz, umutsuz bir hali var gibi.

İnsanız, aciz bir yaratılanız, doğru da, karamsar düşünüp tedbirli düşünüp önlemler almak, alabilmek de güzeldir. Halimiz o hal değil, karamsarlıktan çok öte, kötümser, çaresiz ve bitik haldeyiz, pek çoğumuz, ekseriyetimiz böyle. Bilim ve tıp kendi içerisinde çözüm branşlarını oluşturmuş, psikoloji var, psikiyatri var, insanın kendi bakış açısını genişletip geniş açılı ve yeni çözüm yollarına, yaşamı yaşanır ve keyifli kılan noktalara projeksiyonu çeviriyorlar ki, ne güzel, muazzam. İnsan ve bilim birlikteliği en iyisi elbette, iyi de, sorun bir ya da birkaç insanın değil ki, ekseriyetle halkımızın durumu kötümser. Kocaman bir ülkeyiz ve kalabalık bir nüfusumuz var, medya, iletişim araçları tatildekileri, mangal yapanları, balon turuna çıkanları, yamaç paraşütü ile gökyüzünde süzülenleri gösteriyor da, öyle değil, gerçeğimiz, ekseriyetimiz beş yıl öncesine kadar süregelen alışkanlıklarını dahi terk ediyor, vazgeçiyor, bırakmak zorunda kalıyor. Dünyamız da hüküm sürdüğü gibi ülkemizde de kapitalist düzen var. Kapitalist düzen içerisinde kutsal ve değerli olanı önemsemek ve öncelikli kılmaktan önce para ön plandadır, ne düşünülse ne istense de “parayı veren düdüğü çaların” en önem kazandığı ve hayata perçinlendiği yaşama şeklidir.

Düşünüyorum, yazıyorum, yazıyorum, düşünüyorum, yazdıklarımla tezat düşmemem gerek. Bizler halk olarak beş yıl öncesi, on yıl öncesi yine bu memlekette, yine aynı yönetim şekli yine aynı irade işe yönetiliyorduk, değişen takvim yaprakları dışında, çok geniş bir zamanı gözümüzün önüne getirdiğimizde, rutinden ibaret. Cinayetler arttı, tecavüzler arttı, hırsızlıklar da yolsuzluklar da arttı, geçinmek daha da zor bir hal aldı, yaşayacağımız günlere dair iyi, güzel, hoş hayaller kurmak dahi zorlaştı. İnsanların tekil olarak depresyona girmeleri ruhsal bir rahatsızlık, hastalıktır da, topyekûn, ekseriyetle bu halde olmamız pek akla uygun bir hal değil, rasyonel hiç değil. Bazen “iklim değişimi” “iklim krizi” gibi laflar ediliyor, farkına varamadığım, varamadığımız, iklim değişimi hepimizi mi karamsarlık, kötümserliğe sürüklüyor? Yaz mevsimi ve sıcaklık ortalaması genel ortalamanın birkaç derece üzerinde, bu durum ekseriyeti etkiler mi?

Farkındayım, az karmaşa, az karışıklık oldu, temenni ettiğim gibi, dilediğim gibi, iletişim araçlarının çokluğu internetin her anımızda olduğu haliyle pek çok meseleye vakıf olup, haberdar kılınıyoruz. Üzerimize çöken bu karamsar halin kötümserliğe geçiş yapmadan pek çok duyumun dijital çağın getirisiyle “tevatür” dür, aslı astarı yoktur diyebilmek iyi, en iyisi kanaatimce.