Beyinlere Servis Edilen Sıcak Algı Çalışması ve Karpuz kabuğu

Bir gün uyanırsınız ve haberlerde “Karpuzun kabuğu da yenmeli mi?” tartışması dönüyordur. “Kim yer kardeşim kabuğunu?” dersiniz, geçersiniz. Ertesi gün bir uzman çıkar: “Efendim, karpuz kabuğu aslında çok sağlıklı.” Sonraki hafta ünlüler “Ben küçüklüğümden beri kabuğunu yerim” diye açıklamalar yapar. Derken sosyal medyada akımlar başlar: #KarpuzunTamamınıYe! Bilimsel makaleler yayınlanır: “Tarihte en uzun yaşayan insanlar hep karpuz kabuğu yiyenlerdi.” Sokak röportajlarında biri “Biz zaten eskiden beri kabuğunu yiyoruz” der.

Bir sabah bakarsınız, restoran menülerinde “Karpuz Kabuğu Izgara” diye bir şey var. Mecliste bir vekil önerge verir: “Karpuzun tamamının yenmesi ekonomik olarak çok önemli.” Bir markete girersiniz, “Özel İşlenmiş Karpuz Kabuğu Cipsi” satılıyordur. Birkaç ay sonra artık karpuzun içini yemek ayıplanır, “Ya hala sadece içini mi yiyorsun?” tepkileri alırsınız. Günün birinde okul kitaplarında şu yazar: “Karpuzun kabuğunu yemeyen toplumlar geri kalmıştır.” İşte, hoş geldiniz; Yeni bir algı operasyonunun tam ortasındasınız! Karpuz kabuğunu bırakalım da konumuza gelelim, aslında konu karpuz kabuğuyla alakalı da, bakalım kimler anlayacak….

ABD Başkanı Donald Trump, 5 Şubat 2025’te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşme sonrası, Ortadoğu’nun kadim sorununa, kendince devrim niteliğinde bir çözüm önerdi: Gazze’yi devralmak! Evet, yanlış duymadınız. Trump, İsrail’in Gazze’yi ABD’ye devretmesini, Filistinlilerin ise Mısır ve Ürdün’e gönderilmesini önerdi. Uluslararası hukukun, insan haklarının ve temel ahlaki değerlerin adını bile anmayan bu formül, aslında İsrail’in uzun vadeli stratejik hedeflerini bir çırpıda hayata geçirme planından başka bir şey değil.

Zaten 471 gün süren İsrail saldırılarının ardından, BM verilerine göre 47 binden fazla Filistinli hayatını kaybetmiş, 376 bin kişi evsiz kalmış, Gazze ise "yaşanmaz" hale gelmişti. E hal böyle olunca, neden bir İsrail Rivierası inşa edilmesin ki?

Trump’ın bu planı, sadece coğrafi bir düzenleme değil, aynı zamanda Filistin meselesini "nihai olarak çözmek" isteyen İsrail için bir nimet. Plan, Filistinlileri göçe zorlayarak Gazze’yi tamamen İsrail’e devretmek ve böylece Gazze kaynaklı tüm güvenlik tehditlerini sonsuza kadar ortadan kaldırmak üzerine kurulu. Tel Aviv ve Washington bu projeyi "bölgesel barış" kisvesi altında sunarken, aslında Filistin halkını tamamen tarihten silmeye yönelik bir mühendislik çalışması yürütüyor.

Ancak Trump bununla da yetinmedi. İsrail’in askeri harekâtlarını, yerleşim politikalarını ve "savunma refleksi" adı altındaki işgal girişimlerini meşrulaştırma konusunda vites yükseltti. Belli ki Netanyahu’nun Trump’a "İsrail’in Beyaz Saray’daki en büyük dostu" demesi bir şaka değildi. Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyan, Golan Tepeleri’nin ilhakına destek veren ve Hamas’ı terör örgütü ilan eden Trump, artık işi bir adım ileri taşıyıp Filistinlileri yok etmeye karar vermiş gibi görünüyor.

Riviera mı dediniz? Şöyle buyurun!

İsrail’in Filistin’i lüks tatil beldesine dönüştürme fikri, kulağa adeta bir emlak danışmanının sunumu gibi geliyor: Trump’ın da en iyi anladığı konu değil miydi Emlak işleri..

"Denize sıfır, güvenlik tehditlerinden arındırılmış, modern gökdelenlerle çevrili harika bir lokasyon! Eski sahipleri? Endişelenmeyin, onlar artık başka ülkelerde."

Yeni slogan da hazır: "Gazze'de huzur içinde güneşlenin, çünkü burada artık huzursuz olacak kimse kalmadı!"

Hatta, Netanyahu bir adım ileri giderek "Filistinli mülteciler için sponsorluk programı" bile başlatabilir. Nasıl mı? İsrail’in en iyi komşusu (!) Filistinlileri Ürdün ve Mısır’a "şefkatle" yerleştirirken, Batılı yatırımcılar da Gazze’nin sahillerinde yat limanları kurarak "barış ekonomisine" katkı sağlayabilir.

E tabi Trump da boş durmaz: "Tarihte ilk kez bir ülkeyi devralıyoruz, bu inanılmaz bir anlaşma! Muhteşem olacak!" diyerek Twitter’da (pardon, X’te) coşkulu paylaşımlar yapar.

İsrail İçin Büyük Kazanç, Bölge İçin Felaket

Eğer Trump ve Netanyahu’nun "büyük planı" gerçekleşirse, en büyük kazanan İsrail olacak.

 Düşünün:

2.3 milyon Filistinli nüfus tamamen sürgün edilecek.

Bölgedeki silahlı direniş sıfırlanacak.

Gazze’nin askeri altyapısı tamamen tasfiye edilecek.

İsrailli yerleşimciler için yepyeni bir alan yaratılacak.

Ve böylece İsrail, Filistin sorununu "nihai olarak çözdüğünü" ilan edip, bir sonraki adım için hazırlıklara başlayacak. Peki, sırada ne mi var? İsrail’in yeni toprak kazanımları için bölge ülkelerine yönelik baskılarını artırması. Filistin meselesini halletmiş bir İsrail’in, çevresindeki ülkelere yönelik daha saldırgan politikalar izleyeceğini tahmin etmek zor değil.

Peki Ya Türkiye?

İsrail’in bu planı, en çok da Türkiye’nin çıkarlarına zarar verecek. Filistin meselesi "kapatıldıktan" sonra İsrail, bölgede çok daha rahat hareket edebilecek. Yeni işgaller, yeni savaşlar ve Türkiye’yi de etkileyecek yeni göç dalgaları kaçınılmaz hale gelecek. Türkiye, Ürdün, Mısır ve diğer bölge ülkeleri için ise bu bir güvenlik felaketi olacak. Bu yüzden, Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin bu plana karşı durması sadece ahlaki bir sorumluluk değil, aynı zamanda zorunluluk. Çünkü Gazze’den "temizlenmiş" bir İsrail’in, bir sonraki hamlesini görmek için falcı olmaya gerek yok. Gazze’nin insansızlaştırılması, Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarına doğrudan zarar verecek. İsrail’in bölgesel agresifliği arttıkça, bölge ülkelerine yönelik yeni işgal ve saldırılar gündeme gelebilecek. Ayrıca, milyonlarca Filistinlinin zorla göç ettirilmesiyle ortaya çıkacak insani kriz, Türkiye’nin sınır güvenliği ve siyasi istikrarını da tehdit edecek.

Bölgenin Yeni Gerçekliği: Daha Fazla İsrail, Daha Az Filistin

Ancak bu planın kazananı belli: İsrail! Filistin tamamen boşaltılırsa, İsrail nihayet "tehditten arınmış, güvenli, genişleyen bir devlet" olarak yoluna devam edebilir. Ve böylece, Filistin meselesi kapanır mı? Tabii ki hayır.

Mülteci kamplarında doğup büyüyen milyonlarca insanın hakları ne olacak?

İsrail’in yayılmacı politikaları yeni bir savaş çıkarmayacak mı?

Bölge ülkeleri bu planı sineye çekecek mi?

Ama kimin umurunda ki? Önemli olan, "Gazze'nin bir tatil cennetine dönüşmesi" ve bölgenin en güzel sahillerinin İsrailli milyarderler tarafından değerlendirilmesi!

Sonuç olarak, Trump’ın "Gazze’yi devralma" planı, bölgedeki barış çabalarına zarar vermekten başka bir şey değil. Zorla göç, etnik temizlik ve işgal üzerine kurulu bir stratejinin, barış ve istikrar getireceğini düşünmek tam anlamıyla bir illüzyon. Filistin sorunu, ancak adil ve kalıcı bir çözümle ele alınabilir. Aksi takdirde, Gazze’de başlayan bu sürgün politikası, tüm bölgeyi içine çeken çok daha büyük bir çatışmaya dönüşebilir. Şunu da mutlaka düşünelim durduk yerde Trump ve yavrusu bu fikirleri niye beyinlerimize ekmeye çalışıyorlar… Gelelim biz karpuz kabuğuna yani bu algı operasyonlarına karşı ne yapmalı?

Önce sakin olun. Her gördüğünüz habere atlamayın.

“Kim demiş? Nerede demiş? Niye demiş?” diye bir düşünün.

“Bunu kim finanse ediyor?” diye sorun. Üzerine düşünün. Sonra yine düşünün.

Ünlü biri çıkıp konuştuğunda, “Bu adam sabah kahvaltısında ne yedi acaba?” diye düşünün. Mutlaka Karpuz kabuğu yememiştir ona emin olun.

Ters algı yapın: “Bu kadar anlatıyorlarsa, acaba kabuğun içinde ne var?”

Sosyal medyada bir şey moda oldu diye hemen yapmayın. Önce etrafınızdaki en yaşlı insana sorun.

Uzmanlar sürekli bir şey anlatıyorsa, olayın ekonomik boyutuna bakın. Kim para kazanıyor?

Yolda biri size “Karpuz kabuğu yemeyen geri kafalıdır” derse, ona bir karpuz kabuğu fırlatın.

En büyük direniş, gülüp geçmektir. Sinirlenmeyin, dalga geçin.

Akım varsa, kimlerin peşine takıldığını izleyin. İkinci elden düşünce satın almayın.

Manipülasyon hep büyük laflarla gelir. “Yeni bilimsel araştırma” diyorsa, araştırmayı kim yaptı bakın.

İnsanlara “Bu konuda ne düşünüyorsun?” diye soranların, aslında sizi belli bir yöne çektiğini unutmayın.

“Bu normalleşme süreci” dediklerinde, “Bize normal diye neyi satıyorlar?” diye şüphelenin.

Kitlesel hareketlerde hep bir durun, bir geri çekilin, sonra analiz edin.

Yeni bir şey moda olduğunda, 5 yıl öncesinde kimsenin bunu yapmadığını hatırlayın.

“Eğer herkes bunu yapıyorsa, ben bir düşüneyim” refleksi geliştirin.

“Bunu ilk kim söyledi?” diye araştırın, ipuçları sizi şaşırtabilir.

Herkesin konuştuğu bir şeyden uzak durup kendiniz araştırma yapın.

Haberler sürekli tekrar ediyorsa, hedeflenen bir algı vardır.

Filistin'de yaşanan zulmü örtmek için yapılan algı operasyonlarını fark edin; gerçekleri sorgulamayan zihinler, sessizce propaganda malzemesi olur. Filistin halkının direnişi terörize edilirken, işgali meşrulaştıran söylemler normalleştiriliyor—oysa gerçek, algı oyunlarından daha güçlüdür!

Son olarak: Karpuz kabuğunu yemeyin, dostlar!