Ahlâk, toplum hayatının olmazsa olmaz türden şart­larından biri kabul edilir. Çünkü ahlâk olmazsa, toplum hayatı mümkün olmaz, insanlar bir arada yaşayamazlar Kaynağı, ister dine, ister başka bir otoriteye dayansın, insanlar arası davranışların bir kısmı her zaman “iyi” ve “kötü” gibi değer yargılarına göre değerlendirilecektir. Bu yargıların bulunduğu her yerde ahlaki davranış söz konusudur.  

Canlılar arasında sadece insan davranışlarının ahlâkî değerlendirmeye konu olmasının görünen iki sebebi vardır:  

İnsanın iyi ile kötüyü ayırt edebilecek bir zihin yapısına sahip olması,  

İnsanların bir arada, toplum halinde yaşamaları gerçeğidir.  

Ahlâk, her alanda yaşamın içindedir. Toplum olarak hayatımızın her alanında yok sayılmamalı yaşadığımız sürece insan ahlakını kendimiz uygulamalıyız yeni nesillere de öğretmeliyiz teknoloji ile bozulduğunu görülmekte bunun nedeni teknolojiyi yanlış kullanmaktan kaynaklı olduğu görülmektedir Yaratılışı gereği insanın bazı nitelikleri taşıması tabiidir. Doğumdan itibaren fıtrî nitelikler, insanın ruhî ve ahlâkî donanımı kısmen de olsa geliştirilmeye ya da değiştirilmeye de müsaittirler toplum olarak her zaman bir bahane buluyoruz karşıdaki kişiyi niye yapmıyor en salak ben miyim gibi bir birimize saygı duymadan yaşıyoruz en büyük silahımız karalamak işin içinden sıyrılıyoruz şahsım olarak düşüncem ülkemizde gün geçtikçe yaşayan yabancı kişilerin ikamet etmesi toplumun yaşam şartını bozduğunu düşünmekteyim yabancının yaşam şartlarını hayatımıza kattık bunun yanında iman ahlakı da yaşamdan gün geçtikçe uzaklaşır olduk  

İmanın ilk etkisi ahlâka destek oluşudur. Yani, yaşamın büyük bir sermayesi olan ahlâk, iman olmadan sağlam bir temele sahip olmamaktadır. Tüm ahlâkî ilkelerin mantığı, temel yapısı ve bütün maneviyatın başı dini inanç ve Allah'a imandır. Keramet, şerafet, takva, iffet, emanet, doğruluk, fedakârlık, ihsan, insanlarla barış içinde olmak, adalet taraftarlığı, insan hakları savunuculuğu beşeri fazilet sayılan ve bütün milletlerin takdis ettiği her şey iman ilkelerine daİmanın ilk etkisi ahlâka destek oluşudur. Yani, yaşamın büyük bir sermayesi olan ahlâk, iman olmadan sağlam bir temele sahip olmamaktadır. Tüm ahlâkî ilkelerin mantığı, temel yapısı ve bütün maneviyatın başı dini inanç ve Allah'a imandır. Keramet, şerafet, takva, iffet, emanet, doğruluk, fedakârlık, ihsan, insanlarla barış içinde olmak, adalet taraftarlığı, insan hakları savunuculuğu beşeri fazilet sayılan ve bütün milletlerin takdis ettiği her şey iman ilkelerine dayanmaktadır. Çünkü bunların hepsi çıkarcılık ilkesine ters düşmektedir. Her birisi bir takım maddî mahrumiyet gerektirir. İnsanın maddî bir mahrumiyete rıza göstermesi için bir nedeni olmalıdır. Bu da maneviyatın değerini anladığı, zevkini tattığı zaman mümkün olur. Her manevî düşüncenin temelinde Allah'a iman yatmaktadır. Allah'a imanın en az etkisi mümin bir insanın; iyi işlerin, güzel ahlâkın, Allah indinde zayi olmayacağından emin olmasıdır.

Gerçekten beşer önünde iki yoldan fazlası bulunmamaktadır. Ya çıkarcı ve egoist olmalı hiç bir mahrumiyete teslim olmamalı veya Allah'a inanmalı ve ahlâk diye tahammül ettiği mahrumiyetleri mahrumiyet saymamalıdır. «İnsaniyet, iyilik İlâhi takva ve rıza üzeri ne kurulmamışsa tehlikeli bir uçurumda sayılır.» İşini Allah rızası ve takva üzerine kuran bir kimse mi daha iyidir yoksa işini uçurumun kenarında kuran mı?» Ahlâkî dayanağı Allah'tan başkası olan kimse, uçuruma doğru adam atan bir insan gibidir. «Allah'tan başka veliler edinenlerin örneği, kendine ev edinen örümcek örneğine benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanıksız olanı örümcek evidir; bir bilselerdi.» (Ankebut:4) Bu ayet şunu anlatmak istiyor: Allah'tan başka dayanak edinilmemelidir. Allah'tan başka dayanak olabilir. Ama temelsiz ve çürük olur. Bazı kişileri geçici olarak bazı telkin ve taklitlerle fedakâr biri olarak yetiştirmek de mümkündür. Ama bu bir çeşit aldatmaca olur. Herkesi her zaman sağlam olmayan yoldan götürmek mümkün olmaz. Bütün kâinatın başlangıç noktası zatî akdes olduğu gibi Allah'a iman da bütün maneviyatın, ahlâki faziletlerin başlangıcıdır. Allah'a inanmadan edinilen maneviyat teminatı olmayan banknotlar gibidir, değersiz kâğıttan başka bir şey değildir.

Kur'ân-ı Kerîmde buyuruyor ki , «Allah, temiz sözü (temiz inancı), kökü yerde, dalları havaya kalkmış, Allah'ın izniyle sürekli meyve veren sağlam bir ağaca benzetmektedir. Allah, halka misaller getirir, belki anlarlar diye.»

Bu emsale göre, eğer insaniyet ağacı meyve veren bir ağaç olmak istiyorsa, tevhid ve iman köküne sahip olmalıdır.

Daha sonra başka bir misal daha zikrederek buyuru yor ki : «Habis (temiz olmayan) söz (batıl inanç) kökü yerde olmayan sebatsız bir ağaç gibidir.» Başka bir ayette de , «Allah İman ehlini, inananlar daima hak ve doğru söz üzerine, sabit, yerleşik ve sarsılmaz bir halde korur, hem dünyada ve hem de ahirette.»

Yine imansızlık hakkında şöyle buyuruyor : «Dini yalanlayan, öksüze acımayıp kovan, yoksulları doyurmayan, diğerlerini de yoksullara yardıma çağırmayan kimseyi gördün mü?» (Maun: 1-3) Demek istiyor ki; dine sırt çeviren bütün faziletlere sırt çevirmiştir. İnsan mantığının temeli olan iman ve dinî duyguyu kaybeden, insanî duyguları da kaybetmiş olur.

Manevi işler mutlaka bir takım mahrumiyetlere katlanmayı gerektiriyor. Doğru ve gerçek bir neden olmadan beşer mahrumiyete tahammül etmez. Maddî düşüncenin en doğal ürünü maddî ahlâk, yani; çıkarcılık ve egoistliktir.

«Adalet ayrıca ayakta tutun, Allah için tanıklık yapın, başka düşüncelerle değil, her ne kadar kendiniz, baba, ana ve yakınlarınızın aleyhine olsa bile». (Nisa: 135) Veya «Allah için kıyam edin, adalet üzere tanıklık edin, sakın ola ki bir kavme karşı düşmanlığınız (dinî bile olsa) hak ve adaletten sapmanıza sebep olmasın, her halükarda adaletli olun, ki; adalet takvaya daha yakındır.» (Maide: 8) Emirleri, sadece din tarafından verilen ve sadece din tarafından uygulanabilen emirlerdir.

Demek ki; ahlâk, sosyal adalet, sosyal güvenlik, insaniyet bütün sermayeleri kazanmak ve korumak için iman adında başka bir sermayeye daha ihtiyaç duyuyor.
Hz. Ali (as) buyuruyor ki; Hayırlı sıfatlardan birine sahip olan bir kimsenin diğer sıfatlarına tahammül gösterir affederim, ancak iki sıfatını affetmeni. Biri akılsızlık, diğeri imansızlıktır. «Din iman olmayan yerde güven de kalmamıştır. İmansız bir adama hiç bir şey itimat edilemez. İtimat ve güven olmazsa sağlıklı yaşam da olmaz. Daima endişe korku, ızdırap ve perişanlık olur. İnsan, sürekli dostları tarafından ihanete uğramaması için dikkat kesilmelidir. Akıl olmayan yerde hayat ve yaşama olmaz, ölüm olur, insan öyle bir yerde yaşayan ölü olur.»

Genel olarak ahlâki sıfatlarda, beşeri tamamen koruyabilecek takva ve iffet istiyoruz. Güçlü ve kuvvetli iken elinin altındaki güçsüzlere karşı adalet, zorbaya karşı yiğitlik ve cesaret, dayanıklılık ve doğruluk, başkalarına değil kendine güven istiyoruz. Vefa, samimiyet ve sevgi istiyoruz. Bütün bunlar iman ışığında elde edilebilir. 

Toplum olarak şu beş  şeyi prensip olarak yaşamalıyız insan ahlakı, yaşam ahlakı, iman ahlakı, vicdan ahlakı, adalet ahlakını bunların olmaması insanın eksik olmasının nedenidir.