Türkiye’de dönem romanı yazarı denilince benim aklıma gelen ilk isim artık Osman Balcıgil. Kendileri ile tanışmam bir buçuk yıl önceye dayanıyor. Osman Bey’in “Melek Terörist Fahişe” adlı romanını almıştım 2023’ün haziran ayında. Bu romanı okuduktan sonra o kadar etkilenmiştim ki ve bir tarih sever olarak “İşte aradığım tür tam olarak bu.” demiştim kendi kendime. Çünkü Türkiye’de belli bir dönemde yaşanılan kritik siyasi olayları konu alıyordu Osman Bey ve kitabı akıcılığın yanında çok da öğretici gelmişti bana. Ben de bir tarih sever ve dönem meraklısı olarak sonunda aradığım türü keşfetmiştim. Nitekim “Melek Terörist Fahişe” de ünlü genel evi patroniçesi Matilt Manukyan’ın altı yıl ülkede vergi rekortmeni oluşunu, Türkiye’nin bütün seçkin sanayicilerini vergi konusunda sollayışını, bu süreçte devlet-mafya-genelev patroniçesi üçlü ilişkisini ele alan bir roman.

Manukyan’ın kirli paralarının, Galata’da Güneş İş Hanı ile Manukyan’ın evi arasındaki gizli geçitten kaçırılıp, kardeşi Ferdinand Manukyan tarafından aklanması ise başlı başına sansasyonel bir durummuş. Türkiye’de kimse neden bu oyuna bir dur demedi, neden kimse elini taşın altına koymadı? Dönemin siyasetçileri, içişleri bakanları, valileri, belediye başkanları, emniyet genel müdürleri ve onlarcası, o dönem hiç kimse bu kirli oyuna dur dememiş? Kısacası “Melek Terörist Fahişe” oldukça etkilendiğim ve okuduğum ilk Osman Balcıgil romanı olmuştu benim için.

Ayrıca Osman Balcıgil romanları iyi olmasının yanında oldukça da öğretici çünkü Osman Bey kitaplarının bazı sayfalarında, sayfanın alt kısmında yıldızla belirtilmiş bilgilerle, o dönemde yaşanmış gerçek olayları ve şahısları açıklıyor ve bu kısımlar gerçekten çok ilgi çekici oluyor. Ve “Yağmur Çiseliyor” romanında da aynı yıldızlı kısımları ilgi ve merakla okudum.

Kitap Resmi-15

“Yağmur Çiseliyor” yine klasik bir Osman Balcıgil dönem romanı olmuş. Türkiye’yi 12 Eylül Amerikancı askeri darbesine götüren olayları konu alıyor. Kenan Evren ile gerçekleşen askeri cuntacılar darbesi.

Türkiye uçurumun kenarında. Sokaklar kan revan içinde, sağ ve sol parti üyeleri birbirini düşman seçmiş, Sünniler ile Aleviler arasında ise gerginlik en üst seviyede, aslında gerginlik olmasına hiçbir sebep yok çünkü hepimiz kardeşiz ama o cahillik yok mu cahillik? Ha patladı ha patlayacak bir ortam. Üniversitelerde öğrenciler, fabrikalarda işçi sınıfı ikiye ayrılmış, sanki birisi başka bir ülke, diğeri başka bir ülke. Siyaset karışık, parlamento çökmüş durumda. İşte böyle bir ortamda Türk kontrgerillasının bölünmeye ve iç savaş çıkmasına yardım ettiği Çorum olaylarında, dönemin ABD başkanı Türkiye’de Kenan Evren önderliğinde askeri bir darbeyi neden istedi?

Bu olayda da işin arkasında her zaman olduğu gibi yine ABD ve CIA.
Çorum'da sağı sola; Sünni’yi Alevi’ye kırdırma planlarında olan ABD, bu operasyonun merkez üssünü Beyaz Saray'daki Durum Odası'nda oluşturur. Buradan verilen talimatları ise Türkiye'de yer alan CIA ajanları Robert Alexander Peck ve Trevor Callahan uygulayacaktır.

Trevor Callahan, kendisini halı ve kilimler üzerine çalışan bir profesör olarak tanıtır ve bu bahanesiyle Çorum'da Alevi Sünni meselesini araştıracaktır ve çıkabilecek olası bir Alevi Sünni çatışmasında neler olacağı ile ilgili nabız yoklayacaktır.

Alexander Peck ise Çorum'da halkın ve fabrikalardaki işçilerin arasına sızarak "Ayrışma mezhepsel mi yoksa ideolojik mi?" konusunu araştıracaktır.

Gelişen olaylarda CIA, Türkiye'yi 12 Eylül darbesine götürecek oyun planlarını bir bir oynamaya başlar. Kahramanmaraş katliamından ders çıkaramayan ülkemiz, ne yazık ki Çorum’da planlanan bu oyuna da yenik düşer. O yörede ki cahil kesimin yapılan provokasyonlara da inanması sonucunda, ortalık karışır. Sünni halk, sözde Aleviler cami bombalıyor diye Alevilerin üzerine yürür ve bir iç savaş gerçekleşir. ABD yine kardeşi kardeşe kırdırmayı başarmıştır.

Amerika'nın bu olaylardan önce Türkiye'den istediği iki maddeyi ülkemiz asla kabul etmiyordu; ancak Çorum'da yaşanan bu olay ülkemizi 12 Eylül Amerikancı darbesine götürmüştür ve sonrasında, o başta kabul etmediğimiz iki maddeyi kabul edecektik. Ne mi onlar?

1- Kenan Evren, ABD'ye verdiği sözü tutarak, 19 Ekim 1980'de Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına dönüşünü onaylayacaktı.

2- Bakanlar Kurulu'ndan 18 Kasım 1980 tarihinde geçirilen anlaşma ile SSCB'nin Türkiye'den gözetlenebilmesi onaylanmıştı.

ABD, 12 Eylül darbesi sonucunda askeri cuntaya istediklerini yaptırmıştı. Gelişen olaylarda ise Fetullah Gülen yapılanması büyüyecek ve her yere sızacaktı.

İşte tüm bu anlattıklarım, “Yağmur Çiseliyor” romanının ele aldığı konuların minik bir bölümüydü. Harikulade bir roman olmuş. 12 Eylül Amerikancı darbesine giden olayları ve Çorum katliamını okurken, bir yandan da Metin ve Ceren'in aşk hikâyesine tanık olacaksınız. Öğretici, sansasyonel, bilgi dolu ve çarpıcı. Her sayfasından bir not alacağınıza eminim. Kitabın içi derya deniz. Çorum katliamı, bizi 80 darbesine götüren olaylar ve işin arkasındaki ABD ve Durum Odası, hepsi bu kitapta. Kesinlikle tavsiyemdir.

Osman Bey’i bu kitabı ile geçen hafta kitap kulübümde konuk ettiğimde özellikle şu soruyu sordum: “ABD ve CIA bizim içimize ne zaman karıştı ne zaman aktif oldu?”

Osman Bey ise şu cevabı verdi: “İçimize aslında 1925’te bulaştılar ama Mustafa Kemal Atatürk 10-13 sene çok iyi idare etti, sonrasında ise bozulmalar başladı, özellikle Kore Savaşı’ndan sonra.”

Kitabın sonundan kendi ajandama da aldığım ufak bir paragrafı sizlerle de paylaşmak istedim.

“Türkiye’nin başına geçirilen faşist diktatörlük, ülkenin kurucu iradesi tarafından çizilen “muasır medeniyetler” rotasını “Siyasal İslam’a” çevirmekte zerrece tereddüt etmeyecekti. Gerekçesi belliydi: İşçi sınıfı ve öteki yoksul kesimler üzerinde büyük etkisi olan sosyalistlerle, sol düşünceden beslenen entelektüel ve akademisyenler, bir daha asla aynı etkinliğe ulaşamayacak hâle getirilmeliydi. Kenan Paşa bu yolda küçük bir değişikliğe imza atmış, Temel Eğitim Kanunu’nun 32. Maddesi’ne de dokunuvermişti. Bundan böyle, İmam Hatip Liseleri’nden mezun olanlar, üniversitelerin tüm bölümlerine girebileceklerdi. Fettulah Gülen ve benzerleri, kendilerine Amerikan aklı ve faşist diktatörlük eliyle, altın tepside ikram edilen bu fırsatı iyi değerlendirdiler. Siyasal İslam’ın Türkiye’ye hükmetmesinin önünde, Türk ordusunun bizzat kendisi de dahil olmak üzre, hiçbir engel kalmamıştı.”

Çok okuyun, kitapla ve sevgiyle kalın…