“Halaka’l-insane min alak.” (Alak: 2) / “İnsanı sevgiden; ilgi ve alâkadan yarattı.” (R. İhsan Eliaçık)

     Âyette geçen ve insanın yatatılışını anlatan “alak” kelimesinin bir de mânevî boyutu olan sevgi, ilgi ve alâka gibi mânâları vardır. Aşk ve sevgi anlamına da gelir.

     Öyleyse: “(Ey insan! Seni seven, sevgisini göstermek için neye ihtiyacın varsa) yaratan (yarattığı her şeyi senin hizmetine sunan) Rabbinin adıyla oku! (Alak: 1) (Veli Tahir Erdoğan)

    “(‘Alak’ın) masdarı (ayrıca) sevmek, tutkun olmak demektir.

      (Allah insanı ona karşı olan) ilgisinden, alâkasından, sevdiğinden (dolayı yarattı gibi mânâlar) teolojik açıdan yorumlanmaya (daha) müsaittir.

      (Evet) içinde yaşadığımız evreni çekip çeviren, ayakta durmasını sağlayan bir yüce “Rab” vardır.

      O bizi “yaratarak” varlık sahnesine çıkarmıştır. Bunu (da insana karşı), duyduğu sonsuz sevgi, ilgi ve alâkadan dolayı yapmıştır.

      (Üstelik) karşılıksız olarak boyuna vermiş de vermiş, verdiği nimetler hesaba kitaba sığmaz olmuştur....Şu halde “alak”tan yaratılma ifadesini (bir de) bu çerçeve içinde yorumlamak gerekir.

     Rabbimiz ile ilk karşılaştığında öğrenmek isteyeceği ilk şey ne olabilir? Merakımız daha çok...bizi varlık sahnesine çıkaranın, bunu neden yaptığı değil midir?

    “Nasıl yaratıldım?” değil, “Niçin yaratıldım?”

      Vahiy ve din asıl bu soruya cevap için var değil midir?

     Bu nedenle “alak” kavramı, (daha çok) hangi mânâdan, niçin yaratıldığımızın cevabı olmalıdır.

     İşte  “alak” bunun cevabıdır; SEVGİ, İLGİ ve ALÂKA.

     İnsanın ve bütün varlığın kökeninde bunun olduğu anlaşılıyor.

     Demek ki, yaratılış, evrene boyuna yayılan sonsuz bir şefkatin, taşan coşkun bir sevginin, oluş ve akışı ilgi ve alâka yumağı haline getiren yüce bir merhametin eseridir. Nitekim Allah insanları sevgi ve merhamet (rahmet) için yarattığını söylemektedir. Peygamber bunun için yani sevgi ve merhameti insanlıkta yaymak  için gönderilmiştir.” (Yaşayan Kur’an, R. İhsan Eliaçık) 

x

     Asıl yaratılış gerekçesi ise, iki cihan serveri Hz. Muhammed Mustafa’dır. 

     Bu hakikat şu beyitte muhteşem şekilde dile getirilmiştir:

   “Muhabbetten oldu Muhammed hâsıl,

     Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl?”

     Bizler ise, onun şahsında kendimize de bir pay çıkarıyor ve diyoruz ki:

     Bu dünyaya gönderiliş sebebimiz; O’nun yüzü suyu hürmetinedir.

     Çünkü kâinat / evren Hz. Peygamber’in şahsında biz insanlar için yaratılmış; 

     Bizler de, Allah için yaratılmış bulunuyoruz.

     Nitekim Muhyiddin-i Arabî, 

   “Küntü kenzen mahfiyyen fehalaktü’l-halka liya’rifûni.”

     Hadis-i şerîfinin beyanında: 

   “Mahlûkatı yarattım ki, Bana bir ayna olsun ve o aynada cemâlimi göreyim.”

     Demiştir.

     Bu da gösteriyor ki, Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmadığı hâlde, sırf Lezzet-i Mukaddese’si için, kendisini bulacak, bilecek ve her şeyden çok sevecek ve istediği gibi olacak insanı, üstelik özene bezene yaratmıştır.