Nedense yasak olan her şey daha cazip geliyor. Kurallar çiğnenmek için mi vardır, diye sormadan geçemiyoruz.

Toplumu ve dirliğini sağlayan kurallarsa bunlara uymak da biz bireylere düşmektedir.

Kuralları kural yapan da toplum tarafından kabul edilmesidir. Toplum tarafından kabul görmeyenler ise bir süre sonra kural olmaktan çıkarılıyor nasıl olsa.

Aslında ortak bir değerde buluşmak ve özgür olsak da başkasının özgürlüğünü kısıtlamayacak derecede yaşanılan özgürlüktür, kurallar ve kuramlar.

Hakka girilmediği ve başkasının özgürlüğüne müdahalede bulunmadığımız sürece temiz bir vicdanla gezmektir. Vicdanınızı kirletecek her şeyden de uzak durmaktır bir yerde.

Bir şekilde toplum içinde beraber yaşamak zorundayız. Birlik ve dirlik içinde olunması ise sağlıklı bir toplum olma yoludur.

Akla, mantığa, vicdana ve adalete uyulması ilk kuramlar arasında olmalıdır ki kimileri daha eşit olmasın toplumda.

İnsanlığın var oluşundan beridir bu kuramlar ve kurallar da var olmuştur. İnanışa göre “Yasak Elma”  dolayı dünyada olunduğudur ki, kurallar ezelden beri var olmakta.

Kuralları çiğnemenin garip bir cazibesi olsa da bir başkasına veya ortama zarar verilmemesi de gerekmektedir. Zarar verildiği andan itibaren de sonuçlarına katlanmak gerekir.

Herkesin kabul ettiği ve toplumun ortak değerlerini korunmasıdır aslında kurallar.

Her kural “Kırmızı ışıkta geçilmez, kazaya sebebiyet verirsiniz.” kadar da basit olmayabilir ama uyulmadığı sürece de bunun bir geri dönüşü olacağı da bilinmelidir.

Kurallar olmasaydı ne olurdu peki? Hemen açıklık getirelim, sonumuz olurdu.

İnsanlık tarihine baktığımızda insanlık türlerinden tek birinin hayatta kalması elbette ki tesadüf değildir. Güçlünün, güçsüzü yok ettiği ve buna hak görüldüğü bir dünyada olunurdu. Dahası ömrümüzü tamamlayamadan yok olmamıza neden olurdu.

Yani sadece kötü bir yaşamı değil var olunması bile tehdit altında olurdu insanlığın kuralları olmasaydı.

O yüzden de siz siz olun; ne yasak elmaya yeltenin ne de kuralsızlığa.